31 Ağustos 2009 Pazartesi

PS (Pazartesi Sendromu)

Yarın 1 Eylül ve Dünya Barış Günü. Sarıyer Belediyesi bu anlamlı günü gelenekselleştirecek ve her sene bir coşku ile kutlayacak. Adı ‘’Barışa Çağrı’’ olan bu festivalin ilk yılında Bulgaristan’dan Nedyolko Nedyolkov, Almanya’danTerrel Woodbury, Yunanistan’dan Cafe Aman İstanbul, İran’dan Banu Maryam Akhondy, Ermenistan’dan dünyaca ünlü sanatçı Djian Gasparyan, Türkiye’den ise Yavuz Bingöl katılacak ve barış için kendi dillerinde şarkılar -türküler söyleyecek. Hayatımızdan hiç eksilmesin bu güzellik.

‘’Düm Tek Tek’’ macerası devam ediyor ve bu kez Japonya’ya uzanıyor Eurovision 2009 şarkımız Hadise ülkenin müzik listelerinde hızlı bir yükselişe geçince durumu hemen değerlendirmek düşüyor elbette. Kendisi bugünden itibaren bir haftalık Japonya seyahatinde ve bu süre içerisinde altı şov programına, üç radyo programına konuk olacakmış, bir de minik konser verecekmiş. Ayrıca Kasım ayındaki Japon - Türk haftasında da yeniden ülkede bulunacakmış.

Ve MTV. 1994 yılından beri düzenlenen Avrupa Müzik Ödülleri’ne artık biz de dahil haldeyiz ki; geçen sene Emre Aydın ile ödül aldığımızı da hatırlatalım. Bu sene 05 Kasım’da Berlin’de düzenlenecek gece için MTV Türkiye’de kıyasıya bir yarış için start veriliyor. 01 Eylül - 11 Ekim tarihleri arasında gerçekleşecek oylama ve işte adaylar Atiye, Bedük, Kenan Doğulu, Nil Karaibrahimgil, Manga. Gönlünüzden peki kim geçiyor?


4 Eylül tarihinde ülkemizde bir konser verecek olan özellikle şarkılarında dini ve toplumsal konuları dile getiren dünyaca ünlü Sami Yusuf’un bu sahnesinde bir de sürprizi var. Bestesi kendisine ait olan ‘’Without You’’ isimli şarkıyı Türkçe sözlerle ‘’Giz’’ olarak yorumlayacak Yusuf. Sözler kimin dersiniz; Sezen Aksu. İşte o şarkının sözleri: ‘’Eser bir yel dağılır sis - Ne iz bırakır ne bir giz - Yine o derin, dipsiz - O şefkatle affeden / Evvelim şimdim ahirim - Benim sevgili sahibim - Bir okula misafirim - Mezuniyeti bekleyen’’

Yıllardır sessiz kaldılar tam olarak dağıldılar mı, ne oldular pek de anlamadık ama ve Kargo grubu cephesinden pek sağlıklı haberler alamadık derken bir anda sessizlik bozuldu. Grup yeniden bir araya geliyormuş ve de bakın kim gruba dahil oluyormuş: Mirkelam. Sanatçının menajeri bunu bir tür Barış Manço - Kurtalan Ekspres ya da Cem Karaca - Moğollar işbirliği gibi düşünebilirsiniz demiş. Bence biz hiçbir şey düşünmeyelim, direk olacaksa bir şeyler o şekilde görelim, dinleyelim, kararımızı verelim.

Ve yaz ayları boyunca Bodrum’da dinleyicileri ile buluşan Vedat Sakman yeniden İstanbul’da. Geçtiğimiz Cuma yenilendiğini de duyduğum Sakman Bar’da ilk programına başladı bile. Bu hafta sonu yolumuzu mutlaka düşürmeli o halde ve gitarından ve sesinden dökülen hüznü yudum yudum içmeli bir de.

- Müziğin sustuğu yerden alternatifler

Büyük bir keyif alarak takip ettiğim ve geçtiğimiz aylarda söyleşi konukları da olduğum ‘’Her Şeye Karşın’’ dergisi duruyor duruyor ama yapacağını yapıyor. Bu kez üç sayı olarak buluştu okurlarla ve yine dopdolu yine şiirden denemelere, söyleşilere geniş bir yelpazede. 12-13-14’ncü sayıları raflarda olan bu dergiyi kaçırmamanızı önerirken web adreslerini bir kere daha hatırlatmakta fayda görüyorum. http://herseyekarsin.com Ve son birkaç sayısını özellikle kaçırmıyorum takip ettiğim bir diğer dergi Son İstasyon. Dergi geçtiğimiz günlerde yayınladığı sayısı ile ikinci yılını kutluyor. Edebiyat, sinema, müzik, eleştiri, gezi, inceleme başlıkları altında ilginizi çekeceğini düşündüğüm çok şey var. www.sonistasyon.net ise bu derginin web adresi ayrıca Facebook gruplarından da her iki dergiyi daha yakından takip edebilirsiniz.
Eğer okumadı iseniz hâlâ yayındaki son günü zira yarın yenileniyor sitemiz. Sevgili Muhammed’in ‘’Sine-Star’’ köşesinde yazdığı filmleri özellikle takip ederim ki yine öyle yaptım, biraz geç de olsa bu kez bu ay kaleme aldığı ‘’Başkalarının Hayatı’’nı izledim geçen hafta. Uzun süredir böylesi keyif alacağım bir film izlememiştim, çok iyi geldi. Nicedir elimde duran ‘’Tehlikeli Aklın İtirafları’’ ve ‘’Şeytanın Öpücüğü’’ bu hafta izlediğim diğer filmler arasında kötü olmasa da seyirlik olanlardandı. Ve dizilere gelince geçen haftaki yazının yorumlarında da karşılaşınca ‘’Supernatural’’e başlayabilirim dedim ama daha ilk bölüm bitti ve biz böyle kalmalıyız dedim, özetinde başarılı bir dizi gibi görünüyor ama benim seyredebileceğim bir konuda değil. İlk üç bölümünü izlediğim yeni dizilerden olan ‘’ The Philanthropist’’ sizlere tavsiyem. Türkçe adı ile ‘’Hayırsever’’ olarak yansıyan bu dizide başrolde ‘’Rome’’den tanıdık sürpriz bir isim göze çarpıyor. Dizinin konusu adından anlaşılıyor, ortada iyi niyetli bir adamımız var ama işin sürprizi her bölümünde dizi bir başka ülkede geçiyor ve çok başarılı çekimler, bir filme sığdırılabilecek şeyler bir bölüm ile adeta karşınızda bu dizide. Sanırım şu ana kadar 8 bölüm yayınlandı, bir göz atmanızı dilerim. Bu arada diziler demişken Eylül sayısında CNBC-E dergisinin bir sürpriz CD hediyesi var. Kanalın bünyesinde yayınlanan sekiz dizinin sekiz jenerik müziği (ki hepsi birbirinden nefis) yer alıyor bu çalışmada, hoş bir güzellik. Keşke bu dergi sadece yer verdikleri diziler ile sınırlı kalmasaydı diye düşünüyorum bazen, işte o zaman keyfine doyum olmazdı.

30 Ağustos 2009 Pazar

Her Dem Yeni Türkü



1977 yılında Derya Köroğlu, Selim-Zerrin Atakan ile başlayan yolculuk iki yıl sonra ilk albümleri ile devam ediyor. Ve bu yıl 30’ncu sanat yılını kutluyor Yeni Türkü. Ki; Temmuz ayında dünden bugüne tüm üyeleri ile vermiş oldukları dev konseri kaçırmış olsam da bu kez orada olacaktım ve de dünden bugüne o unutulmaz şarkılarına eşlik edecektim.




Açılışı ‘’Maskeli Balo’’ ile yaptı grup ve yine Murathan Mungan sözlerle bir başka unutulmaz şarkı olan ‘’Çember’’ ile devam etti geceye. Bana sorarsanız bu şarkılar elbette, herkes için çok özel ama benim Yeni Türkü şarkım her zaman için ‘’Sonbahardan Çizgiler’’ hem hazır mevsim gelmiş, bir de yıllar sonra canlı dinlemek var. İşte ardından o şarkı ve ben bu anı mutlaka arşivimde istiyorum, kamerama kaydediyorum. Neyse ki grup gecenin sonunda bu şarkısını bir kere daha yineliyor ve ilk seferinde kayıt yaptığım için doyasıya haykıramamamı ikincisine saklıyorum. Derken bir başka unutulmayan çalışması grubun ki ‘’Deliler’’. Tüm bu şarkılar boyunca aklıma düşen bir arkadaşım var ki bu şarkıyı ve az sonra söyleyecekleri ‘’Aşk Yeniden’’i onunla paylaşmak istiyorum. Telefona sarılıyorum bu kez, hiçbir konseri kıpırtısız dinlemiyorum, illa bir hareketlilik olacak :)




Yan tarafımda duran bir bayan sürekli ‘’Destina’’ çığlıkları atıyor, yetmiyor sağındaki solundaki kişileri de kışkırtıyor, başka bir ses ise ‘’Baba, Destina ne?’’ diyor, kopmamak için zor duruyorum. En sonunda çığlık duyuluyor ve şarkı söyleniyor, bakıyorum o çığlıkta gözyaşları var, kim bilir ne anısı vardı diyorum, bilseydim ben de ona vokal yapardım; bu arada kendisine kitlendim bir kere. Telefonda birisine ‘’Olmasa Mektubun’’u dinletiyor sonra, bunu normal karşılıyorum, vallahi ben de yaptım çünkü. Derken ‘’Yeşilmişik’’ isteği başlıyor bu kez en yeşil bakışlarımdan birini fırlatıyorum, e yeter ama :) Ekibini tek tek ama şarkı aralarında tanıtıyor Derya Köroğlu. Herhangi bir ara verilmiyor konsere yalnız bir ara Köroğlu ayrılıyor o esnada da enstrümantal geçişler yapılıyor ki; en çok flüt ve saksafon’da Serdar Barçın alkış alıyor. Bu arada bas gitarda özel bir müzisyen İsmail Soyberk’in de olduğunu atlamayalım hani.



Konserin ikinci yarısında ‘’Bana Bir Masal Anlat Baba’’ tam anlamı ile dinleyiciyi büyülüyor. Sahi bu çok güzel bir şarkıdır ama ilk kez canlı dinliyorum, gerçekten masal gibi bir şarkı; bir ara bir yerlere gidiyorum resmen. Öyle ki gelen alkış ve ‘’bir daha, bir daha’’ durumuna da karşı koymuyorlar ne güzel, dinlenir valla. Bu esnada ‘’Yedikule’’, ‘’Cevriye Hanım’’ ve ‘’Telgrafın Tellerine’’ seyirciyi hareketlendirirken ‘’Göç Yolları’’, ‘’Yağmurun Elleri’’, ‘’Fırtına’’ gibi şarkılar ile de dünlere uzanıyor dinleyici. Derya Köroğlu o kadar şirin ki yıllardan ve yollardan sonra sahnede de ne kadar hareketli; tüm ekip ne kadar da sempatik. Yıllar önce Rumeli Hisarı’nda bir konser vermişti grup ve de albüm olarak yayınlamıştı bunu. Her şarkısı elbette çok özeldi ama en çok başa alıp alıp ‘’Telli Telli’’yi dinlerdim, canlı canlı bir başka tattı bu şarkı ve finalde onun olacağına elbette şaşırmadım. Ama tekrar alkışlar susmayınca başta da dediğim gibi ‘’Sonbahardan Çizgiler’’i, ‘’Deliler’’i yineledi grup ve bu kez de finali ‘’Vira Vira’’ ile yaptılar ki demir alma vaktiydi.




Grup; 4 Eylül’de İzmir Fuarı Orkide Türkü Şenliği’nde ayrıca bir gün sonra Aydın / Kuyucak halk konserinde, 7 Eylül’de ise Beşiktaş Belediyesi’nin düzenlediği ‘’Ustalara Saygı’’ buluşmasında. Hepsi bir yana bir yeni albüm yapmalılar ama ve bizler yepyeni şarkılar dinlemeliyiz kendilerinden. Bir de grubun web sitesini hiç ziyaret ettiniz mi. http://www.yeniturku.com/ adresi ,tasarımı çok başarılı ve yol alması çok keyifli.

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Cumartesi Şarkısı Ateşi - Banu Alkan

Banu Alkan - Afrodit + Banu Remix

Ben aşkların kızıyım bunu böyle bil
Aklın kalır benim aşkımda
Tüm gözler benim üstümdedir
Var mı benim gibi şu dünyada

Bir efsane oldu benim hayatım
Hep can yaktı bedeninde aklım
Sen herkesi seviyorsun
Ben Afrodit’im herkes mi sandın

Sen de biliyorsun ne söylesem hep boş
Benim sana tutkum oldum olası var
Ben de bir kulum Tanrı değilim ama
Ne yapsam ne etsem kalbim yanar

İşte buyum Afrodit mavilerin kızıyım
Tanrılarda istemiş heveslenme canım

MP3

28 Ağustos 2009 Cuma

Yüreğinin Şarkıları ile Yeniden Jale


''99 yılında yaptığımız ‘’Yüreğimin Şarkıları’’ albümümüz depreme denk geldi diye prodüktörümüz albüm çıktıktan on beş gün sonra rafa kaldırdı albümü. Hiç acımadılar verilen emeğe, harcanan paralara. Hayatım boyunca biriktirdiğim paralarımı o albüme yatırdım ama beni yarı yolda bile değil yolun başında tek başıma bıraktılar. Dost dediğim başka bir firmaya gittim albümde kayda değer bir şey olsaydı onlar yapardı dedi, geri çevirdi dinlemedi bile. Bir başka dost dediğim kişi telefonda kendi konuştuğu halde yok dedi. Ben bu acımasızlıkta yüzsüzce kapı kapı gezemem ki. Ben şarkıcıyım ve işimi doğru yaptığıma ve başarılı olduğuma inanıyorum. Kendimi ezdirerek aşağılatarak bir şey yapmaya çalışamam ki. Bu yüzden on yıldır sadece sahne çalışması yapıyorum ve hepsine şükran borçluyum. ''

Geçtiğimiz sene sevgili Jale sitemize konuk olmuştu ve yukarıdaki açıklamaları yapmıştı. Düşünün müziğe yıllarını vermiş bir insan var karşımızda ve diyor ki; tüm emeğimi o albüme yatırdım ben, yarı yolda bile değil yolun başında tek başıma kaldım ve ekliyor o günden sonra bir daha albüm yapmadım. Hayır bizler sevenleri olarak kuşkusuz yanındaydık ama yaşanan bu şanssızlığa belki de üzülerek uzaktan bakmak durumunda kaldık, yapabileceğimiz başka hiçbir şey yoktu, olsa yapardık.

Geçen gün yine bu sayfalara bir yazı eklemiştim hani bu vb. albümlerin ki kayıp değil belki ama internet gerçeğini yok sayarsak biraz ulaşılması, bulunması zor albümlerin yeniden basılmasında hiçbir sakınca yoktu, olamazdı. Kaldı ki; söyleşi yaptığımız esnada ben Jale'nin bu açıklaması karşısında çok üzülmüştüm şimdi çok sevindim bu güzellik karşısında. Zira on sene sonra bu sessiz isyan yankı buluyor ve tam da yakışır bir biçimde OSSİ Müzik bir güzellik daha yapıyor dinleyicilere. Burada yapımcısı Hakan Eren'e teşekkür ederken bu albümü bir kere daha hatırlatmak istiyorum sizlere.

Jale'nin yayınlamış olduğu bu son albümde tüm besteler Garo Mafyan imzalı. Beş şarkıda söz yazarı Zeynep Talu, dört şarkıda rahmetli Aysel Gürel ve bir şarkıda sevgili Seda Akay. Jale ile pop müzikte klasikleşen ki en özel albümüne adını veren ''Son Geceler'' ile aynı albümde de yer alan ''Üzgünüm'' bu albümde yeniden yorumlanıyor. Hani bazen ne gerek vardı deriz zaten biz bunun orjinal halini severiz, dinleriz, anlamsız falan olur ya. Bu kez öyle bir durum yok karşımızda; zira yıllar sonra yeniden yine bestecisi, aranjörü tarafından düzenleniyor, yine o aynı özel ses tarafından yorumlanıyor; böyle bir rahatsızlığımız yok evet ayrı bir keyifle dinliyoruz yeniden. Diğer şarkılarda dönemin tipik renginde ama çok fazla öne çıkmamış şarkılar, kuşkusuz bu saatten sonra ortalığı sallamayacaklar ama o yılları yeniden bizlere ayrı bir lezzette yaşatacaklar. Dileğim bundan sonrası adına da yeni bir albüm de yapması ve yüreğinin şarkıları hiç susmaması Jale'nin.

Ufuk Bigay ile Firari


1993 ve 1998 yıllarında çıkardığı albümleriyle müzik dünyasına kendini kabul ettiren ve o dönemde “Tam Tango Havasındayım” isimli şarkısı nedeniyle “BAY TANGO” olarak ünlenen sanatçı yeni albümü FİRARİ ile dinleyicisiyle buluşuyor. 11 aylık ön hazırlık 370 saatlik stüdyo çalışmasıyla gerçekleştirilen prodüksiyonun aranjörlüğünü genç kompozitör Orhun Sevindik üstlendi.

Bu projede besteci ve söz yazarlığı yönünü de ortaya çıkaran Ufuk Bigay, albümünde 3 şarkının bestesini yaptı, 4 şarkının da sözünü yazdı. Aralarında ünlü besteci Gerardo Rodriguez’in “La Cumparsita” sının da bulunduğu albüm repertuarına, Levent İldem, Ayhan Çakar, Orhun Sevindik ve Tolga Ünaldı birer besteleriyle katkıda bulundular.

Hiçbir zaman etkisini kaybetmeyen ve sanatçının müzik kariyerinin vazgeçilmez bir parçası olan tango, bu albümde de ön plana çıkan renkler arasında. Kendi orijinal dilinden sonra ilk defa başka bir dilde; Türkçe olarak yayınlanacak olan ve sözleri Ufuk Bigay’a ait olan “Aşkının Körü” (La Cumparsita) albümün çıkış şarkısı. Arjantin’li ünlü bandeneonist Gustavo Battistessa, bu şarkı için özel bir çalışma gerçekleştirdi ve aynı zamanda “Ufuk Bigay KONSEPT” orkestrasında da görev yapmakta.

“Kara Çiçeğim” ve “Gözlerinde Öldüm” gibi birçok popüler şarkıya imza atan besteci ve söz yazarı Ayhan Çakar, “Telaşlarım” isimli şarkısıyla bu albümün en güzel eserlerinden birinin sahibi. Ufuk Bigay’ın ilk albümünde yer alan, “Öpmeye Doyamadığım”, “Bir Numara”, “Tam Tango Havasındayım” ve “Dost Yalnızlıklar” gibi bir çok hit sahibi besteci Levent İldem, bu albümde “Hayat Öpücüğü” isimli şarkıyla yine Bigay’a eşlik etmekte.

Albümün en önemli hit adayı şarkısı olan “Firari”nin bestesi Tolga Ünaldı’ya sözleri ise Ufuk Bigay’a ait. Türkiye’nin en önemli ve en sevilen kadın vokallerinden biri olan Demet Sağıroğlu, söz ve müziği Ufuk Bigay’a ait olan “Aşk Sevaplarım” isimli şarkıda sanatçıyla düet yaptı.

Ayrıca Kenpa Yaylı Grubu, İstanbul Yaylı Grubu, Perküsyonist Cengiz Ercümer ve Hakan Caneroğlu albümün için emek sarf edenler arasında. Ufuk Bigay, yeni albümü FİRARİ ile dinleyicileriyle yeniden buluşmanın keyfini yaşıyor.

(Basın Bülteni)

27 Ağustos 2009 Perşembe

Performans / Melis Sökmen - Gemiler

Melis Sökmen - Gemiler

Söz - Müzik: Orhan Atasoy

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Yıllar Sonra Yeniden Raflarda

Geçtiğimiz günlerde Oya & Bora ikilisinin ‘’Tiryaki’’ isimli zor bulunan ikinci albümleri Elenor Müzik tarafından yayınlanmıştı ve sayfalarımızda paylaşmıştık. Şimdilerde böyle bir furya başladı evet, eski albümler bir bir raflarda yeniden yerlerini almaya hazırlanıyorlar. Zaman içinde değeri az anlaşılmış olanlar olabilir, bugün bulunması zor olanlar zira ya da yeniden o albümler üzerinden bir şeyler kazanılır mantığı da mutlaka ağır basıyordur, elimizde duruyordur nasılsa değerlendirebilir böyle falan.

Fono Müzik ‘’Arşiv’’ başlığı altında Zerrin Özer’in üç albümünü yayınladı. ‘’Dayanamıyorum’’, ‘’Kırmızı’’ ve ‘’Dünya Tatlısı’’. İlk iki albümünde o dönem yaşanan fantezi - arabesk furyasından etkilenen bir Zerrin var. Selami Şahin’den tutun da Coşkun Sabah’a şarkılar söyleyen hatta daha da öteye giden işin içine Arapça şarkılar bile katan ama ‘’Dünya Tatlısı’’nda yeniden özüne dönen ve hatta ilk ve tek olacaktır bu albümünde Kayahan’dan, Barış Manço’dan şarkılar söyleyen bir Zerrin. Firma daha önce bu albümleri tek tek de piyasaya sürmüştü. Ayrıca yine firma Naşide Göktürk’ün ‘’Yüreğim Rehin’’i, Muazzez Abacı’dan ‘’Tutkunum’’u da yayınlıyor. Kısa bir süre önce Aşkın Nur Yengi’den ‘’Sevgiliye’’yi, Harun Kolçak’tan ‘’Beni Affet’’i ve ‘’En Büyük Aşk’’ı da yayınlamış olmasına rağmen bu albümler ise şu anda stoklarında bulunmuyor, bulunmalı.


Esen Müzik cephesinde de benzer bir başka durum var. Kenan Doğulu’nun ilk dört albümü olan ‘’Yaparım Bilirsin’’, ‘’Sımsıkı Sıkı Sıkı’’, ‘’Ben Senin Her Şeyinim’’ ve ‘’Ex Aşkım’’ ise ‘’The King of Turkish Pop’’ başlığı altında sunulurken ‘’A Legend Of Anatolian Rock’’ başlığında da Murat Göğebakan’ın üç CD’si bir araya getiriliyor. Zira 1999 - 2000 yılında yayınladığı albümlerinin yanında bir de üçüncü CD’de ilk kez dinleyeceğimiz şiir yorumları var Göğebakan’ın. Firma daha öncesinde benzer çalışmalar yayınlamıştı. Af, Beyaz, Burhan Şeşen, Mansur Ark albümleri gibi. 90’lı yıllarda biz birçoğunu mutlaka kaset olarak aldık elbette. Adı ile ilk kez karşılaştığım bir firma Enter Müzik ise Sezen Aksu’nun ‘’Sen Ağlama’’sını, Kibariye’nin ‘’İşte Kibariye’’sini ve Bülent Ersoy’un ayrı ayrı olarak üç çalışmasını yayınlamış. Darısı diğer özellikle de aranıp da bulunamayan ya da mutlaka arşivimizde CD olarak da bulunması gereken albümlerin başına.

24 Ağustos 2009 Pazartesi

PS (Pazartesi Sendromu)


Malum Ramazan geldi. Her sene bu zamanları müzik piyasası da kendine göre değerlendiriyor haliyle. Son çıkan çalışmalara bakıyorum da Ala Turka (Direkler Arası Ramazan Şarkıları) isimli bir albümle karşılaşıyorum. Şöyle bir kulak verdiğimde gayet de keyifli şarkılar seçilmiş, söylenmiş. ‘’Gemilerde Talim Var’’dan ‘’Ayva Çiçek Açmış’’a, ‘’Ada Sahilleri’’nden ‘’Kadifenin Kesesi’’ne, nerede ise bin kere dinlediğimiz ama nerede ise bin kere daha dinleyeceğimiz şarkılar. Sanırım biz eskiyoruz onlar eskimiyorlar. Herkese güzel ramazanlar bu arada.

Seyhan Müzik imzalı bir albüm ‘’Car-ı Yek’’, albümün sahibi Seydi. Albümün hemen altında bir dip not ‘’by Zerrin Özer’’. ''by'' olayı böylesi bir çalışma için nasıl kel alaka bir sunumdur. Beş şarkılık her biri farklı söz yazarı ve bestecilere ait bu çalışmada Zerrin Özer albümün prodüktörü, sesi ile de çalışmaları renklendiriyor durumu bu. Albüm için ‘’Zeynep’’ isimli çalışmaya klip çekilmiş bile. Kulak vermek için özel bir sebep Özer faktörü, hadi o zaman ne duruyoruz. http://www.seydi.com.tr/



Beşiktaş Belediyesi ‘’Ustalara Saygı’’ gecesi bu akşam Salim Dündar’ı ağırlıyor. Saat 21’de Abbasağa Parkı’nda başlayacak etkinliğin en özel yanı herhalde kendisinin 94 yılından beri sahnelerde olmaması. ‘’Aynalar’’, ‘’Sen Mevsimler Gibisin’’, ‘’Bir Dost Bulamadım’’, ‘’Kalbimi Kim Çalıyor’’ gibi önemli şarkıların değerli yorumcusu Dündar’ı elbette sanatçı dostları da yalnız bırakmıyor. Ayten Alpman’dan Nükhet Duru’ya, Doğan Canku’dan Selçuk Ural’a birçok özel isim de kendisi ile ilgili anılarını ve şarkılarını paylaşacaklar bu anlamlı buluşmada.

Geçtiğimiz hafta duyunca biz de sayfamızda yer verdik en sıcak gelişme yanından. ‘’TRT Eurovision 2010’a Tarkan’ı gönderiyor’’ haberi başta basına sonra internette birçok platforma, bırakın bizi Eurovision resmi sitesine kadar düştü. Malum durum asparagas olarak açıklanmış olsa bile acaba bu bir nabız yoklaması mıydı, kuşku düştü bir kere. Katılsaydı fena olmazdı katılmazsa da kaybımız değil ama bir düşünülse keşke, bir uzlaşma sağlanabilse yine de, zira bahsi geçen isimleri düşününce of of yani.



Başladığından beri bitmek bilmediler hiç. Her türlüsü denendi ama bugüne bir tek alaturka hâli sağ kalabildi. Popstar Alaturka bu kez FOX TV’de yeniden başladı. Bu kez Gülben Ergen ile Metin Akpınar eklendi kadroya, Bülent Ersoy ve Armağan Çağlayan jüride kaldıkları yerden devam ediyorlar. Şahsen müzik adına çok şey kazandırmadıklarına bu yarışmaların verilen çaba yadsınamaz diye düşünüyorum. En başta divanın hatırına, Çağlayan’a katlanarak da olsa yine de seyredeceğim ve gelişmemelere tanıklık etmekten büyük haz duyacağım fevkaladenin fevkinde yanından.

Bu yaz her konseri ile çok konuşulan Ajda Pekkan bir kere daha şarkıları ile Stüdyo Live’de. Radyo programcısı, DJ Olcay Tanberken, konuk DJ Vedat Gürtan ve özel multimedia kayıtları ile Şükran Herçiçek setin başında. ‘’Forever Ajda’’ partisi ile 28 Ağustos Cuma saat 22’de.

- Müziğin sustuğu yerden alternatifler

Değerli şair Nur Saka ‘’Anne de Olabilir İnsan Aşık da’’ isimli kitabını tanışmamız ile birlikte imzaladığında çok seveceğimi ve tekrar tekrar okuyacağımı hissetmiştim bu şiirleri, öyle de oldu. Ne mutlu ki bana geçtiğimiz hafta yine artshop imzalı bir başka kitabı ile daha buluştum ve elbette onu da imzalattım bir heyecan. ‘’Yıl 1900 Sevgili’’ isimli kitabını da bir yudumda içmekte gecikmedim. ‘’Sevişir gibiydi gelişin bile, beni bir kere daha terk edebilir misin?’’ diyordu sayfalarında şair, çok ayrı saklayacağımı biliyorum bu iki özel çalışmasını ve yeni şiirleri ile buluşacağım anı iple çekiyorum.


İlk sezonunu büyük bir heyecanla izlediğim ‘’Damages’’ bana sevgili Emre’nin tavsiyesiydi. Başta Glenn Close olmak üzere (ki dizi ve Patty Hewes rolü ile Close bu sene 60’ncı Emmy ödüllerinde yine aday) son derece başarılı oyuncularla, ilgi çekici bir kurguda yol alan dizi ile ilgili çok fazla dayanamadım ve ikinci sezona başlamadan bir takım ipuçları istedim kendisinden, çok fazla bir şey söylemekten çekinince ben de hemen akşamı araladım ekranı. Zira yeni sezonuna kadar bu seriyi bitirmek ve o heyecanı iple çekerek her hafta izlemek istiyorum. Bu dizi ile birlikte polisiye dizilerime de devam ediyorum ki her gün birileri ölüyor hiç bitmiyor. Bu hafta son dönem Türk filmlerinden ‘’Güneşin Oğlu’’nu izlemeye kalktım ve nadir yaptığım bir şeydir ama çok sıkıldım ve yirminci dakikada izlemeyi bıraktım. Üstelik Hümeyra başta Haluk Bilginer, Özgü Namal olmasına rağmen başlıca rollerinde filmin ben bir tat alamadım. Belki başka zaman denerim yine. Yalnız Namal filmde ‘’Çapkın Kız’’ı ne kadar güzel yorumlamış, çok beğendim ki; daha öncesinde yakalamamış olmam benim özürüm kabul.

Aslında bugün itibari ile Bodrum’a yol alma durumum vardı ve en çok maviliğine karışmak istiyordum ama olmadı. Bu sebep bunu düşündükçe biraz gerileceğim bir gün olacak bugün ama çok da fazla dert etmemek için kendime alternatifler yaratacağım. Siz de öyle yapın ve tadını çıkartın bu yaz mevsiminin son haftasının. Herkese güneşli Pazartesi’ler.

23 Ağustos 2009 Pazar

''Zuhal'in Hâlleri'' Hâlim


Beni bilen bilir ki; halk konserlerinin samimiyetine her zaman daha fazla inanırım. Her ne kadar koşanın geldiği bir durum olsa bile bunun pek de kimseye zararı yoktur, amaç eğlenmektir. Ne güzel; duydum ki Kartal ilçesinde 40 gün 40 gece sürecek bir festival yaşanacakmış. Belki biraz geç duydum ama neyse ki; o günün akşamı Zuhal Olcay sahne alacakmış kaçırmış olsaydım ayrı kahrolurdum.

Yaz boyunca çeşitli mekanlarda gerçekleştirmesine ve çok istememe rağmen ‘’Zuhal’’in Halleri’’ performansı evet, böyle bir akşama kısmetmiş. Soluğu en önlerde almak için geç kalmadım öncelikle. Elimize tutuşturulan (ki meraktan baktım, biraz sürpriz bozuldu gibi ama olsun) kağıtta renkli bir gecenin olacağı yazılıydı ve de enteresan şarkılar izleyecekti birbiri ardına bu yeterliydi.



‘’Gecenin Öteki Yüzü’’nden kareler ile açıldı konser ve derken sahnedeydi Zuhal Olcay, bembeyaz kıyafetinin içinde bir kuğu zerafetinde. Mehmet Teoman & Vedat Sakman’a ait bu şarkıyı yine bu özel isimlere ait olan ‘’Yalnızlığım’’ ve ‘’Küçük Bir Öykü Bu’’ izledi. Gayet güzel, dünden bugüne bir yolculuk başlamıştı. Müzik kariyerinde bu ikilinin çok önemli bir yeri vardı ve böylesi bir açılış başka bir hâldi, çok yakışmıştı. Ardından Onno Tunç’a ait ‘’İyisin’’i bir başka filmine ad ve şarkı olan ‘’Dünden Sonra Yarından Önce’’ izledi. Bu filmin ekrana yansıyan karelerine bir muziplik ayrıca dokundu ki; bir yandan da artık iyiden iyiye keyiflenmişti dinleyici de. Derken sahneyi Burhan Şeşen aldı ve artık son albümünden şarkılarla yola devam etme vaktiydi. Şarkının ortasında sahnede yine yerini almıştı sanatçı, bu kez kıpkırmızı renkte bir kıyafet ile dönmüştü hem de ve bir anda ‘’Neden’’ harika bir düete dönüşmüştü. En merakla beklediğim performansı ‘’Derinde’’yi (Bugün yarın klibi de ekranlarda olacak) bu albümden diğer şarkılar izledi. Zuhal Olcay, bu şarkıları bir başka sevdiğinin de altını da ayrıca çizdi ve hepsini canlı olarak dinlemek gerçekten bir başka keyifti. İlk yarı bir tango olan ve ‘’Başucu Şarkıları’’ albümünde yorumladığı ‘’Ölsem de Bir Kalsam da Bir’’ ile tamamlandı ve sürprizlerle geri döneceğinin altı çizildi, kısa bir ara verildi.


Bu aradan sonra bu kez kısacık saçları ile bir kabare yıldızı Zuhal vardı karşımızda. ‘’Evita’’ müzikalinin unutulmazı ‘’Arjantin, Ağlama Bana’’ seyirciden o denli alkış aldı ki bunu ‘’Cabaret’’ müzikalinden iki özel çalışma izledi. Seyircinin büyük bir keyifle eşlik edeceği ‘’Lüküs Hayat’’a uzanıldı sonra ve Gürol Ağırbaş ve ekibi ile kısa bir süre baş başa kaldık sonra. ‘’Bu şarkılarda bir hep vardık, varız, çocukluğumuzun ve gençliğimizin şarkıları, lütfen hep beraber söyleyelim’’ diyerek yeniden sahnedeydi, yine siyah ve yine çok şık bir kostüm içerisinde karşılaştık bu kez ve Türk Sanat Müziği dinleyecektik kendisinden. ‘’Dök Zülfünü’’ ile başlayan açılışı ‘’Kalamış’’, ‘’İnleyen Nağmeler’’, ‘’Gel Gönlümü’’, ‘’Affetmem Asla Seni’’, ‘’Son Mektup’’, ‘’Çal Kanunum’’ izledi ki; bir potpori düzenleme ile söylendi bunlar ve gerçekten oradaki herkes bu coşkudan payını aldı, almaması kaçınılmazdı. Bora Ayanoğlu’nun o çok sevdiğim çalışması ‘’Güller ve Dudaklar’’da bu kısmın finaliydi ve gecenin artık sonuna gelinmişti. Bu arada gecede hoş bir sürpriz yaşandı ve güller dağıtıldı seyircilere, kıpkırmızı güller bu şarkı eşliğinde. ‘’Aydınlık varsa biz sanatçılar da var, ben çok teşekkür ederim’’ diyerek aldığı teşekkür plaketinin ardından ‘’Yine Aşk Var’’ı bir kere daha bu kez daha coşkuyla yorumladı Olcay ve tüm ekibine de teşekkür ederek sahneden ayrıldı.

Yeni bir oyun için hemen bu konserden sonra provalara başlayacağı müjdesini veren Olcay’ı duyduğum kadarı ile annesi ve babası da izledi, yine duyduğum bir diğer yoruma göre de kendileri kızlarının her konserini izlemekteydi. Müzik yönetmenliğini Gürol Ağırbaş’ın yaptığı konserde saksafon ve klarnet yorumları ile Göksun Çavdar kocaman bir alkışı ayrı hak etti. ‘’Zuhal’in Halleri’’nde dinlemek istediğim başka şarkılar yok muydu elbette vardı ama hazırlanan bu konsept için seçilen bu şarkılarda ne bir eksik vardı ne de bir fazla, hepsi birbiri ile doğru orantılıydı. Zuhal Olcay dinlemek günlerdir içe dönük ruhuma büyük bir enerji vermiş olsa gerek ki bir Kartal gibi süzülerek çıktım yola. Yine aşk var mıydı bilemem ama sigaram hep yanmaya devam ediyordu.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Cumartesi Şarkısı Ateşi - Mustafa Topaloğlu


Mustafa Topaloğlu - Gerizekalı Sevgilim

Sende biraz akıl olsa beni severdin
Düşünce ve mantık olsa sen de severdin
Sevilecek insan bendim neden sevmedin

Gerizekalı sevgilim benim

Güzelliğin dile düştü şaşırttı seni
Bilmem kime inandın terkettin beni
Söyle bana benin kadar kim sevdi seni
Gerizekalı sevgilim benim

Sende biraz duygu olsa beni severdin
Düşünce ve mantık olsa sen de severdin
Güzelliğin birgün biter neye güvendin

Gerizekalı sevgilim benim

MP3

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Naim Dilmener'den En İyiler



Naim Dilmener, Türk Pop Müziği adına benim gibi birçok kişi için kuşkusuz yeri ayrı değerlerden biridir. Aynı zamanda dostluğu da yüreğimde bir başka yerdedir. Onunla hayatın en güzel renklerinden biri olan müziği paylaşmak gibisi yoktur. Bu yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum elbette.

Dün bir internet sitesinde çok özel iki liste yayınladı kendisi. Belki biraz öznel ama konunun hassasiyeti gereği nesnel açıklaması ile sunduğu bu listede “Türk Popunun En İyi 100 Şarkısı”nı ve “Türk Popunun En İyi 100 Albümü”nü paylaştı okurlar ile. Ben, sevgili Muhammed Tiryaki ve sevgili Ergin Erdemir zaman zaman sitemizde ilk yüz şarkımıza yer verdik belki ama Dilmener'den böylesi bir liste istemekten hep çekinmiştim ve bu yüzden sürpriz oldu bana özellikle. Listesinde şaşırdığım sonuçlar da oldu ve elbette beklediklerim de. Bu sıralama ile ilgili detayları ve listenin tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz ama ilk on şarkıyı ve albümü ayrıca buradan da sizlerle paylaşmak istedim. Kendisinin de dediği gibi o bu işin yıllardır içinde ve deyimi ile üzerinden bir yük kalkmış olması gerçekten kaçınılmaz zira uzun bir koşu bu ve dünden bugüne sakladıklarımız içinde bir tanesini bile atlamış olmak bizler için üzücü bir durum. Lafı çok uzatmıyorum ve sizi şarkılara, albümlere bağlıyorum.

“Türk Popunun En İyi 100 Şarkısı”

1-Darbe/Mor ve Ötesi, Pasaj
2-Yağmur/Erkin Koray, İstanbul
3-Resimdeki Gözyaşları/Cem Karaca-Apaşlar, Türkofon
4-Olsam/Ajda Pekkan, TRT
5-Bahane/Sezen Aksu, DMC
6-Bir Dünya da Bana Ver/Fikri Takbak, Balet
7-Beni Benimle Bırak/Nükhet Duru, Yonca
8-Affet/Umay Umay, Etno
9-Yaz Yaz Yaz/ Mor Ve Ötesi, İlk-M
10-Harp ve Sulh/Nükhet Duru-Surp Vartanants Korosu, Ossi


''Türk Popunun En İyi 100 Albümü''

1-Bir Nefes Gibi/Nükhet Duru, 1 Numara
2-Büyük Düşler/Mor Ve Ötesi, Pasaj
3-Beyhude/Hümeyra, Ada
4-Sultan-ı Yegah/Nur Yoldaş, Öncü
5-Bahane/Sezen Aksu, DMC
6-Gidenlerin Ardından/Kızılırmak, Ses
7-Canım Senle Olmak İstiyor/Özdemir Erdoğan, Hap
8-Süperstar 2/Ajda Pekkan, Philips
9-Benimle Oynar mısın?/Bülent Ortaçgil, 1 Numara
10-Yüreğine Al (Küçük Bir Öykü)/Alpay, Class Müzik


ve tamamı için E-Kolay WEB

17 Ağustos 2009 Pazartesi

PS (Pazartesi Sendromu)

- Emel Sayın ve Ferhat Göçer bu akşam bir konsere imza atıyorlar Kuruçeşme Arena'da. Körfez depreminin 10.yılında gerçekleşecek bu etkinlikte elde edilecek tüm gelir Kocaeli’nde hizmet veren SHÇEK’e bağlı çocuk yuvalarının yararına kullanılacak.

- ''Aman Tertip Can Tertip'' dersek akla kim gelir, elbette Ersen ve Dadaşlar. Kaldı ki kendilerinin çok da başka hit şarkıları var ama bir çırpıda kaçımız, kaç tanesini sayabilir. Seyhan Müzik bir best of albüm yayınladı kendilerine, yeniden anımsamak ve saklamak isteyenlere.

- DMC'nin yayınladığı ''Hepsi Hit'' enteresan bir toplama olmuş yine. Bu yaz adına piyasaya sürdükleri single çalışmalar (Resim, Bu Böyle, Martılar, Limon Çiçekleri) ile birlikte sanatçılarının daha önceki albümlerinden ne gerek varsa (dan Sonra, Ne Haber Aşktan, XL) ve ötesinde oradan burdan, merak ettiğim gerçekten alıcısı var mı bu albümlerin çünkü sonu dergi promosyonları oluyor da.




- Golden Stag, Avrupa'nın ikinci müzik büyük festivali oluyormuş ki ben ilk kez duydum, bu sene 02 - 07 Eylül tarihleri arasında Romanya'da gerçekleşecekmiş ve ülkemizi müzik yarışması bölümünde 4yüz grubu temsil edecekmiş. ''No Love'' ve ''Let Me Try'' şarkıları ile katılacak olan kendilerine ne diyelim, başarılar dileyelim.

- MTV İnternational, 2010 MTV Avrupa Müzik Ödülleri’ni düzenlemeye aday ülkeler arasında Türkiye’nin de bulunduğunu açıklamış. Türkiye, Yunanistan ve Hollanda ile birlikte favori ülkeler arasında yer alırken törenin bir milyar kişi tarafından izlendiği ve birçok önemli müzisyenin sahne aldığı düşünülürse gerek tanıtım, gerek ziyafet adına hoş bir durum olabilir. Peki bize düşen ne sadece beklemek ve dilemek, iş yetkililerin bağlantılarında.

- Serdar Ortaç'a korkunç talep gelmiş ve geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği konseri 19 Ağustos tarihinde Açıkhava Tiyarosu'nda tekrarlanacakmış. Basında geçtiğimiz günlerde okuduk ki ''Tüm zevkleri tattım, artık yeter'' demiş kendileri ve evlenmek istiyormuş artık, biraz rahat bıraksak ya artık.

- ''Uyan'' isimli ilk albümü ile dikkatleri üzerine çeken Jehan Barbur kuşkusuz ki sahne performansları ile de günden güne başarısını perçinliyor. Eğer ki yolunuz 28 - 29 - 30 Ağustos tarihlerinde Bodrum'a düşüyorsa mutlaka Mavi Bar'a da gidilmeli ve dinlenmeden dönülmemeli.



- Müziğin sustuğu yerden alternatifler

Jale Demirdöğen'in Liman Yayıncılık etiketi ile yayınladığı ''Kusursuz Veda'' isimli romanını okumaya devam. Bir de bu aralar polisiye durumlara sardım. Jürgen Ebertowki'nin ''Dionysos'un Mirasçıları'' isimli kitabını okumakla birlikte üç tane de diziye adadım kendimi. ''Castle''da bir yazarın, ''The Mentalist''te bir medyumun ''Life''da ise bir mahkumun cinayet masası'na dahil olmalarına ve her bölüm katil ya da katillerin peşinden koşmalarına sımsıkı bağlandım.

En son Erdal Murat Aktaş yönetmenliği ''Kirpi''yi izledim ve çok eğlendim. Mazhar Alanson ve Güven Kıraç muhteşem bir ikili olmuşlar. İzleme şansını bulduğum ve de kesinlikle tavsiye ettiğim bir diğer film ise ''Le Temps Qui Reste'' ya da Türkçesi ile ''Veda Vakti''. Francois Ozon'un seyrettiğim filmleri içinde en iyilerinden değil ama kuşkusuz atlanmaması gerekenlerden de. Son olarak yıllar sonra yeniden ''Beaches''i izledim ki film nicedir elimde mevcuttu ama bazı teknik durumlar vardı ve beni bu şahanelikten uzak tutuyordu, halloldu. Film defalarca izlememe rağmen beni o dalgadan aldı bir diğerine savurdu yeniden, vurduğum her şekilde uzun, sımsıcak, sarışın bir kumsaldı.

15 Ağustos 2009 Cumartesi

Cumartesi Şarkısı Ateşi - Cem Özer

Cem Özer – Okşa

Bir kağıtlı şeker gibi soyup soyup da aç beni
İpliğe diz boncuk gibi kızıp kopar da saç beni
Sev hırpala çok tırmala kıskan istersen bir parçala
Al eline bir oklava yufka gibi aç aç aç beni
Okşa okşa beni kokla kokla beni
Tek yudumda sen iç beni
Sarıl da öp dokunda ölç
İstediğin gibi sev beni

MP3

14 Ağustos 2009 Cuma

Oya & Bora Denk'lemi ve Yeniden Tiryaki

İkili ilk kez 1987 yılında Türkiye Eurovision şarkı yarışması finalinde ikinci olarak isimlerini duyurdular. Bir Melih Kibar bestesi olan ''Paydos'' isimli şarkıydı yarıştıkları. Aynı yıl katıldıkları Kuşadası Altın Güvercin yarışmasında seslendirdikleri şarkı ie ''Tasvir-i Şikayet''ti. Bu yarışmada da beşinci olmuşlardı ve aynı zamanda Çiğdem Talu özel ödülünü kazanmışlardı. Aynı yıl ''Seninle Beraberim / Akvaryum'' isimli ilk albümleri de çıkmıştı piyasaya.

Bir sene sonra yeniden Türkiye Eurovision şarkı yarışması Türkiye finallerinde bu kez bir Turhan Yükseler bestesi ''Onikiden'' ile yarışmışlardı. Ayrıca şarkıyı aynı yıl İngilizce olarak Çeşme Müzik Festivali'nde de seslendirmişlerdi. 1990 yılına kadar gerek Eurovision gerek Kuşadası Altın Güvercin şarkı yarışmalarının da vazgeçilmezi olmuşlardı. Ve 1990 yılında Elenor Müzik tarafından yayınlanan bir ikinci albümleri vardı artık. ''Tiryaki''.

''Tasvir-i Şikayet'', ''Onikiden'', ''Nerdesin'' gibi yarışma şarkıları da dahil 11 tane eserden oluşan bu çalışma aynı zamanda Grup Denk olarak son albümleri de olacaktı zira artık yollarına Oya & Bora olarak devam edecekti ikili ve bundan sonrasında ''Seni Bana Yazmışlar'', ''Saraylı'', ''Aşk,İhanet,Vs.'' gibi de çok sağlam üç tane de albüm yayınlayacaktı 90'lar boyunca. Evet onları özledik, onlar birbirlerinden hiç ayrılmadılar ve hatta müzikten hiç kopmadılar. Birçok sürpriz projede isimleri ile karşılaştık belki ama yeni bir albüm beklemek kendilerinden hep hakkımız kaldı, kalmaya da devam ediyor şimdilik.

Elenor Müzik bir güzellik yaptı ve ''Tiryaki'' bugünden itibaren müzik marketlerde yerini aldı. Ne güzel ki bizler de bu güzel çalışmayı kasetten değil artık CD'den dinleme şansını yakaladık. Bu albümde iki de cover şarkı var ki o zamanı anımsıyorum en çok bu iki şarkıya tutunmuştum. Biri Patricia Kaas'ın ''Le Hommes Qui Passent''i ki burada ''Şu Adamlar Anne'' diğeri ise Roxette'in ''The Look'' isimli çalışması burada ''Bir Şans Daha''. Ve ötesinde bu albümü o yıllarda yakalama şansını bulamayanlara ve ötesinde bu sevimli ikiliyi özleyenlere.

Grup Denk (Oya & Bora) - Tiryaki / Elenor Müzik

11 Ağustos 2009 Salı

Neşet Ertaş Kimdir


Katıldığı bir radyo programında kendisine ''Neşet Ertaş'' dinler misiniz'' diye sorulması üzerine ''O da kim'' yanıtını veren Nil Karaibrahimgil bu yanıtı karşısında bir hayli eleştirilmişti. Bu haber elbette hepimizin dikkatini çekti ve bir anda bu hoyrat açıklama karşısında şaşırık kaldık. Daha sonrasında NTV'de yayınlanan ''Gece-Gündüz'' programına konuk olan Karaibrahimgil duruma bir açıklık getirdi ki; orada geçen konuşmaları sevgili Suat Kavukluoğlu'nun kaleme aldığı bir yazıdan aktarıyorum.

" Ben Neşet Ertaş'ı tanıyorum. Ama şöyle; duydum. Soru şuydu: Türk Sanat müziği ve halk müziği dinliyor musun? Cevap: Dinlemiyorum, yalan söyleyecek halim yok. Soru: Neşet Ertaş'ı tanıyor musun? Cevap: Evet, tanıyorum ama hangi türküleri söyler, yani kendi türkülerini mi söyler, ne yapar bilmiyorum, dedim. Basına da o şekilde yansıdı. Herhalde o sıralarda bir şeylerin altını çizmek istediler. Ben burada söz yazan, müzik yapan biri olarak hiç kimseyi tanımak zorunda değilim. Hiç birimiz değiliz bence. Tabi ki geçmişten günümüze bize bir şeyler getiren büyük müzisyenler vardır: Kutsi Ergüner, Erkan Oğur gibi, bunları duyuyoruz. Ama çok azımızın bunları oturup gerçekten dinlediğini düşünüyorum. Dinlemek zorunda olduğumu gerçekten hiç düşünmüyorum. Neşet Ertaş'ı duydum ama hiçbir zaman Neşet Ertaş dinlemedim".

Bir de duruma diğer cepheden bakmak vardı ve de o da yapıldı. Ertaş cephesinden bakın şöyle bir yanıt geldi. ''Özellikle kadınlara taşıdıkları ruhtan, analıklarından dolayı saygı duyuyorum. O kızımızın gözlerinden öpüyorum. Kimse kimseyi tanımak mecburiyetinde değil.'' Ne kadar içten bir tavır.

Programı izlemedim ama bunun üzerine bir başka programa katılan Karaibrahimgil'e yeniden bu durum hatırlatıldığında verilen yanıt şu oldu bu kez. "Ne var bunda, Neşet Ertaş beni tanıyor mu acaba? Ki kimse kimseyi tanımak zorunda değil! Ama olay nedeniyle sayemde Neşet Ertaş tanındı. Genç nesilden onu tanımayanlar vardı..." Bu metni bugün internet sitelerinde bu şekilde okudum en azından ama anlaşılan o ki bir talihsizliktir devam ediyordu. "Kendisine beni sormuşlar, 'Tanımak zorunda değil, gözlerinden öperim" demiş. Ne güzel söylemiş, çok tatlı bir adam. Ona telefonla ulaşmak istiyorum, henüz yapamadım ama bunu gerçekleştireceğim." diye de konu bağlanıyordu.

Geçtiğimiz aylarda sitemizde, Muhammed Tiryaki'nin ''Öyle Bir Geçer Zaman ki'' isimli köşesinde bir Neşet Ertaş yazısı okumuştuk. Bu yazıyı kendisine ithaf ediyor ve bir kere daha sizlerle buradan paylaşmak istiyoruz.


Bozkırın Tezenesi

Yaşar Kemal böyle hitap etmiş kendisine. Üstad böyle hitap ettiğine göre bizim de ozan Neşet Ertaş'ı başka bir şekilde anmamız düşünülemez zaten. Ertaş'ın hayatını konu eden kitap bile yazsanız bu iki kelimeden daha kapsamlı olmazdı. Evet, gerçekten de o içine doğduğu bozkırın ruhudur. Orta Anadolu'nun çorak topraklarında başlayan acı dolu hikayesini tezenesinin gücüyle yenmiş, ardından da ülkenin en büyük sevgi ve hoşgörü ozanı haline gelmişti.Hayatı boyunca tam üç kere öldü haberi yayıldı. Bir defasında, kendisinden uzun süre haber alınamayınca halk gerçekten de ajanslara akın etti. Çünkü o ülkenin otantizminin bekçisiydi. Her daim ihtiyaç duyulan büyük müzisyendi.

Kent yaşamının bütün aldı-verdilerine kaptırdığımız hayatımızın kıra dönük tavrını belirleyebildiğimiz, türkülerine kaçış yaptığımız 2-3 ozandan birisidir Neşet Ertaş. Türkülerinde bulunan özlü hal, bu tahsil görmemiş ama felek çemberinde kendini eğitmiş ozanın en büyük avantajı oldu. Muharrem Ertaş gibi bir ustanın, babası olması da ona doğuştan verilen bir piyango gibiydi. Küçük Neşet, babasının yanında çok uzun zaman boyunca düğünlerde oynadı. Abdal kültürünün üzerine yıktığı bütün rolleri tek tek aldı. Kah babasının bağlamasının yanında tef çaldı, kah kaşık yaşı gelene kadar zilleri takıp düğüncüleri eğlendirdi.

5 kardeştiler, ailenin tek geçim kaynağı baba Muharrem Ertaş'ın bağlama nağmeleriydi. Neşet'in doğmasından günler önce Muharrem Ertaş, birçokları gibi İstanbul'un yolunu tuttu. Sirkeci'ye indiğinde tarih 9 kasım 1938'di. O, sanatını plaklaştırıp tüm Türkiye'ye yaymak için çıkmıştı bu yola. Fakat talihsizlik o kadar büyüktü ki İstanbul'daki ilk sabahında ülke atasını kaybetti. Mühim işler, bir anda daha mühimiyle kesildi. Bütün ülke yas tutarken Ertaş'ın girişimi sonuçsuz kalacaktı. Geri döndü, döndüğünde Neşet'i kucağına verdiler. Küçük Neşet büyüyene kadar gözü hep babasının bağlamasındaydı. Babası da ona çamaşır tokacından minyatür bir bağlama yaptı. Ama bu sahte çalgı onun içindeki aşkı doyuracak çapta değildi. Nihayet 16 yaşına geldiğinde esaslı bir sazı eline alabilmişti. Hemen hemen aynı dönemde hem annesini kaybetti hem de babasını askere uğurladı.

Çoluk çocuk sefil halde beklerken büyükler üvey anneyle küçükler de süt anneyle tanıştılar. Her daim hor görülen, durmadan köy değiştiren bir Abdal ailesi için yıkım değildi bu. İlk aşkına 4 yaşında tutulan Neşet, daha büyük sevdasını aramaya müziği profesyonelce yapmaya İstanbul'a gitmeye karar verdi. Evinden Ankara'ya kadar gidecek parası vardı. Ankara'ya indiğinde otobüs yazıhanelerinde akşama kadar bağlama çalmanın karşılığı olarak o tarihler için epey uzun bir yolculukta ayakta gitmesine müsaade edildi. Neşet Ertaş bunları çileden saymıyordu. Onun için önemli olan ülkenin en umut kapısı olan kentinde başarıyı yakalamaktı ve bunu sağlarken yaşayacaklarının zor olacağını zaten kestirebiliyordu.

İstanbul'daki ilk günleri yine çile doluydu. 5 kuruş parası yoktu. Akşama kadar iş aramış ama bulamamıştı. Geceyi sokakta aç halde geçirdi. Sabah olup da iş yerleri yeniden açıldığında iş bulmaya koşturdu. Ama bulamıyordu, olmuyordu bir türlü. Sonunda tesadüfen Kadri Şençalar'ın sahibi olduğu Şençalar Plakçılık'ı buldu. O sırada yeni çıkan Behiye Aksoy plağını test eden yetkililer kapıda kavruk bir Anadolu çocuğunu gördüler. Ne istediğini sormalarına gerek yoktu. Bağlama ve yüzdeki hüzün herşeyi anlatıyordu. “Çal” dediler. Ve çaldı…

Kadri Şençalar, plak için hemen söz vermedi ama sesinden çok etkilenmişti. Neşet Ertaş'ı tuttuğu gibi Beyoğlu Pavyon'a götürdü. Sahiplerini çağırdı ve Neşet'in artık burada çalacağını emretti. Emri hemen karşılık buldu ve kalacak yer ve 7,5 lirayla Neşet Ertaş artık pavyonun gözde sazcısı oluverdi. 1957 yılında da ilk plağını çıkardı. Artık tüm ülkenin sanatçısı olmaya başlıyordu. Babası onunla gurur duyuyor, plakçılar Muharrem ustanın oğlu diyince kapıları daha bir açıyorlardı. Ardından en başarılı dönemi olan 1960'lı yıllar geldi. Ülke ilk ihtilalini yaşamıştı, ama her Anadolu fakiri gibi Neşet Ertaş etkilenmedi bunlardan. Siyasete asla meyil vermedi. O bir sevgi mengisi olmaya namzet görüyordu kendini. Öyle de oldu. Anam Ağlar, Hapishanelere Güneş Doğmuyor, Mühür Gözlüm gibi türküleri ülkeyi adeta salladı.

Neşet Ertaş, plak işlerini hep İstanbul'da yürüttü ama sonra kendine daha büyük bir hedef koydu. O, artık TRT radyolarına çıkmak istiyordu. Bir 45'liğini aldı eline ve Ankara'nın yolunu tuttu. Sıhhiye'deki geniş binanın en alt katında Muzaffer Sarısözen, Türkü Saati programının denemelerini yapıyordu. Neşet'i baştan tanıyamadı ama sazını çaldığında bu gencin farkını hemen anladı. O geceki programda, Ertaş, hem türkü söyledi hem de memleketi Kırşehir'i kısaca tanıttı. Onu radyodan dinleyenler bu sesi ve bu tezeneyi belleklerine kazıdılar iyice. Yakaladığı başarının ardndan Samanpazarı'nda saz dükkanı açan Neşet Ertaş, hayatının ivmesini bu dükkanda yakaladı. Meşhur, Leyla'sıyla burada tanıştı. Kadri Şençalar'ın kendisine taktığı Garip mahlasına Mecnun'luğu bu günden sonra eklenecekti. Neşet Ertaş, divane gibi aşık olmuştu. Durumu babasına bildirdi. Babası, üvey anasını da yanına alıp Ankara'ya gelip gelinini tanıdı, ama beğenmedi ve “aslı bozuk” dedi.

Neşet Ertaş, bir halk ozanıydı. Babasına karşı gelecekse de bunu sazıyla yapabilirdi. Haberi duyan Muharrem usta “Küsmedim Neşet'im” bozlağını yaptı. Ama oğlu ondan daha baskın çıktı ve muhteşem bir türkü olan “Aslı Bozuk Deme”yi yarattı. Leyla'yla bu şartlar altında evlenmişti. Ama kendisinin dev yapıtlar üretmesine sebep olacak bu mutsuz evlilik, onun şöhretine şöhret katsa da kendisini mutlu edemiyordu. Sevda Gitmiyor Serde, Kendim Ettim Kendim Buldum hep o Leyla'ya yazıldı ve bir süre sonra Neşet, çocuklarının anasından ayrılmak zorunda kaldı.

O dönem kendi orkestrasını da oluşturdu. Zaman zaman Erkin Koray'la hatta Orhan Gencebay'la küçük işler yaptı. Turne kadrolarına dahil oldu. Sanatının da ününün de doruğundaydı. Hatta bir İzmir Fuarı'na Zeki Müren tarafından özel olarak davet edildi. Neşet Usta, Zeki Paşa'ya tam 6 saat saz çaldı. Zeki Müren, bir bozlak okudu. Ardından Zahidem'e geçti ve ikinci dörtlükte sazı da sözü de Neşet Ertaş eline aldı. Onun söyleyişi Zeki Müren gibi bir devi bile dağıtabilmişti. Zeki Müren kendinden geçtikçe geçiyor, Neşet Ertaş söyledikçe söylüyor, çaldıkça çalıyordu.

Ardından gene kötü günler başladı. 1979'da bir gece programı esnasında tek geçim kaynağı olan parmaklarına sahnede felç indi. Saz çalamaz oldu. Bir anda işleri bozuldu. Zaten ülkenin kritik dönemleri olduğundan sanatçılar iş yapamazken şimdi bir de felçle uğraşıyordu. Parasız kaldı. Zamanında düğünlerini yaptığı, yardım ettiği adamlara gitti. Kimisi kapıyı bile açmazken kimisi tanımazlıktan geldi. O sıralarda Almanya'daki ağabeyinden çağrı geldi. Tedavisi orada yapılacaktı. Koca usta, ülkesinden ayrılıyordu. Kırşehir'den ayrılırken hissettikleri şimdi yıllar sonra yine önüne çıkıyordu işte. Almanya'ya ses sanatçısı olarak gitti. Tedavisini yaptırdı ama hem Leyla'nın izlerinden dolayı hem de dostlarına olan küskünlüğünden dolayı geri dönmedi. Çocuklarını da alıp oraya yerleşti. Bir enstitüde çocuklara bağlama dersleri vermeye başladı. O sırada Almanya'da olan Cem Karaca, Selda Bağcan, gibi isimlerle hasbıhal ediyordu.
Neşet Ertaş, 1980'ler boyunca zaman zaman Türkiye'ye gelip albümler yaptı. Artık özellikle de Orta Anadolu halkı tapıyordu ona. Neşet, diyince akan sular duruyordu. O bir efsane haline gelmişti. Aşık Mahzuni Şerif'le birlikte ülkenin en sevilen en ve sayılan iki ozanı olmuşlardı. Alttan gelen Arif Sağ ve Musa Eroğlu gibi isimlere öncülük etmişlerdi. 1990'lara geldiğinde ise artık yaşlanmaya başladığını hissediyordu. Bir daha hiç maddi sıkıntıya düşmeyecek şekilde bir birikime sahip olmuştu ama bu raddeye gelene kadar da adeta ermişti.Hikayenin sonrasını hepimiz biliyoruz. “Gonullerin hızmatçısı, ayaklarımızın turabı” ülkenin en saygı duyulan sanatçılarından birisi olmuş ve bunu da içinde taşıdığı o sade ama derin felsefesiyle başarmıştı. Beyoğlu Pavyon'da başlayan gösteri yaşamı da artık konser salonlarında, stadyumlarda sürüyordu.

Neşet Ertaş bir gün bir konserinde sıcaktan etkilenip terledi ve o güne kadar hiçbir sanatçının yapmadığını yapıp önündeki 25.000 kişiden ceketini çıkarmak için izin istedi. İzleyicilerin hepsi kendisini hor gören şarkıcılardan bıktığından önce anlam veremedi, çok kısa bir sessizlik oldu sonraysa ortalık alkış tufanından yıkıldı ve Neşet Ertaş ya da benim hitabımla Neşet Ağam artık bir efsane oldu. Bugün gel bana bedava hizmetçilik (onun deyimiyle hızmatçılık) yap diye çağırsa hiç düşünmeden yanına koşacağım tek insan olmasının sebebi de bu alçakgönüllü ululuğundadır.

Muhammed Tiryaki / Öyle Bir Geçer Zaman ki

Performans / V.Sakman & L.Sam - Sarılsam Üşür müsünüz

V.Sakman & L.Sam - Sarılsam Üşür müsünüz

Söz: Yıldırım Türker Müzik: Vedat Sakman

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Ustalara Saygı - Coşkun Demir


Beşiktaş Belediyesi'nin düzenlediği “Ustalara Saygı” toplantıları bu akşam Abbasağa Parkı’nda kaldığı yerden devam ediyor. bir ‘kadife ses’ yankılanacak. 29 Temmuz’da gerçekleştirilen Modern Folk Üçlüsü’nün 40. sanat yılı kutlamasının ardından bu buluşmada yine çok özel bir konukları var kendilerinin. Coşkun Demir.

Geçtiğimiz günlerde tanışma ve sohbet etme şansını da bulduğum ve bir kere daha kendisine hayran kaldığım Coşkun Demir 1979 Altın Mikrofon Yarışması’nda kazandığı “En İyi Şarkıcı” ödülünden bu yana yorumuyla hayatımı hep renklendirdi. “Gül Yanaklım”, “Koca Çınar”, “Özledim”, “Bize Kalan Nedir”, “Hep Bir Yarın Var”, “Kim O?”, “Miras” ve “Dön Bana”nın da aralarında olduğu birçok şarkıyı klasikler arasına yazdıran sanatçı için hazırlanan gece, Coşkun Demir ve grubunun şarkılarıyla seyircileri popüler müzik dünyamızın yakın tarihinde neşeli bir gezintiye çıkaracak. Coşkun Demir, “Ustalara Saygı” toplantısı boyunca etkinliğin moderatörlüğünü de üstlenen Faruk Şüyün’le birlikte sahnede kalacak ve konuklarını müziğin başrolde olduğu bir programla ağırlayacak.

Demir’le ortak çalışmalar yapan, dönem arkadaşı; dostu olan; Ahmet Kurtaran, Ali Kocatepe, Bilgen Bengü, Cenk Taşkan, Doğan Canku, Ersan Erdura, Fatih Mühürdar, Gökçen Taşkıran, Gökhan Abur, Hakan Eren, Hıncal Uluç, Naci Keklik, Orhan Bayav, Salim Dündar, Sami Gökmen ve Taha Ülker, “Ustalara Saygı” toplantısına katılarak Coşkun Demir’le ilgili duygu ve düşüncelerini, anılarını seyircilerle paylaşacaklar. “Ustalara Saygı” toplantısı, Hakan Eren’in arşivinden Coşkun Demir görüntüleriyle de renklenecek. Abbasağa Parkı, 24 Ağustos, 31 Ağustos ve 3 Eylül akşamlarında da alanının önde gelen isimleri için hazırlanacak “Ustalara Saygı” toplantılarına ev sahipliği yapacak. Bu özel etkinlik saat 21:00'de.

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Cumartesi Şarkısı Ateşi - Nil Burak

Nil Burak - Üflüyorum İşte

Hamur olsan oklavanım tencereysen kapağınım
Bavul olsan tokmağınım vuruyorum işte var mı diyeceğim
Sen hamamsan duşun benim sen kafessen kuşun benim
Piyanoysan tuşun benim basıyorum işte var mı diyeceğin
Sen damatsan gelin benim sen gitarsan telin benim
Akort yapma elin benim sıkıyorum işte var mı diyeceğin
Tatlı olsan tadan benim derya olsan dalan benim
Zurna olsan çalan benim üflüyorum işte var mı diyeceğin

MP3

7 Ağustos 2009 Cuma

Gidenlerin Ardından : Bahadır Akkuzu


Evinde rahatsızlanan ve ve kolundaki uyuşma şikayetiyle dün akşam saatlerinde İncirli'deki Özel Etika Hastanesi'ne kaldırılan müzisyen Bahadır Akkuzu yaşamını yitirdi. Kalp krizi geçirdiği anlaşılan 54 yaşındaki Akkuzu, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. 15 yaşında sahneye çıkmaya başlayan ve ilk olarak '4 Adam' isimli rock and roll grubunu kuran Akkuzu, 1978' den itibaren Kurtalan Ekspres grubunun gitaristi, vokalisti ve kurucusu olarak çalıştı. Akkuzu, müzik yaşamı boyunca içinde Barış Manço, Cem Karaca, Erkin Koray, Edip Akbayram gibi müzik adamlarına eşlik etti

Akkuzu, Cumartesi günü Ataköy 5. Kısım Camii'nde kılınacak namazın ardından toprağa verilecek. Kendisine rahmet sevenlerine başsağlığı dileklerimizle.

6 Ağustos 2009 Perşembe

Her Şey Değişir


Enteresan bir çalışma ile karşı karşıyayız yine. Zaten bu vb. çalışmalar olmasa sürekli aynı ritmin attığı bir piyasa ve ne yazık ki hiçbir şey değişmiyor. Evet ''Her Şey Değişir'' diyor bir single ve üç farklı müzik tarzının üç ayrı renkli ismi bir araya geliyor ve bir şarkı yorumluyor öncelikle. Bir şekilde popüler müziğin içine dahil olan ve artık öyle anılan Özcan Deniz, alternatif müziğin uzun zamandır nerelerde, ne yapıyor dediğim ve sevdiğim ismi Pamela ve rap müzik de yükselen bir çizgi Fuat.

İki ay süren yoğun bir tempo sonucunda hazırlanan proje, titiz bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkıyor. Coca-Cola'nın dünya çapındaki müzik projeleri kapsamında desteklediği ''Her Şey Değişir” single’ının satışlarından elde edilecek gelir, Coca-Cola Türkiye’nin WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) ile birlikte yürüttüğü "Bafa'ya Su, Ege'ye Bereket" projesine aktarılacak. “Mutluluk artar paylaşınca” mesajını veren “Her Şey Değişir”de Özcan Deniz, Pamela ve Fuat’a Türkiye’nin en önemli vokalistlerinden oluşan kalabalık bir koro eşlik ediyor. Şarkının sözleri Uğur Çakır’a; bestesi Andrew Bloch, Ed Dunne, Cee-lo Green, Butch Walker’a; düzenlemesi ise Hakan Özer ile Ömer Ahunbay’a (Bu ikili sürekli bir arada çalışsın, çok seviyorum eserlerini) ait.

Tüm çalışmalar boyunca büyük bir uyum içinde olmuş ekip tam anlamıyla “farklı” bir projede bir arada yer almanın heyecanını yaşamış. Merve Kırşan’ın stylingini yaptığı çekimlerde, ünlü fotoğrafçı Serkan Şedele’nin objektifinin karşısına geçmiş ve çekimler süresince de çok eğlenmiş ekip. Evet amaç güzel, şarkı başarılı, uyum fena değil, bu vb. çalışmalar sürekli yinelenebilir. İtirazımız yok.

Özcan Deniz & Pamela & Fuat - Her Şey Değişir / Pasaj Müzik

4 Ağustos 2009 Salı

Müzik ve Aydınlanma Üzerine Söyleşi


Besteci, gitarist, aranjör ve yazar. Bugüne kadar yirmiden fazla albüm, iki bine yakın beste yaptı. Sadece yurt dışında on bine yakın konser veren sanatçının müzik üzerine elbette söyleyeceği çok şey olsa gerek.

YazSanat, Örter ile ilgili bir etkinlik düzenliyor ve ''Türkiye'de Müzik ve Aydınlanma Üzerine'' başlığı altında bu akşam kendisi ile bir söyleşi / dinleti gerçekleştiriyor. İstiklâl Caddesi, Sadri Alışık Sokak'da bulunan YazSanat'ta 20:30'da başlayacak programda herhangi bir giriş ücreti yok. Yolu Taksim'e düşenler için güzel bir alternatif.

3 Ağustos 2009 Pazartesi

AĞUSTOS 2009


AĞUSTOS 2009
yayındayız

2 Ağustos 2009 Pazar

Osman Yağmurdereli Anısına

Geçtiğimiz sene bugün aramızdan ayrıldı Osman Yağmurdereli. 06 Şubat 1953 tarihinde Trabzon’da doğan Yağmurdereli, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik Bölümü’nü bitirdikten sonra bir süre öğretmenlik yaptı. 1975 yılında yorumculuğa başlayan sanatçı 1990 yılında ''Nişan Yüzüğü'' ve 1992 yılında ''Sarışın'' isimli iki de albüm sundu müzik dünyasına.

1988’de Yağmur Ajans’ı kurarak yapımcılığa başladı. “Yağmur Ajans” ile Yeşilçam’ın ünlü oyuncuları ve genç yeteneklerini çatısı altında toplamaya başlayan Yağmurdereli, ajansı kurulduğu günden günümüze kadar birçok dizi ve televizyon filmine imzasını attı. İşte o dizilerden biri ''Elveda Derken''di ve şimdi onun anısına hazırlanan bu albüme de bu ad verildi.

Belki çok az kişinin anımsayacağı bu şarkılar bugün yeniden onun sevenleri ile Elenor Müzik etiketi ile buluşuyor. Sevenleri onu ilk kez bir CD'de dinleyecekler ve ölümünün birinci yılında onu geride bıraktığı bu şarkılarla anacaklar. 10 şarkılık bu albümde sözlerde Aysel Gürel, Meltem Yükseler, Hakkı Yalçın, Aşkın Tuna; bestelerde Turhan Yükseler, Metin Özülkü, Halil Karaduman; söz ve bestelerde Selami Şahin, Özer Şenay, Yaşar Güvenir, Suat Çetiner çalışmaları dinliyoruz.

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Eurovision Jüri ve Halk Oylaması Sonuçları


Rusya'nın başkenti Moskova'da yapılan 54. Eurovision Şarkı Yarışması'nın jüri ve halk oylaması sonuçları Avrupa Yayın Birliği (EBU) tarafından düzenlenen basın toplantısı ile açıklandı. Bu yarışmanın her sene bir şekilde değişiklik göstermesini sağlıklı bulmuyorum ama sanırım kaçınılmaz bir durum da oluyor. Bu sene bir jüri sistemi gündeme geldi bildiğiniz gibi ve her iki tabloya baktığımızda aradaki fark kendini kısmen de olsa gösterdi.

Birincinin her şekilde birinci olacağı kaçınılmazken halk oylarında ilk on sırada özellikle balkan ülkelerinin öne çıktığı gerçek. Burada yer alan ülkeler de zaten son yıllarda Eurovision için büyük oynayan ülkeler, bir yerde daha fazla önemseyenler ve daha kaliteli sanatçıları ile daha kaliteli şarkılar gönderenler. Türkiye adına sadece bir sıra değişikliğinin görüldüğü bu yarışmada jüri puanlarına bakınca daha gerçekçi olunduğunu söylemeye gerek yok aslında müzik adına. Örneğin 4'ncü sırada Kaas'lı Fransa yer alırken burada halkoyu sıralamasında ülke 17'nci sırada, ciddi bir uçurum. Zira Danimarka adına da bu durum mevcut.

Evet yarışma çoktan bitmiş olsa da seneye kadar bir şekilde kendisi ile ilgili her habere kulak kabartacağımız gerçek. Bu arada yarışmanın DVD'si de yerini aldı raflarda, yeniden o heyecanı yaşamak isteyenler adına.