25 Ocak 2010 Pazartesi

PS (Pazartesi Sendromu)


Geçtiğimiz günlerde yepyeni bir albüm yayınladı Fatih Erkoç. Adı ‘’Seher Yeli’’ olan 2 CD’lik ve 26 şarkılık çalışmada Erkoç’u türkülere getirdiği kendine has yorumlarla dinliyoruz. Öyle ki; başta bu duruma ne gerek vardı diye yaklaşmış olsam da dinlemeye başlayınca keyifli bir çalışma ile karşı karşıya kaldığı gördüm. Çoğumuzun ezbere bildiği o tanıdık türkülerin yanında Karacaoğlan ve Yunus Emre şiirlerine de Erkoç tarafından besteler yer alıyor yine çalışmada. ‘’Esmerim Biçim Biçim’’ isimli türküde Erkin Arslan diğer tüm hepsinde İskender Paydaş ve sanatçının kendisi var düzenlemelerde. ‘’İstedim ki, bir anlığın ötesinde, beni tüm cömertliğiyle kucaklayan bu topraklardan aldığım nefesin bir kısmını verebileyim...’’ demiş Erkoç evet hakkını fazlası ile de verebilmiş bu türkülerin.

Yaşar Plak’tan güzel bir sürpriz geldi: Ferdi Özbeğen şarkıları ki; 3 CD’lik tam 39 şarkılık bir çalışma. Yılların başarılı müzisyeni - piyanisti Özbeğen’in yorumu ile sevdiğimiz birçok şarkıyı bir çırpıda çocukluğumda bıraktığı izlerin etkisi ile söyleyebilirim. Örneğin ‘’Kandil’’ içlerinde en özelidir. Düşünsenize sözleri Zeki Müren’e müziğe Selmi Andak’a ait en başta. Bu iki değerli ismin yanında çok değerli diğer isimler de var ki bu liste saymakla bitmez, Aysel Gürel’den Sezen Aksu’ya, Ülkü Aker’den Coşkun Sabah’a; hepsi değerli bu isimlerin Özbeğen yorumlu bu çalışmaları ilk kez bir CD üzerinde yer alıyor. Sanatçının firma ile kayıtlı 12 albümünün de zaman içerisinde yayınlanacağını düşünürsek dev bir koleksiyon ile karşı karşıya kalacağız dönüp baktığımızda.

Haftanın Şarkı Sözü : Cihan Okan - Karım (Söz - Müzik: Sezen Aksu)

Karım, karıcığım gel seni özledim, karım, karıcığım ben seni özledim :)

Barış Manço’yu rahmet ile anmak istiyorum önce ve sonra onun için hazırlanan bir albüme gelmek istiyorum. Zamanında şarkıları Mahsun Kırmızıgül’lü, Hülya Avşar’lı bir kadro tarafından bir albümde yeninden yorumlanmıştı, facia sanıyordum ama şimdi o albümün daha da ötesine gidilmiş ve hatta daha da kötü bir albüme imza atılmış. Lütfen kimse alınmasın hele o çocuklar asla zira her şeyin iyi niyetle yapıldığı ortada zaten Manço başta çocukları çok severdi öyle değil mi? Duygu Korosu isimli çocuklardan oluşan bir topluluk iki ayrı CD halinde sevilen 20 Manço şarkısını bir albümde okumuş. Şahsen gerek var mıydı bence yoktu; peki kim dinleyicisi olacak bu albümün, anneler - babalar çocuklarına mı alacaklar, sanmıyorum ya da keşke. Yani ne gerek var ki bırakın da bu şarkıları dinlediğimiz gibi anımsayalım, çocuklar da öyle anımsasın.

Manço gibi bir başka müzisyeni daha saygıyla analım mı? Bakın bu kez farklı ve olması gereken bir proje var karşımızda. Haziran ayında biliyorsunuz; Atlantik okyanusunda bir uçak düştü ve bir eğitmen - arpist hayatını kaybetti ki; bizden bir değerdi Ceren Necipoğlu. Sanatçının Uluslararası Rio Arp Festivali’nde seslendirdiği repertuarın, öğrencileri ve meslektaşları tarafından seslendirilmiş stüdyo kaydı ve onun çeşitli konserlerden alınmış canlı kayıtlarının yer aldığı 2 CD ve bir kitaptan oluşmakta olan çalışma Kalan Müzik etiketi ile raflarda.

Uzun zamandır sessiz bir firmadan (Erol Köse Prod.) uzun süredir sessiz olan bir isim, Rober Hatemo’nun yeni çalışması, bir maxi single ‘’Mahrum’’ karşımızda. Albümde 2 şarkı ve 4 versiyon yer alıyor. Adını veren çalışmanın sözleri Günay Çoban müziği Niran Ünsal’a ait (ki Niran’ın sesinden de dinledim ama Rober’e daha çok yakıştığını fark ettim). Aynı şarkıda Hüsnü Şenlendirici klarneti ile eşlik ediyor kendisine. Klibi de İzlanda’da buzullar içinde çekilmiş. Şarkı da başarılı, klip de, Rober’in yeni imajı da. Diğer çalışma ise ‘’Hurra’’ adından da anlaşılacağı gibi hareketli bir çalışma; sözlerde Rober’e Alper Narman eşlik etmiş müzikse Erdem Kınay imzalı. Bir albüm olmasını ümit ederdim ama arada gelen bu sürprizi de elbette sevmeden edemedim. Çok özel şarkılar kazımıştır hafızama Rober Hatemo; özellikle ‘’Mahrum’’u hemen aralarına ekledim.

Erol Köse’den bir albüm haberi daha var daha doğrusu kendisinin bir keşfi daha var: Mercan. Albümünün tanıtım şarkılarını dinlemeden önce adlarını duyduğumda birkaç dakikalık şok yaşadım. ‘’Sana Değil Kardeşine’’, ‘’Bekaretim Yok’’, ‘’Sexy’’, ‘’Kowboy’’ ve sıkı durun ‘’Hepsi Gay (Hepsi Şey)’’ gibi isimler siz de nasıl bir albüm itibarı uyandırır. Hayır hayır sandığınız gibi basit türden değil; enteresan bir altyapıda pop - elektro çizgide ve farklı bir vokalde Mercan ama ben pek ısınamadım, belki albümü bütünü ile dinlemem lazım; çok fazla yetinemedim. Ama şurası kesin ki çok konuşulacak bir çalışma ile karşı karşıyayız.

Haftanın Gelini: Hangisi daha güzel, buyrun birlikte seçelim, mutluluklar efendim :)


Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:

Önümüzdeki Pazar günü bir etkinlik var Sakman Bar’da. 19:30’da başlayacak ve 20 YTL ücretle katılabileceğiniz ‘’Şiir Aşkına’’ isimli bu etkinliği sevgili Zeki Çelik düzenliyor. Yelda Karataş’ın sunumu ile gerçekleşecek gecede çok özel şairler ve müzisyenler sahne alacak. Ahmet Telli, Lale Müldür, Cezmi Ersöz, Altay Öktem, k.iskender, Pelin Batu gibi kalemlere notaları ile Vedat Sakman, Birsen Tezer, Suzan Kardeş eşlik edecek. Kaçırmamalı.

Gelelim haftanın dizilerine. Öncelikle bu hafta belki de biraz soğuklardan, karlardan falan gömüldüğüm evimde hedeflediğim gibi bazı sonlara ulaştım. Örneğin ‘’Dexter’’ı tamamladım. Evet artık beklemek düşüyor yeni sezonu ama anladım ki böyle bir finali daha öncesinde de görmüştüm belki, zira bu kadar etkilenmemiştim. Bu sezon Dexter ciddi anlamda muhteşemdi. İzledikçe kendimi bulduğum ve içlerine dahil olduğum Walker ailesini artık daha bir seviyorum. ‘’Brother’s & Sister’s’’ kesinlikle muhteşem bir dizi ve ben cidden hepsine ayrı aşığım. Daha önümde çok sezon var ama ilk sezonu bitirdim, devamına da ilk fırsatta başlıyorum. Ve ‘’Damages’’ ikinci sezonunu da bir çırpıda bitirdim. Yeni sezonu bu akşam başlıyor ve olasılıkla birkaç gün içinde kavuşacak oluyorum. Yetişebildiğim ve günü gününe o heyecana dahil olacağım için artık daha mutluyum.

Bu hafta harika filmler izledim ve bu yüzden birini diğerinden ayırmam kesinlikle haksızlık olur. Geçen haftaya enteresan bir kadronun enteresan bir senaryosu ile başladım. 2009 yapımı ‘’Armored’’ Türkiye’de Mart ayında vizyona girecek. Matt Dillon, Jean Reno, Laurance Fishburn gibi başarılı oyuncuların başlıca rollerinde olduğu filmde bir grup güvenlik elemanının ortada dönen ciddi bir paranın peşinden koşmaları ve onları bekleyen sürprizler işleniyor. Aksiyonu yüksek ama izlenen çevrelerce kadroya rağmen fazla beğeni almıyor film. Prison Break’ten Sucre, Heroes’dan Peter ise filmin sürprizleri. Bir diğer film ise ‘’Little Miss Sunshine - Küçük Gün Işığım’’. 2006 yapımı filmi izlediğim gün sevgili Muhammed Tiryaki’nin de yorumlarını bloğuna düşmesi bizi bekleyen güzel bir tesadüftü. Sayfasında da filmi yorumladık ayrıca ama şu kadarını diyebilirim ki biraz ters düştük :) Filmi çok beğendim. Zira dört adaylığının sonucu iki Oscar kazanmış aynı zamanda. Bir eski minibüse doluşan bir aile ki birbirinden farklı karakterlerin birbirinden farklı hâlleri onları tek bir hayal için California’ya sürüklüyor. Orada onları bekleyenler filmin en eğlenceli kısmı. Filmdeki küçük yıldız bir hayli başarılı öyle ki; filmin Oscar adayı da olmuş aynı zamanda.

Haftanın Repliği : Little Miss Sunshine - Küçük Gün Işığım

Eğer uçmak istiyorsam bir yolunu bulurum.

Ve iki arkadaş tavsiyesi olarak seyrettiğim iki şahane film. Birisi ‘’Lost in Translation - Bir Konuşabilse’’. 2003 yapımı filmde iki başarılı oyuncu var ki başlı başına filmi götürmeye yetiyorlar hatta artıyorlar. Bill Murray ve Scarlett Johansson. İki Amerikalının Tokyo’da kesişen yolları, bir otel odasında başlayan dostlukları ya da belki de aşkları da diyebilirsiniz ve birlikte kısa sürede keşfedecekleri hayatın diğer renkleri. Çok kaliteli, yormadan kendini izleten, çok başarılı, sımsıcak bir film izlemek isteyenler hiç düşünmesin. Ve sizlerle paylaşacağım son film de yine nicedir elimde ancak sıra bulabildi kendine ‘’Count of Monte Cristo - Monte Kristo Kontu’’. 2002 yapımı film Alexander Dumas’ın kitabından senaryolaştırılmış ki çeşitli yıllarda çeşitli yönetmenlerce de ayrıca çekilmiş. İzlediğim bu versiyonunu da çok başarılı buldum zira en son ‘’The Prisoner’’de hayran kaldığım James Caviezel yine en son ‘’The Tudors’’ dizisinde çok başarılı bulduğum James Frain ile Henry Cavill ve elbette unutulmaz ‘’Memento - Akıl Defteri’’nden Guy Pearce filmin başrollerinde. Dürüst ve çalışkan bir denizcinin, mutlu hayatının bir anda çeşitli entrikalar yüzünden kabusa dönüşmesi ve kendisini bir hapishanede bulması ve sonrası anlatılıyor ki; heyecan dozu yüksek, izlemesi keyifli.

Haftanın Filmi: Divatar :) Bir yerde okudum ki; diva bu afişe çok kızmış, bizi anlayışla karşılasın yayınladığımız için zira biz kendisini çok seviyoruz.


Önümüzdeki Pazartesi ayın 1’i bu sebeple sendrom olmayacak ve yerini sitemiz buluşması alacak. Ötesinde kaldığımız yerden devam edeceğiz ve hatta Şubat ayı içinde çeşitli sürprizlerle sizleri buluşturma çabası içinde olacağız. Karlı ama bir yanda da güneşli bir Pazartesi, tadacağınız her keyif kâr kalsın yanınıza; mutlu haftalar.

18 Ocak 2010 Pazartesi

PS (Pazartesi Sendromu)

Bir Pazartesi günü daha geldi ve kapıyı çaldı; içeri alalım mı?

Geçen hafta Pazartesi günü İstiklal’e, Meis Bar’a düştü yolumuz. Bir süredir k.iskender sahne alıyor mekanda ve gelen dostları ile şiirlerini paylaşıyor. Yalnız kendisi değil katılan şair dostları ve şiir severler de kendisine eşlik ediyor dizeleri ile hatta ben de yeni şiirlerimden birini okudum. Gayet akıcı ve keyifli geçiyor gece hatta bittiğini anlamıyorsunuz. Çıkışta da hatta hep beraber bir mekana gittik ve sohbete devam ettik. Gayet sıcak gayet içten; yolunuzu düşürün ve bir şiir de siz olun derim mutlaka.

Haftanın Dizesi: K.İskender - Her Şairin İnfazı Kalem Tutmasıyla Yazılır’dan ...


Bir pazartesiydi – uyanmıştım… / başucumdaydı her türlü sevincim /
ve masmaviydi gökyüzünden sarkan ışıklar / masmaviydi yeryüzünden yükselen buhar / ve yine masmaviydi gün / günün içinde üreyerek koşuşan çocuklar…/ bende ise zaman zaman ciğ tutan ruhumun bataklıklarında sürülerce, / senelerce süren yorgunluğum!..


Pazartesi günü deyip geçmeyin ve hemen mekanın az ötesinde yer alan Jazzstop’a gidin ve mutlaka ama mutlaka Effective grubunu dinleyin. Ben başta bu saatten sonra mı dedim ama hayran kaldım grubun performansına. Zira grubun solisti Evrim Özşuca muhteşem bir vokal öyle ki; öğrendiğim kadarı ile Estonya’da yapılan bir caz vokal yarışmasında birinciliği var kendisinin. Amerikalı jazz ustası ve trompetçi Ted Curson'un “Ted Curson In Paris” albümüne de ayrıca vokal yapmış. Bir albümünün olmasını diledim onu ve grubunu dinlerken ve tanışmaktan heyecan duydum.


Bu arada kaçırmak istemediğim iki sahne var bu hafta. Biri bu Çarşamba yine Jazzstop’da. Serkan Özcan sahne alacak saat 22 itibari ile; geçtiğimiz aylarda sitemizde de konuğumuzdu, ilk albümü ‘’İçimdeki Gökyüzü’’nün tanıtım konserini kaçırmamak gerek. Ve bu Cuma günü, bir aksilik olmazsa elbette neredeyiz yine; Kadiköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde. Sevgili dostumuz Birsen Tezer saat 20:30 itibari ile sahnede olacak müzisyen dostları ile ve ‘’Cihan’’ albümünden yine özel repertuarından seçkin şarkılarını paylaşacak bizlerle.

‘’Haberci’’ belgeseli ve İZ TV’nin tüm jeneriklerini yapan aynı zamanda ‘’Haberci - Etnik’’, ‘’Young Sufi’’, ‘’Young Sufi Acoustic’’ ve ‘’Şehr-i İstanbul’’ albümlerini yayınlayan Murat Tuğsuz pop - rock tarzında bir albüm yayınladı, adı: Günahkar. Albümün tanıtım konseri dün gerçekleşti ve ben de kendisi ile tanışma şansını bulabildim. Ayrıca çok da keyifli bir söyleşi gerçekleştirdim kendisi ile ki Şubat ayında sitemizde okuyabilirsiniz. Albüme adını veren çalışma başta çok keyifli şarkılar var bu albümde. Dinleyelim, dinletelim.


Haftanın Yemeği: Ispanaklı Yumurta

Babaannem dün ıspanak yapmış, kırmadım biraz yedim; dedi ki istersen yumurta kırayım içine, yok kalsın dedim :) ‘’Ispanaklı Yumurta’’ bana Bizim Murat’ı hatırlatır. Vitamin dönemlerinden payını almış daha sonra da böyle bir albüm yayınlamıştı. Hatta ‘’Aslı ile Kerem’’ Cumartesi Şarkısı Ateşi olarak köşemizde de yerini almıştı. Tanrım çok kötü şarkılar ya; ‘’Laztronot’’, ‘’Gıdıkla’’, ‘’Vara Vara Lo’’ gibi isimlerde şarkılar var düşünün. Ve daha da kötüsü bu albüm geçtiğimiz günlerde tekrar yayınlandı. Daha da kötüsü albümü Odeon yayınladı :) Var mı böyle bir şey; o canım albümlere imza atan Odeon. Bu Bülent Ortaçgil’in Gülben Ergen’e beste vermesinden sonra müzik dünyasında yakın zamanda yaşanan ikinci facia aday adayı durumu. Üçüncü de yolda; Nazan Öncel de Tuğba Ekinci’ye besteler vermiş, düet müet yapmış, buna ekstra değineceğim, yemek soğumadan yiyelim de önce :)

Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:

Geçen Cuma günü vizyona girdi. Jason Reitman’in yönetmenliğini yaptığı film olan ‘’Up İn The Air - Aklı Havada’’. Film Altın Küre’ye 6 dalda adaydı sadece en iyi senaryo ödülü ile ayrıldı ama muhtemelen Oscar’a da aday olacağı kaçınılmaz. George Colloney, Vera Farmiga ve Anna Kendrick’in başlıca rollerini oynadığı bu filmi izledim ve kesinlikle haftanın filmidir diyebilirim. Ekonomik krizin getirdiği işten çıkartmalar öyle kolay yapılmıyor, bu işin bir uzmanlığı var ki; Ryan’da o kişilerden birisi. Bir yeri bir yurdu yok, sürekli bir uçuş hali ve bu esnada aşkı ile, ailesi ile birlikte kurmaya çalıştığı ilişki işleniyor filmde. Başlarda biraz filme adapte olamasam da ilerleyen dakikalarda zamanın su gibi aktığını fark ettim ve sevdim, izleyin derim.

Bu hafta en çok beğendiğim film oldı ‘’O...Çocukları’’. Vizyonda olduğu süre içerisinde birçok kere tartışmaları da gündeme getirdiğini biliyordum. Adı eleştirildi en başta sonra o oynayacaktı o oynadı durumları konuşuldu, oyunculara para ödenmedi dendi falan filandı ama film fenaydı. 80’ler sonrası; İstanbul’un bir köhne mahallesi, birçok çocuklu bir ev, hayat kadını olan annelerin dramı, ülkenin siyasi şartları içerisinde yaşanan haksızlıklar vs. muhteşemdi hani. Demet Akbağ her zaman taktir edilmesi gereken bir oyuncuyken Özgü Namal’dan Sarp Apak’a, İpek Tuzcuoğlu’na her oyuncu rolünün hakkını vermişti ayrı; o çocuklar yok muydu, en çok onlara bayıldım. Birçok DVD geçti elime bu hafta yine ama ötesine vakit ayıramadım zira bu geçen hafta kalan vakitlerimde tamamen dizilerim ön plana çıktı ve bir oradan bir buradan yine birçok maceranın içinde buldum kendimi.

Haftanın Repliği: Devenin gölgesinde karınca ezilmez (O...Çocukları)

Altın Küre ödülleri bu sabaha karşı verildi. Kısmen izledim, kalan sonuçlarını az önce öğrendim. Artık ‘’Mad Men’’i izlemek kaçınılmaz bunu anladım diziler adına. ‘’Dexter’’ın en iyi oyuncu ve en iyi yardımcı erkek oyuncu ödüllerini kazanacağına emindim ve çok sevindim. Nihayet dün ikinci sezonunu nefis bir finalle bitirdiğim ve üçüncüsü için geri sayıma başladığım ‘’Damages’’ performansı Gleen Close’a nasıl ödül getirmedi, şaşırdım.


Bir de soğuklar, karlar geliyormuş dikkat edelim kendimize ve güzel bir hafta olsun beraberinde. İyi haftalar, günlük güneşlik, altın kürelik yarınlar.

12 Ocak 2010 Salı

Eurovision Yolcusu: MANGA


55. Eurovision şarkı yarışmasında Türkiye’yi temsil edecek isim belli oldu. TRT Genel Müdürlüğü bu yıl Norveç’te gerçekleştirilecek olan Eurovision Şarkı Yarışması finalinde, Türkiye’yi temsil etmek üzere MANGA ile anlaştı. Kurumdan yapılan yazılı açıklamada "Oslo’da, 29 Mayıs 2010 tarihinde finali gerçekleştirilecek olan 55. Eurovision Şarkı Yarışmasında Ülkemizi MANGA temsil edecektir." denildi. Grup; geçtiğimiz günlerde MTV televizyonu tarafından "Avrupa’nın en iyi sanatçısı" seçilmişti.

Uzun Yol Türküleri


Uzun yollara en çok türküler yakışır, uzak şehirlere belki zamanlı belki zamansız göçlere. Düşünüyorum da benim de başka şehirlerde daha çok sığındığım hâllerdi türkülere kucak açmak, bir bağlama ağlamalardı. Karşılaştığım bir albüm bu anlamda birçok kişinin derdine belki çare bulacaktı, en olmadık yaralarını belki sızlatacak en olmadık hasretliklerini alevlendirecekti ama olsun bundan kimse zarar görmeyecekti.

Seyhan Müzik etiketli yayınlanan bir albüm öncelikle türkülerin çok özel isimlerini - yorumcularını bir araya getirmiş. Albüm ‘’Beyaz Giyme’’ türküsü ile açılıyor ve Yavuz Bingöl’ün yorumundan nefis bir aranje ile dinliyoruz. Bildiğiniz üzere birçok kişi tarafından yorumlanan bu türkünün belki de böyle bir güzelliği var; aynı tat evet her seferinde o içten ad. Albüm sürpriz bir çalışma ile devam ediyor ki; Yıldız Tilbe (Türkü yorumları başta çok özeldi ama ısrarla yineliyorum, hazırladığı türkü albümünü sevememiştim) bu albümde ilk olarak ‘’Metris’’i yorumluyor. Ali Asker, Güler Işık gibi başarılı yorumculardan sonra Tilbe’de sesine yakıştırıyor bu ağıtı ve yürekleri dağlamaya devam ediyor bir uzun alan. Albümde Tilbe ayrıca ‘’Gel Gör Beni Aşk Neyledi’’ isimli türkü ile de yer alıyor. İlk olarak Yavuz Bingöl’den dinlemiştim ben ‘’Eğin Türküsü’’nü, bu albümde Onur Akın’dan dinliyoruz. Mahsuni Şerif türküsü olan ‘’Bilemedim’’i Hüseyin Turan yine nefis yorumlarken albümün en özel türkülerinden biri olan ‘’Alma Attım Yuvarlandı’’ yine albümün en özel yorumlarından biri oluyor ki; Gülay hakkını fazlası ile veriyor (Gülay’ın ilk iki albümü o kadar başarılıydı ki; yine de türkü yorumlamasına ve de öyle devam etmesine üzülmedim).

En sevdiğim bir başka türkü ‘’Kime Kin Ettin’’i bu albümde Berdan Mardini’den dinlerken kaldı ki; o da çok başarılı, albümde ilk kez karşılaştığım bir isimle devam ettim yolculuğa ve Ender Balkır ismi ile karşılaştım. ‘’Yüksek Minarede Kandiller Yanar’’ ne kadar içten bir yorumla sunulmuş; hemen kendisinin diğer çalışmalarına göz atacağım. ''Ben Sana Yandım Gelin'' ile Hakan Yeşilyurt, ‘’Bülbül Ağlar Gül Ağlar’’ ile Nilüfer Sarıtaş, ‘’Ağlama Yar’’ ile Oğuz Aksaç, ‘’Turnam Gidersen Mardine’’ ile Seyfi Yerlikaya albümün diğer özel çalışmaları. Bir de sürprizi var albümün ki koro halinde sanatçılar ‘’Sen Bir Ceylan Olsan’’ isimli bir Aşık Veysel türküsünü yorumluyor. Bu tarz albümler adına umudumu yitirmişken benim için çok özel bir çalışma oldu ‘’Uzun Yol Türküleri 1’’ adından da anlaşılıyor ki devamı gelecek. Yolumuz türkülerle hiç bitsin istemeyeceğiz belki de.

11 Ocak 2010 Pazartesi

PS (Pazartesi Sendromu)

Mos Def; bu sene en iyi rap ve performans dallarında Grammy ödüllerine aday bir rap şarkıcısı. İşin bizi ilgilendiren yanı albümünde ‘’Süpermagic’’ isimli şarkısında Selda Bağcan’dan bir türküye kısmen de olsa yer vermesi. Aşık Mahsuni Şerif’in bir türküsü olan ‘’İnce İnce Bir Kar Yağar’’ın bu albümde yer almasında haberdar Bağcan ama özel bir izin istenmemiş kendisinden; büyük ihtimalle telifi ödenmiştir, firmadan izin alınmıştır diyor. Bir yerde hoş bir yerde de garip bir durum değil mi? 31 Ocak 2010 akşamı gerçekleşecek tören ve nasıl bir sonuç çıkacak hep birlikte göreceğiz.

İstanbul bildiğiniz gibi 2010 kültür başkenti. 16 Ocak günü açılışı gerçekleşecek ve İstanbul’un çeşitli semtlerinde etkinlikler olacak. Haliç’te özel bir gösteri ile başlayacak, bir havai fişek gösterisi ile devam edilecek ki bu bir saatlik program bazı noktalarda dev ekrandan yansıyacak. Zira o noktalarda çeşitli şovlar ve konserler de gerçekleşecek. Tarkan (Taksim), Nil Karaibrahimgil (Beylikdüzü), Mor ve Ötesi (Kadiköy), Kıraç (Pendik), Mercan Dede (Sultanahmet), Zara (Bağcılar) o gün sahne alacak isimler arasında. Taksim’de ayrıca ateş, Kadiköy’de dev balon gösterileri de olacağı bilgiler arasında. Taksim’i merak ediyorum ama oradaki kalabalığa karışmaya cesaret edemeyeceğim için burnumun dibindeki Kıraç konseri ile belki açılışı renklendirebilirim diyorum :)

İstanbul’un eski Elhamra sineması bugünün farklı mekanlarından olan XLarge. Mekan bir daha yenilendi ve İstanbul’un alternatif konser mekanlarından biri olma yoluna girdi. Açılışı bu Cuma Nil Karaibrahimgil konseri ile gerçekleştirilecek. 22’de kapılarını aralayacak mekanın 2000 kişi kapasitesi var. Ayrıca önümüzdeki günlerde Burak Kut, Sertab Erener, Murat Boz’da mekanda sahne alacak isimler içerisinde. Alternatif olarak Sertab Erener performansını değerlendirebilirim, zira özledim sahnesini.

Haftanın Kadını ve Açıklaması : Tuğba Ekinci - Nihat’tan (Odabaşı) beni sade bir şekilde çekmesini istedim ve ortaya bu fotoğraflar çıktı.




Geçen günlerde D&R’da gördüm ki ‘’sadece bizde’’ ibaresi ile kocaman bir kahkaha. Zira Haris Alexiu’nun yayınlanan best of albümü nicedir tüm müzik marketlerde zaten vardı, başka bir firmanın etiketi altında. Zira 23 şarkılık bu çalışma bir live albüm ve gerçekten herkesin elinde olması gereken bir şölen. Plak olarak da sınırlı yayınlanmış bu ilginç olabilir ayrı. Türkçe’ye de uyarlanmış ve hit olmuş şarkıların da yer aldığı bu çalışmayı bugüne kadar dinlememiş olanlar, adres sadece D&R :) Ötesinde sanırım henüz ülkemizde yayınlanmadı, hangi yollara başvurursunuz bilemem :) Sanatçının son albümü ‘’I Agapi Tha Se Vri Opou Kai Na’sai’’ için yahu bu nasıl bir albüm adıdır demeyin ve dinleyin, nefis bir duygusallıkta :)

Albümü bugün itibari ile raflarda yerini son aylarda yayınladığı albümleri ile bizleri kendisine hayran bırakan Kalan Müzik etiketi ile alacak. Sarp Maden, Türkiye’nin önemli caz gitaristlerinden. Bugüne kadar çeşitli gruplarla çalışmalar ve birçok ülkede konserler gerçekleştirdi. Sanatçının kendi gitarına Adnan Karaduman’ın etnik tarzı, İrem Demirer’in caz tınısı, Şevval Sam’in sesi eklenince nasıl bir sound ile karşılaşacağımız merak konusu. Turgut Alp Bekoğlu, Eylem Pelit gibi müzisyenlerde albümün diğer konukları.

Haftanın Albüm Kapağı: Umut Kuzey - Al Beni :)


Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:

Karizma adam Gerard Butler, ben oyunculuğunu da ayrıca beğenirim. Jamie Foxx ile birlikte başlıca rollerini paylaştığı 2009 yapımı film olan ‘’Law Abiding Citizen - Adaletin Peşinde’’ geçen haftanın en keyif aldığım filmlerinden biriydi. Muhteşem bir senaryo ve oyunculuk, nefis bir sürükleyicilik ... Ölümle sonuçlanan bir ev soygunu sonrası sağ kalan bir babanın - eşin intikamını almak için nasıl sınır tanımaması, neleri göze alması ve adalete nasıl karşı çıkması, meydan okuması işlenmiş. Bir başka keyif aldığım film ise ‘’İmsomnia’’ 2002 yapımı film ve yönetmenini ‘’Momento - Akıl Defteri’’nden tanıyoruz; Christopher Nolan. Al Pacino, Robin Williams, Hillary Swank, Martin Donovan filmin kadrosundan bir biz yokuz daha ne isteyelim :) Alaska’nın küçük bir kasabasına bir görev için iki dedektifin yollarının bir noktada ayrılması filmi başlatıyor ve sonrasında çeşitli sürprizlerle karşılaşılıyor. Bir anda ortaklık etmeye başladığı bir katil oluyor. Aksiyonu bir yana bırakıp biraz keyif almak için DVD başına geçtiğimde beni bekleyen film ‘’The Hangover - Felekten Bir Gece’’ karşıma çıkıyor. Tesadüf eseri karşılaştığım bu film 2009 yapımı bir komedi. Öyle her saniyesinde kahkahalar beklemiyor sizi ama itiraf ediyorum birkaç dakikasında kendime gelemediğim sahneler olmadı değil, gayet seyirlik bu anlamda. Bir tür bekarlığa veda partisi ve dört kafadarın başına gelenlerden ibaret film ve çok tanınan bir oyuncu kadrosu yok.

Bu haftanın en keyif aldığım filmine gelince kesinlikle ‘’Transylvania’’. Öncelikle bu filminden sonra yönetmeni Tony Gatlif’in diğer filmlerine ulaşmaya karar verdim ama ondan öncesi bu filmin ve diğerlerinin müzikleri ile ilgilenme kararı aldım ve bir bir ulaşmayı denedim - deniyorum. ‘’Transylvania’’ evet öncelikle müziklerine hayran kaldığım bir film oldu. Birol Ünel’in de kadrosunda olması ve bir kere daha oyunculuğunu konuşturması sebebi ile özellikle dikkatimi çeken filmde başrol oyuncusu Asia Argento’ya da hayran kalmamak mümkün değildi elbette. Duygusal ve bir o kadar tutkulu bir kadının sevdiği adam Milan’ı bulmak uğruna hiç bilmediği bir kente gelmesi, karşılaştığı hayal kırıklığı, kendisini yeniden yollara vurması ve bu yolculukta karşılaştıkları, yaşadıkları. Yer yer deliliğin yer yer sakinliğin diz boyu hâller alması ve her şey belki de garip bir masaldı.

Haftanın Repliği: Milan, içime ne koydun böyle … (Zingarina, doğum sancısı çekerken)


Dizi dünyama gelince öncelikle kısa bir ara veren ‘’Desperate Housewives’’ dehşet bir bölümle geri döndü. Kahramanı bambaşka bir sürprizler bekliyordu bu bölümde ve sevdiğim bir oyuncusunun diziden ayrılması ile başta ben de üzüntüye uğradım. Ama dizinin sonlarına doğru gözlerimin dolması başka sebeptendi. Özellikle Felicity Huffman nasıl özel bir oyuncudur; bu kadınları seviyorum, bir başka seviyorum. Henüz iki bölümünü seyrettim zira topu topu 6 bölümlük bir dizi ki ‘’The Prisoner’’mesajı detaylarında mı gizli? Orijinali daha öncesinde (1967 - o dönem için çok ciddi bir proje) 17 bölüm halinde çekilen dizinin bu yeni versiyonunda esas meseleler ve hikayeler değerlendirilmiş, evet 6 bölüme sığdırılmış hepsi. Kendini “Köy” adı verilen bir tür açık hapishanede bulan ve geçmişini hatırlamayan bir adamın, aynı kaderi paylaştığı insanlarla birlikte verdiği kaçış mücadelesini anlatıyor dizi ve ‘’The Truman Show’’, ‘’The Matrix’’ ve ‘’Lost’’ gibi yapımlara ilham verdiği söyleniyor. Evet orda bir köy var uzakta, o köy kimin köyüdür peki diye klasik olabilecek bir espri ile de bir sendromun sonuna böyle gelinilebilir mi :)

Hayır gelinemez haftanın bir şeyi daha var :)

Haftanın Sloganı: Sigara Sağlığa Zararlıdır - Sigara İçmeyin Müzik Dinleyin (Hürriyet Keyif’in arka sayfasında bir ilan. DMC tarafından Burak Kut’un ‘’İlaç’’ isimli albümünün tanıtımı. Kut’un sigara içerken çekilen bir fotoğrafı ve elbette sigara kısmının flulaştırılması.

Başka sözüm yoktur bu sendromluk, mutlu ve yaratıcı kalmak üzere, iyi haftalar :)

4 Ocak 2010 Pazartesi

PS (Pazartesi Sendromu)


Single olayı geçen yıl itibari ile ülkemizde ciddi bir artış gösterdi. Çok fazla gerekli bir şey değil bence bu durum. Belki yıllardır yurt dışında doğru kullanıldı ve kabul gördü ama bizde tam anlamı ile oturmadı. Ziynet Sali bundan birkaç ay önce zaten birkaç ay önce çıkan albümüne bir yeni şarkı ekledi ve piyasaya sundu. Şimdi bir single daha yayınladı ‘’Rüya’’ adı ile ki Sinan Akçıl çalışması, iki ayrı düzenleme ile DMC’den çıktı ve fiyatı 7.50 YTL. Şarkıya itirazım yok ama sonra da internetten şarkı indiriliyor diyoruz bilmem ne falan deniliyor, garip karşılıyorum bu durumu.

Bir de mini albüm olayı var. Maxi single deniliyor bu duruma da. Çocuklar Duymasın dizisinin Havuç karakteri Furkan Kızılay büyüdü ve 19 yaşında oldu. İki yıldır müzikal eğitim almış ve de ‘’Aşksın Sen’’ isimli bir çalışma ile de görücüye çıkmış bugünlerde. Aydın Sarman ve Burcu Güven prodüktör ve sözlerde bestelerde imza da aynı zamanda. Pop rock tarzında hazırlanan bu albümden küçücük de olsa bir elektrik almak mümkün değil gibi görünüyor ama elbette yolun çok daha başında olan bir isme de pek yüklenmemek gerekiyor.

Haftanın Sözü:

Hadise’nin çorap reklamı yüzünden çorap giyemez oldum. Öyle kalın bacaklarla çorap mı tanıtılır? O kalın bacakları gördükten sonra artık çorap giyemez oldum. Bundan dolayı da sık sık hasta olup duruyorum.

Aylin Coşkun (‘’Tam Zamanı’’ isimli maxi single çalışmasını bir polemik yaratmadan tanıtmak olmazdı tabi ki)

Bugüne kadar başta eşi Funda Arar olmak üzere Nilgül’den Yonca Lodi’ye birçok başarılı isme birçok başarılı bestesi ile hayat verdi ve şimdi sıra kendisine geldi. Aynı zamanda aranjör ve de prodüktör olan Febyo Taşel önümüzdeki hafta müzik marketlerde yerini alacak olan bir enstrümantal albüm hazırladı. ‘’Melez Miras’’ ismini verdiği çalışmasında 15 şarkı yer alıyor ve ‘’Kabuk’’ isimli çalışma için Mardin’de bir de klip çekiliyor. Bestelerini keyifle dinlediğim müzisyen bakalım bu albümü ile bizlere nasıl bir renk getirecek.

Geçen yılın son günlerinde uzun bir aradan sonra yayınladığı albümü ‘’Benim Adım Orman’’ ile kendisini özlediğimizi hissettiğimiz Şebnem Ferah cephesinde hareketlilik başladı. Sanatçı albümünün gala konserlerine bu ay içinde başlıyor. İlki 09 Ocak tarihinde Bostancı Gösteri Merkezi’nde gerçekleşecek ve 17 Ocak tarihinde İzmir Atlas Pavyon, 22 Ocak tarihinde Ankara Anadolu Gösteri Kongre Merkezi konserleri ile de devam ettirecek. Yepyeni şarkılara o unutulmayan şarkıları da eklenince nasıl bir konser olacağı şimdiden belli; kaçırmamalı elbette.

Haftanın Şarkısı: Vedat Sakman - Aralık

Yılbaşı akşamı canlı canlı da dinleme şansını buldum. Mehmet Teoman sözler, Vedat Sakman müzikler olarak bir konsept albüm düşünülmüş 12 ay adına 12 şarkı olarak. Kim için hazırlandığını netice de artık olmayacak bile olsa buradan söylemeyeceğim ama ‘’Şubat’’ isimli şarkıyı Mustafa Ceceli’nin ‘’Ben O Değilim’’ adı ile okuduğunun altını çizeceğim. Yani umudum bu projeyi Sakman’ın kendi adına yapması ayrı eğer olmayacaksa da bu şarkılarla bir an önce buluşmanın bir başka yolu olmalı.

Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:

Sendrom epeydir yazılmadı hali ile bu sürede birçok film izlendi. Sinema dünyası bildiğiniz gibi çok hareketli ama ben bir türlü dahil olamıyorum zira evde DVD keyfi yapmaktan daha büyük keyif alıyorum. Yine de Fatih Akın’ın son filmi için sanırım bekleyemem o süreci ayrı. Geçen haftalarda izlediğim filmleri sıralamaya başlıyorum hemen ve ilk sırayı iki gerçek hayat hikayesine bırakıyorum. ‘’Milk’’i çok beğendim, nicedir izlemek istiyordum ki Sean Penn zaten çok sevdiğim bir oyuncu zira buradaki rolü ile Oscar ödülünü de hani boşu boşuna kucaklamamış. Harvey Milk; Amerika’nın eşcinselliğini gizlememiş ilk politikacısı kaldı ki yaşam hikayesi ile bir filme konu olmak için geç bile kalmış. Filmde oynayan diğer oyuncuların gerçek hayattaki karakterlere ne kadar çok benziyorlar; bunu filmin sonunda görebiliyorsunuz, ayrıca hayran kaldım; çok başarılı. Diğer izlediğim bir filmden ise açıkçası çok şey ummuşum zira Tom Hanks ve Julia Roberts olmasa zaten izlemezmişim. Afganistan’daki Sovyet işgali sırasında komünizme karşı direnen mücahitlere silah ve finans desteği sağlayan Teksas’lı bir kongre üyesinin gerçek yaşam öyküsü ‘’Charlie Wilson’s War - Charlie Wilson’un Savaşı’’. Ama inanın sıkıcı ve çok uzun repliklerden öte sürükleyiciliği az tamamen zaman kaybı. Son yıllarda çok başarılı bulduğum iki oyuncu olan Penelope Cruz ve Javier Bardem ne güzel ki ‘’Vicky Cristina Barcelona - Barcelona Barcelona’’da buluşmuşlar onlara Scarlett Johansson eşlik etmiş, kaldı ki film Woddy Allen imzalı e yakalanmalıydı. Kaderleri kesişen üç insanın karmaşık aşk hikayesi, çok basit gibi görünen ama bir hayli sürprizlerle kendini sürükleyen filmi sevdim.

Bir arkadaşımın bana getirdiği filmlerdendi biri ‘’Gamer - Oyuncu’’ydu ki yine oyuncularımdan Gerard Butler vardı sonra ‘’Dexter’’ım Michael C. Hall tüm aksiyona rağmen uyumamak için zor tuttum kendimi filmde. Butler’ın yine başrolünde olduğu ‘’Butterfly On A Wheel - İhanetin Bedeli’’ ise kısmen keyifliydi. Kısmen diyorum zira filmi izlerken çok şey mantıksız geliyor ama sonuna doğru düğümler çözülünce kurulan bağ devreye giriyor ve durum anlaşılınca her şey mantıklı geliyor. Türk sinemasının son yıllarda vizyona giren iki filmi ise tam anlamı ile beni büyülüyor. Biri yıllar sonra Tarık Akan ile Şerif Sezer’i yan yana getiren ‘’Deli Deli Olma’’ ki yönetmen Murat Saraçoğlu muhteşem bir film çıkartmış ortaya. Kahkahalar ile göz yaşları birlikte tamamladım bu filmi ve filmin tüm oyuncuları zaten muhteşem ama küçük oyuncularını ayrıca ayakta alkışladım. Mişka ile Popuç’un hikayesi, karların içinde sımsıcak bir aşk - dostluk hikayesi. İkinci bir defa bile çok arayı açmadan seyredebilirim. DVD’si bu film gibi yeni raflarda yerini alan ‘’Gölgesizler’’ biraz daha enteresan. Yıllar önce ilk şiir kitabını yayınladığında tanışma şansını bulmuştum, bu filmin yapımcısı aynı zamanda başlıca rollerinden birinde Hakan Karahan. Senaryo ve yönetmen koltuğunda Ümit Ünal, diğer rollerde Selçuk Yöntem’den Arsen Gürzap’a, Ahmet Mümtaz Taylan’dan Altan Erkekli’ye dev bir kadro var. Bir uzak bir yakın, bir şehir bir köy, bir kaybolma bir var olma hikayesi ama sürüklüyor, ama dikkatleri çekiyor. Filmin müziklerinde Candan Erçetin imzası var ki zaten öne çıkan şarkısı ‘’Ben Kimim’’ bile filmi bütünü ile anlatmaya yetiyor.

Haftanın Repliği:

Hızlı uçan kelebeği kim ehlileştirdi, ben yaptım ... ''Butterfly On A Wheel - İhanetin Bedeli'' ...

Dizilerde de heyecan sürüyor. ‘’Heroes’’ üçüncü ‘’Damages’’ ikinci, ‘’Brother’s Sister’s’’ birinci sezonları ile bitti bitecek ben de. Hatta bu hafta gel de tamamla diyorum kendime. ‘’Castle’’ ve ‘’Life’’ ilk sezonları ile bitti, ikinci sezonlarına başladım bile. ‘’Desperate Housewives’’ ve ‘’Flashforward’’ muhteşem bir bölümle sezon arası verdiler ve heyecanım dorukta. ‘’Dexter’’da zira öyleydi ama onun yeni bölümlerine bu hafta başlıyorum. Bir de yeni diziye başladım ki elimizde on bölüm var ve ben yarıladım hatta. ‘’Hung’’ orta yaşlı, terk edilmiş, beş parasız bir adamın bir jigolo olması ile değişen hayatını anlatıyor. Öğrendiğim kadarı ile e2’de de yayınlanan dizi senaryosunun yanında oyunculuğu ile dikkatleri çekiyor ki 17 Ocak’ta Altın Küre ödülleri verilecek bildiğiniz gibi ve iki dalda adaylığı var. Adaylara şöyle bir baktığımızda en iyi drama dizisinde favorim elbette ‘’Dexter’’, kadın oyuncu dalında ‘’Damages’’le Gleen Close, erkek oyuncu dalında ‘’The Mentalist’’le Simon Baker olduğunu da belirtmeden geçmeyeyim. Zira diğer hiçbir aday diziyi izlemedim ya da oyuncularının performanslarını bilmiyorum ayrı. Bu arada dün gece itibari ile bir dizi daha kapımı çaldı, e onu da anlatmak haftaya kaldı.

Gece başlayan kar bugün yerini kuru bir soğuğa bıraktı. Ama sımsıcak bir güneş var, görebilen ve hissedebilen herkes için; tutunmak adına o renge. Yeni bir yılın ilk Pazartesi günü, İyi haftalar herkese.

2 Ocak 2010 Cumartesi

Bir Eurovision Anketi ve Bir Üçüncülük


3minutes.me, Songfestival.web-log.nl, Ilkar.blogspot.com, Eurovisionfanclub.gr ve Belgovision.com'un organize ettiği "En İyi 250 Eurovision Şarkısı" yarışmasında, Sertab Erener "Everyway That I Can" ile 3. oldu. 2009 yılında temsil eden "Düm Tek Tek" 35., 1997 yılında temsil eden "Dinle" 46., 2006 yılında temsil eden "Süper Star" 150., 2007 yılında temsil eden "Shake it up Shekerim" 153. ve son olarak da 2005 yılında temsil eden "Rimi Rimi Ley" 193. oldu.

1. Yohanna - Is It True (2009, Iceland)
2. Danijela - Neka Mi Ne Svane (1998, Croatia)
3. Sertab - Everyway That I Can (2003, Turkey)
4. Helena Paparizou - My Number One (2005, Greece)
5. Željko Joksimović & the Ad Hoc Orchestra - Lane Moje (2004, Serbia)
6. ABBA -Waterloo (1974, Sweden)
7. Marija Šerifović - Molitva (2007, Serbia)
8. Edsilia - Hemel En Aarde (1998, Netherlands)
9. Ani Lorak - Shady Lady (2008, Ukraine)
10. Secret Garden - Nocturne (1995, Norway)

1 Ocak 2010 Cuma

OCAK 2010


OCAK 2010
yayındayız ...