23 Mayıs 2011 Pazartesi

Pazartesi Sendromu (Doğumgünü Sendromu)



Birsen Tezer ve Tunç Öndemir şarkılarına yeni yaşımı kutlamam eklenecek ve biriktirilen ne varsa bir bir o gece ayrı demlenecek. Yolunuz düşerse benim için bu haftanın / ayın / yılın tek güzel yanı bu ...


16 Mayıs 2011 Pazartesi

Pazartesi Sendromu (Eurovision ÖZEL)


Ve bir Eurovision’un daha sonuna geldik. Sendrom’u bu hafta yarışmaya ayırıyor ve yarışmaya ait düşmüş olduğum notları paylaşmak istiyorum.


Birinci Final Gecesi:

Öncelikle müthiş bir açılış bekledim ama karşımda yarışmanın başlaması ile yerini almış üç sunucu beliriverince şaşırdım kaldım. Keşke bizden biraz ders alsalardı bu anlamda ve bir şekilde o sahneye yakışır bir merhaba yaşansaydı, yaşatılsaydı. Evet salonu ekranlardan görebildiğim kadar bir hayli büyük buldum ama bir o kadar da düzen içerisinde herkesin yerini aldığı gerçekti. Buradan da belki diğer ülkeler ders alabilir. Sahneyi beğendim. Öncelikle çok büyüktü ve doğru kullanan ülkeler olduğu kadar bu büyüklük altında ezilenlerin de olduğu - olacağı gerçekti.

Yayını TRT HD’den izlediğim için arada konuşan daha doğrusu şartlar gereği konuşamayan Bülent Özveren’i özveri ile dinleyemedim ama bu bir kayıp değildi adıma, artık her cümlesini ezberlemiştim adeta :) Teknik imkansızlıklar tabi ki kendisinin ve TRT’nin suçu değildi ama zerre kadar yarışma hakkında bilgisi olmayan bir ismin gazetesindeki köşesinde mesela bunu TRT’ye bağlaması trajikomikti. Adam bas bas bağırmaya çalıştı arada ve anlatmaya çalıştı sıkıntısının tekniksel yanını, bunu da mı duymadınız derler adama.

Neyse yarışmayı Twitter aracılığı ile dostlarım ve ben saniye saniye takip ettik. Özellikle zarflar – finale kalacak ilk on ülke açılırken heyecan yüksek de olsa kesin umutluyduk, bir şekilde çıkacaktık. Bu yarışmanın bu formatı almasından itibaren durum hep böyle olmuştu ki gurbetçi vatandaşlarımız bizi hiçbir zaman yalnız bırakmamıştı. Ama beklenen olmadı ve on ülke içinde yer almadık. Adıma önce bir şok yaşadım ki zerre elenmeyi beklemiyordum. Tamam şarkımızı sevmeyebilirdim ama en kötü finalde beklenen performansı vermezdi, heyecanımız en azından sonuna kadar devam ederdi.

Yüksek Sadakat’in sahnesini sevmedim. Tamam sahneden sesler yükselmiş belki salonda iyi bir rüzgar estirmiştir ama açıkçası korka korka dinledim - izledim. Şarkı kadar şovun da önemli olduğu çeşitli figürlerle ve dansçılarla farkına varılmıştı grup tarafından tamam da zorlamanın anlamı yoktu. Bu yüzden bunu hep savundum, hep savunacağım. Athena ile olmadı belki ama Mor ve Ötesi ile de Manga ile de bu tedirginliği hep duydum ki bu kez durum tavandı. Bu yarışmanın ve ülke olarak bizim formatına bence bu tarz asla uygun değil. Sırf zamanında Hadise’nin kaprislerinden bunaldığı için TRT rockçılarla sorun yaşamıyoruz nasılsa diye keyfi davranmamalı. Bunu da geçtim ki bu sene şarkı çok geç açıklandı, ne kadar tanıtım yapıldı bilemiyorum ki gördüğüm kadarı ile berbat da bir klip çekildi. Bir de anlamadığım şudur ki gruba yüklenmeyelim deniliyor orada burada. Hayır; ki kısmen yüklenme hakkımız var ama, madem sorumluluk aldılar katlanacaklar da gelecek her türlü eleştiriye ama dikkate alacakları uygun seviyede olanları olmalı elbette. Çünkü birçok sitede ve sosyal paylaşım platformunda gerçekten dinleyicilerine yakışmayacak yazılar ile de karşılaştım. Ben Yüksek Sadakat’e ve müziğine inanıyorum ayrı, bu şarkıya inanmadım o da ayrı, yarışmaya katılmalarını da gereksiz buldum bu da belki durumun ortası. Eminim şu sürecin bir an önce unutulmasını umuyorlardır ki bunu ben de diliyorum onlar adına. Bu yarışmanın popülaritesi bugün kalmadı, neden bu kadar takıyorsunuz diyenlere de kocaman bir ‘’ne alaka’’ demek istiyorum. Bu kadar insanın kalbi boşuna atmıyor ki bir bildikleri vardır, ilgilenmezsiniz olan bitenle olur biter. TRT umarım önümüzdeki sene için keyfi davranmayı bırakır ve sorumluluğunu az da olsa hafifletir; bize sorunuz, çekinmeyiniz, görüşlerimizi alınız, dinleyiniz, önemseyiniz, seviniz, sayınız lütfen.

Finale kalması için Türkiye’de dahil ancak 9 ülkede kaldım, yani 9 ülkenin şarkısının finale çıkacağına inandım. Listemde yer alan ülkeler çıkış sırasına göre şunlardı: Norveç, Ermenistan, Türkiye, Rusya, İsviçre, Gürcistan, Finlandiya, Azerbeycan, Yunanistan. Bunların tamamı favorim değildi, kanımca ipi göğüsleyeceklerdi. Örneğin Norveç fena değildi listeye giremedi, Ermenistan çok kötüydü zaten elenmesine şaşırmadım. Diğer tahmin ettiklerim tuttu. Sırbistan, Litvanya, İzlanda, Macaristan tahmin listeme almadığım, diğer finale çıkan ülkelerdi. En dikkat çeken ülkelerden biri de kuşkusuz Portekiz’di. O berbat şarkılarına rağmen açmış olduğu pankartlarda Türkçe’de bir mesaj vardı ki çok şaşırttı bizleri. ‘’Mücadele Devam Ediyor’’ yazıyordu ki acaba anlattıkları neydi, dikkatimi veremedim ki, o kadar çocuk korosuydu kendileri.

Kazananlar öncesinde sunulan şovu beğendim. Eğer normal TRT kanalından yarışmayı takip ediyor olsaydım yine kaçıracaktım.

Yarışmadan 13. olarak elenmişiz. Mesela Malta bir puanla elenmiş ki 10. sıradan yarışmaya İsviçre dahil olmuş. Bu serinin ilk üçü Yunanistan, Azerbeycan, Finlandiya şeklinde. Sonuncu ülke ise Polonya.


İkinci Final Gecesi:

Bu kez 10 tahminde bulunmayı başardım zira ilk günkü finale göre daha iyi şarkılar dinlediğimi düşünüyorum. Bosna Hersek, Hollanda, Belçika, Ukrayna, İsveç, Kuzey Kıbrıs Rum Kesimi, İsrail, İrlanda kesin çıkar, Avusturya ve Danimarka sürpriz yapabilir diye not düşmüştüm ki Hollanda, Belçika, İsveç, Kuzey Kıbrıs Rum Kesimi, İsrail elenmiş oluyordu yarışmanın sonunda, diğer tahminlerim doğruydu. Haricinde finale kalan Moldova, İsveç, Slovenya, Romanya, Estonya oluyordu ki hak etmiyorlardı bence. Bu yarışmada da Kuzey Kıbrıs Rum Kesimi’nin ve İsrail’in elenmesi beni şaşırtıyordu ki en azından finalde dinlemek isterdim kendilerini. İsrail’i temsil eden Dana İnternational’ı düşünüp acımızın hafiflemesine yardımcı olabiliriz mesela. Bir Eurovision ‘’Diva’’sı elendi yahu ötesi var mı? :)

TRT’nin reklam aşkı Ukrayna şarkısını bize yarısından itibaren izletti ki çok ama çok büyük saygısızlık. Yarışmanın yayın anlaşmasında böyle bir durum olabilir mi, yani keyfi yerinde kesebilir de bir ülke istediği şeyi yayınlayabilir mi? Bu durumun detayını ciddi anlamda merak ediyorum. Final öncesi şovu yine TRT HD’den izliyorum ki bu kez klasik müzikler üzerine dans figürleri sergileniyor, pek etkilenmiyorum.

Bu serinin ilk üçü İsviçre, Danimarka, Slovenya şeklinde, sonuncu ülke ise Hollanda. (İsviçre’nin yarışmanın finalinde sonuncu ülke olduğu aklıma gelince bu ne yaman çelişki böyle)


Final Gecesi:

Sahne bu kez daha iyi şarkılarındı ki özellikle başlarda harika bir geçit yaşandı. Şarkılar kulağımıza daha bir aşinaydı artık. Türkiye’nin olmaması yarışmadan bizi biraz koparmış olsa da yine de bir merak vardı ve bakalım kim memnun ayrılacaktı.

Öncelikle ilk kez bu yarışmada dinlediğimiz ülkelere dokunalım kısaca ki Blue adına yani Birleşik Krallık için bayağı tahminler yapıldı, iddialıydılar ama bu yarışma için herhangi bir yarışmacıydılar diğerleri gibi değil ki kimleri böyle gördük özellikle son yıllarda. Netice de şarkıları ve şovları güzeldi ama yetmedi. İtalya çok büyük bir sürpriz yaptı. Uzun bir zaman sonra katıldığı bir yarışmada ikincilik kazandı. Çok kaliteli bir şarkıydı ki belki de sırf bu yüzden kendilerine çok fazla şans vermemiştim. Fransa her sene enteresan arayışlar içindeydi ki bu sene bir opera yolladılar yarışmaya, hani birinci gelse ne olacaktı. İspanya deseniz çok farklı değildi ama Almanya adına Lena’nın yeniden yarışacak olması evet kabul edilir bir ilginçlikti ama bir o kadar da gereklilik değildi. Lena’nın ne geçen sene birinciliği aldığı şarkısı ne de bu sene yarıştığı şarkı küçücük de olsa sempatimi alamadı.

Ukrayna, Yunanistan, Gürcistan ilk yarı finalden göz kırptıklarımdı ki ilk on içinde yer aldılar. Bu kez İsveç’in ve Danimarka’nın şarkısını da sevdim ki daha öncesi bu kadar ilgilenmemiştim, onlar da iyi bir derece ile tamamladılar. Çekinerek yaklaştığım ülkelerden biri Bosna Hersek’ti ki ama şans tanınıyordu ve kendisine inananları haksız çıkartmadı. Diğer bir ülke ise Azerbeycan’dı.

Azerbeycan yarışmaya dördüncü kez katılıyordu ama en başından beri iddiasını hep gösteriyordu. Bu sene ülkeyi Ell-Niki temsil ediyordu ve iyi bir şarkıydı ‘’Running Scared’’. Bu sene Türkiye olmadığı için bu puanlar Azerbeycan’a kayabilirdi ve bu güzel bir şey olabilirdi ki öyle oldu mu olmadı mı bilinmez, gayet güzel bir tablo vardı ortada. Birinci oldular ve sahneye Türk bayrağı ile indiler ya Nigar’ı artık sırtımızda bile taşıyabiliriz; öylesi bir sahne var ortada. Şunu da eklemeden geçemeyeceğim, yarışmayı önemsemeyen birçok kişinin nedendir bilinmez bir şekilde bir şeyler söyleme hakkını bulmasına da ayrıca şaşırıyorum. Kaldı ki bu birincilik için bile burun kıvıran yazılar okudum internette ve gerçekten anlamsız buldum. Velhasıl oylama sürecinden ve heyecanından da çok keyif aldım ve seneye yarışmayı yerinden seyretmeye çok yakınım, belli mi olur?

Bu sene puanlama da pek bir sevimli geçti; Ünlü isimlere de rastladık burada ki Dima Bilan, Ruslana, Eva Rivas gibi daha önce bu yarışmada yarışmış isimlerdi, ülkelerinin puanlarını onlar verdi. İtalya adına puanları veren bir dönemin ünlü starlarından Rafaella Carra da bir hayli alkış aldı.

Bu yarışmayı ve detayları sevgili Yavuz Hakan Tok’un blog sayfasından da okumanızı isterim. Kaldı ki süreci boyunca birebir izlenimleri ve fotoğrafları paylaşması ayrı bir güzellikti.

1975 yılından 2010 yılına yani ülkemizin 35 yıllık Eurovision serüvenine ve tüm detaylarına bu kitap dokunuyor: Türkiye’nin Eurovision Süreci. Michael Kuyucu’nun bu çalışmasını 2005 yılına kadar olan baskısında okuma şansı bulamamıştım, şimdi kısmetmiş, hemen bu hafta okumaya başlıyorum.

Ayrıca Twitter’da da ve Facebook’ta da arkadaşlarla bu yarışmayı dakikası dakikasına paylaştığım dostlarım vardı, kendilerine de teşekkür ederim, çok eğlendik. Yeni bir Eurovision macerasında görüşmek üzere.

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Pazartesi Sendromu


Ada Müzik son aylarda çok önemli yapımlara imza atmakta. Örneğin bu ay Gülcan Altan ve Eylem Aktaş albümleri yayınlanacak ki heyecanla bekliyorum. Geçtiğimiz günlerde bir başka kadın vokal Sibel Pamuk’un yeni albümü ‘’Payidar’’ ile buluşturdu bizleri. Pamuk bağırmadan, çağırmadan ve belki de en önemlisi çok çok büyük iddialar içinde olmadan türkülerini söylüyor bu albümde ki bana göre en önemli artısı oluyor. Kendi deyimi ile nakış nakış işlenmiş bir albüm ‘’Payidar’’. Hemen başında albümdeki müzisyen kadrosu dikkatimi çekiyor ki bir hayli zengin. Bir dönem çalışmalarını yakından takip ettiğim sevgili Ali Haydar Timisi’nin iki türküsü ile karşılaşıyorum bu albümde. Beraberinde Orhan Güler, İlhan Ertan, Gamber Hüseyinli, Kazım Birlik, Cengiz Demir eserleri ile tanışıyorum ilk kez. Daha önceki müzik yolculuğu hakkında çok fikrim yok ama Sibel Pamuk’un bundan sonrası adına takipçisi olacağıma inanıyorum, bir albümü daha ayrı saklıyorum.

Uzun bir zaman sonra baştan sona ilk kez bir albümü daha gayet keyifli, gayet kaliteli buldum. Ravi’nin ilk albümü Avrupa Müzik etiketi ile yayınlandı. Ravi ismi ile daha önce karşılaşmalarımız oldu aslında. Örneğin Ebru Gündeş ‘’Ölümsüz Aşklar’’, M.Ceceli & E.Günaydın ‘’Eksik’’ isimli şarkılarını yorumladı. Şimdi şarkılarını kendi yorumluyor ve dinleyicisinin beğenisine sunuyor. Ravi bu ilk albümünde aranjör olarak Selim Öztürk ve Burak Karataş ile çalışmış. Albümün açılış şarkısı ‘’Yorgun Gemi’’ başta olmak üzere ‘’Melekler Kalbinden Öpsün’’, ‘’Mutluluk Kayıp Yolcu’’, ‘’Bugün’’ özellikle etkisi altına alıyor sizi. Özetle tutacak ve ikinci bir albüm garantisi olacak, en azından öyle umuyorum. Aynı firmadan yayınlanan bir diğer albüm ise Betül Demir imzalı ‘’Mıknatıs’’. Albümde dört şarkı Sezen Aksu’ya ait. Kendisinin önceki çalışmaları gayet başarılıydı ama henüz bütününü dinleme fırsatım olmadı.

Haftanın Geri Sayımı:

Evet çok az kaldı. Minik Serçe yeni albümünü 18 Mayıs’ta DMC etiketi ile yayınlayacağını duyurdu. Ayrıca bir gece öncesi gerçekleşecek KRAL TV Müzik Ödülleri gecesinde yeni şarkılarını ilk kez seslendireceğini de açıkladı, bizden hatırlatması. Bu süre içinde ayrıca bu ödül töreni ile ilgili görüşlerimi de yazmaya çalışacağım.

Sezen Aksu’nun desteği ile müzik dünyasına da adını yazdıran ve hayli de başarılı, konsept albümler ile karşımıza çıkan Suzan Kardeş yepyeni bir çalışma ile bizlerle. ‘’Artık Neşelenmek Lazım’’ diyerek yola çıkılan bu albümün adı ‘’BALveKan - Bekriya III’’. 14 şarkının yer aldığı bu albümde sanatçı birçoğu anonim olan Türkçe, Sırpça, Makedonca, Boşnakça, Arnavutça şarkılar yorumluyor. Bu albüm ile fark ediyorum ki daha öncesinde herhangi bir şarkısına klip çekmemiş Kardeş ama bu albüm ile bir de ilke imza atıyor ve açılış şarkısı olan ‘’Yatacak Yeri Yok’’ için kamera karşısına geçmeye hazırlanıyor. Bu tarzı sevenlere bir diğer sürpriz de Serkan Çağrı & Rumeli Band ekibinden geliyor. ‘’Live Project’’ ismini verdikleri bu çalışmada da Balkan rüzgarı aynı coşkuda, aynı lezzette.

Bugün yayınlanacak bir albüme gelelim ve biraz da Mabel Matiz’den bahsedelim. Matiz adını bir roman kahramanından alıyor ve uzun bir süredir çalışmalarını kendi web sitesi ve çeşitli platformlar üzerinden bizlere ulaştırıyor. Derken zamanı geliyor ve bir albümde bu şarkıları toplaması gerektiğine inanıyor ve hazırlığına başlıyor. Yalçın Tosun’a ve Birhan Keskin’e ait bestelenen iki şiirin yanında tüm sözler ve müzikler kendisine ait. Tarzını matizm olarak adlandıran müzisyen geçtiğimiz günlerde bir de konser verdi. Ayrıca önümüzdeki günlerde yayınlanacak Teoman’ın ve Göksel’in albümlerinde de çalışmaları ile yer alacak. Matiz bu albümü ile haklı bir iddianın içinde ve bir an önce dinlemek için heyecanlanıyorum.

Haftanın Fırsatı:

Geçtiğimiz günlerde Medya Markt şubelerinden birinde neye uğradığımı şaşırdığım bir indirimle karşılaştım. Diğer şubelerinde var mıdır bilmiyorum ama Sony Müzik imzalı CD’lerinde adeta bir devrim var. Yerli 1.99 (Vega, Aylin Aslım, Pamela vs.) yabancı 4.99 (Barbara Streisand, Pink, Shakira, Cyndi Lauper vs.) gibi bir rakama kimler kimler yok ki. Örneğin piyasada 40 TL gibi bir fiyata satılan albümü böylesi bir ucuzlukta bulabilmek şaka gibi. Demek ki olabiliyor istenirse ki hep böyle olabilse ve herkes normalde alabilse.

DMC cephesinde de hoş bir durum var. Bildiğiniz gibi Soner Sarıkabadayı’nın ‘’Buz’’ isimli single çalışması 1 TL gibi bir rakamla dinleyicisine ulaşmıştı. Şimdilerde de Demir Demirkan’ın dört Gülşen’in tek şarkısı yine bu fiyatta buluştu bizlerle. Durum şimdilik sağlıklı.

Ve gelelim bu haftanın asıl aksiyonuna. Evet beklenen gün geldi ve bu hafta içinde üç ayrı gece Eurovision heyecanı içinde olacağız. Heyecan diyorum ama açıkçası pek bir havada değilim. Bu yılın yarışacak şarkılarını dinleme şansını bulabildim. Aman aman dediğim bir şarkı yok ama şovlar ile bütünlendiğinde eminim fikrim değişecek. Bu sene İngiltere Blue grubu ile olayı götürecek gibi ama yine de büyük büyük isimlerin ya da grupların bu yarışmada çok önemli olmadığını biliyorum. Bizim şarkımıza gelince açıkçası bu sene adına sürprizlerle karşılaşabiliriz diyorum. Yerimiz ilk on içinde olacaktır ama lütfen bir ikincilik olmasın, ikinci kere ipin ucundan dönersek bunu bünyem kaldıramaz. Yüksek Sadakat’in şarkısı beni çok fazla içine çekemese de tüm kalbim onlarla birlikte. Bu arada yarışmanın ikinci gecesini (12 Mayıs) izlemek yerine Babylon’da Naim Dilmener & Sarp Dakni DJ’liğinde özel bir Eurovision programı yapılacak oraya katılmayı diliyorum. Bilgen Bengü’nün konuk olarak katılacağı gecede bizlerden, onlardan unutulmayan şarkılar çalacak, asla tekrarı olmaz.

Haftanın Sürprizleri:

Çok ayrı bir dinleyici kitlesi var, çok iyi müzik yapıyorlar ve farkları hemen kendini gösteriyor. Sevenleri çok memnun çünkü yeni çalışmaları ‘’Daima’’ sekiz şarkıdan oluşuyor ve daha öncekilerde olduğu gibi yine web sitelerinden ücretsiz indirilebilir. http://tayfabandista.org/daima/ adresini ziyaret etmeyi unutmayın. Bir diğer sürpriz de Şebnem Ferah cephesinden. Bir proje için hazırladığı ‘’Özgürce Yaşa’’ isimli yeni şarkısı da bu adresten tarafımıza sunulmakta. http://www.ozgurceyasa.com/ Gel de bayılma bu duruma :)

Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:

Öncelikle bu aralar kendimi dizilere verdim ki bu sebeple çok fazla film izleyemedim. Yatıp kalkıp dizi izliyorum evet çünkü biri bitiyor biri başlıyor, bu sezon çok hareketli. Öncelikle ‘’Camelot’’, ‘’The Borgias’’ en yeni dizilerdi takibinde olduğum ki şimdi onlara ‘’Game Of Thrones’’ eklendi. Hepsi dönem dizileri hepsi de kendi içinde çok başarılı. Beraberinde biraz beklemeye almıştım onları ki ‘’Nikita’’, ‘’Castle’’, ‘’The Mentalist’’, ‘’Desperate Housewives’’ yine kaldığım yerden dokunduğum diziler olmaya devam etti. Bu sene beni yerle bir eden ‘’24’’ü bitirmeme ise sadece bir sezon kaldı. Bu sene Bauer ve ekibi sayesinde gecelerim gerçekten bir başka hareketli oldu ki güz itibari ile yine böyle çok sezonlu ve daha önce izlemediğim bir dizi bulup tutunmam lazım. Bu arada yepyeni bir dizi keşfettim ki ‘’The Killing’’. Aslında gayet soğuk başlıyor dizi ve ilk dakikalarında açıkçası biraz yoruyor ama ilerleyen dakikalar ile birlikte heyecanı yüksek bir şekilde devam ediyor. Diğer polisiye dizilerinde olduğu gibi bir durum yok burada, tek bir bölümde bir son yok; ortada genç bir kızın cinayeti var ve durumlar çok karışık. Konusunun yanında oyunculuğu ve kesinlikle müzikleri ile gayet başarılı bir yapım. Bu arada HHD’mi hem çökerttiğim hem de üstüne onuncu kere yere düşürdüğüm için birçok dizi de orada kaldı. Özetle arşivimin bir kısmını kaybettim ama üzülmüyorum sağ olsun güzel dostlarım var, yeniden tamamlanacak onlar kendilerinin desteği ile.

Filmlere gelince, evet güzel filmler izledim ama detaylarına girmeyeceğim ve kısa kısa isimlerini ekleyip geçeceğim.. ‘’Perfume -The Story of a Murderer - Koku - Bir Katilin Hikayesi’’ nicedir arşivimdeydi. Neden bu kadar bekledim izlemek için diye yine kendime sormadan geçemedim. Sonra onun gibi arşivimde duran birçok filme de dokundum. İçlerinde birkaç Uzakdoğu filmi de vardı ki bu tarzın çok seveni değilim, onlarla bile iyi vakit geçirdim. Örneğin ‘’The Warlords’’, ‘’The Mythe’’ sonra ‘’Shinjuku İncident’’, ‘’A Bittersweet Life’’ gibi. ‘’Sneakers’’, ‘’Casino’’, ‘’Unstoppable’’, ‘’Because I Said So’’ sırasını bekleyen ve nihayetinde buluştuğum diğer filmlerdi, tavsiye ettim gitti :)

Haftaya bugün sendrom olmayabilir çünkü büyük bir ihtimalle çok enteresan bir proje için gelen bir daveti yanıtlamış olacağım ve daha önce hiç gitmediğim bir şehirde bulunacağım ama oradan notlarımı yine döndüğümde sizinle bu sayfalarda buluşturacağım. Hepimize güzel bir hafta olsun.

8 Mayıs 2011 Pazar

Pazar'lık - Annelere Şarkılar


Bugün ‘’Anneler Günü’’. Şarkılar tüm annelerimiz için gelsin.



Ajda Pekkan - Ağlama Anne
Bilgen Bengü - Annem
Candan Erçetin - Annem
Gökhan Tepe - Annem
Gülşen - Anam
Naşide Göktürk - Anne
Niran Ünsal - Ben Ne Zaman Büyüdüm Anne
Selda Bağcan - Beni Bul Anne
Umay Umay - Şeker Anne
Üç Hürel - Ağlarsa Anam Ağlar
Yeni Türkü - Anne
Yonca Evcimik - Anne






5 Mayıs 2011 Perşembe

Şarkılarla NİSAN

Birkaç gün rötarla da olsa geçen ay’a dair en’lerimi sunmak istedim ama maalesef çok fazla seçeneğimiz yok ama şunu diyebiliriz ki bu yıl alternatif müzikler yıla damgasını vurmaya devam ediyor, bu güzel bir gelişme. Ötesinde Mayıs ayı ve beraberinde yaklaşan yaz ayları seçeneklerimizi daha da çoğaltacak. Geçen ayın en iyi albümleri - en kötü albümleri sıralamam şu şekilde oldu.

En İyi Albüm:

01 - Kardeş Türküler – Çocuk (H)Aklı (Kalan Müzik)
02 - Sibel Pamuk - Payidar (Ada Müzik)
03 - Kaybedenler Kulübü - OST (EMI)
04 - Gece - Gece (Sony Müzik)
05 - Demir Demirkan - Doya Doya (DMC)

En Kötü Albüm:

01 - Sami - Seve Seve (Poll Production)
02 - Semih Saygıner - Gizli Aşk Bu (Seyhan Müzik)
03 - Barış Kömürcüoğlu - Beş Kalp Bir Nefes (Seyhan Müzik)
04 - Recep Aktuğ - Siyah Gül (Esen Müzik)
05 - Simge - Yeni Çıktı (Kaya Müzik)

2 Mayıs 2011 Pazartesi

MAYIS 2011



Dilek Koç
Pelin Onay
Eren Sandal
Naim Dilmener
F.Gül Yanık
Kadri Karahan
Asya Gülgün Özkan
Muhammed Tiryaki
Zeki Çelik




yayındayız ...