22 Haziran 2011 Çarşamba

Ada'nın Amazonları


Alternatif müziğin özellikle son yıllarda kadın vokallerinin gücü tartışılmaz. Her ne kadar yaptıkları işler dinleyiciye ulaşmakta gecikmese de ve hatta hatta albümleri ciddi ciddi satış rakamlarını beraberinde getirse de biliyoruz ki onların zamana bıraktıkları bir şey var; hiç acele etmiyorlar mesela ve çok fazla anlaşılabilme derdi taşımıyorlar. Biliyorlar ki yaptıkları iş müzik piyasasının içinde kalıcı olmayı zaten başaracak, biliyorlar ki bu albümler sadece yayınlandıkları sürecin albümü olarak anımsanmayacak, biliyorlar ki sessiz sedasız biriktirdikleri toplamda bir çığlık olacak ve yarınlara öyle yansıyacak.

Yayınlanmasının üzerinden uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen Jülide Özçelik’in ''Jazz İstanbul 1'' albümü bunun en güzel kanıtı mesela. Birsen Tezer’in ve Jehan Barbur’un her konseri hıncahınç dolu değil mi? Elif Çağlar’ın albümünün sadece 2010 yılı satış rakamı 20 bin’in üzerinde. Bu örnekleri arttırmamız mümkün ki az sonra bahsedeceğim isimlerle bu liste daha da zenginleşecek, daha da bir renklenecek hayat.

Ada Müzik’in yayınladığı son dört albüm yukarıda bahsettiğim durumları doğrulayacak nitelikte evet. Zira yayınlandıkları günden bugüne gelen tepkileri gözlemliyorum da herkes memnun bu durumdan. Birbirlerinden bağımsız ama dolaylı olarak birbirlerinin çok yakınında olan bu albümleri ve detaylarını tek tek konuşalım istiyorum bu yolculukta. Söyleyeceklerim az kalabalir ama siz abartabilirsiniz, hiçbir sakınca yoktur.





Gülcan Altan - Gunef


Gülcan Altan’ın ilk albümü yine Ada Müzik etiketi ile yayınlanmıştı. ‘’Gülümser’’ adını verdiği bu çalışmasında Altan baştan sonra Vedat Sakman şarkıları yorumlamıştı ki tüm şarkılar hücum kayıt tekniği ile kaydedilmişti (ki ‘’Gunef’’te de böyle bir durum var). Yorumladığı şarkılar için ‘’Bu bir rüyaydı’’ diyen Altan o zaman kendisi ile yapmış olduğum bir söyleşide ‘’Vaktim var, acelem yok. Bir ömürle sınırlı değil çalışmalarımız’’ demişti. Evet Altan acele etmedi ama doğru bir zamanda, doğru insanlarla hayalinde olan bir diğer proje ile bizlerin karşısına çıkmaktan da gecikmedi.

Çerkes atalarından aldığı Kafkas enerjisini bu ikinci albümü üzerinde yoğunlaştırdı sanatçı. Kaf dağının ötesinden Adigece ve Abhazca şarkılar yorumlayarak bir şekilde kendi özüne adadı bu albümü ve bir selam yolladı tüm köklerine. İlk etapta biraz kişisel bir albüm gibi görünse de altyapısı ile, fazlası ile her türlü dinleyiciyi yakalayabilecek samimiyette bir albüm ‘’Gunef’’. Düzenlemelerinde tek bir isim yok, kendisi de dahil altı isim karşımıza çıkıyor burada. Beraberinde çok geniş bir müzisyen kadrosuna da sahip. Albümde on şarkı dinliyoruz ve kartonetinde şarkıların Türkçe olarak çevirileri ile de ayrıca karşılaşıyoruz.

Bu arada söylemeden edemeyeceğim ama kartonet müthiş. Özellikle ön kapak ve kitapçık nefis tasarlanmış. ‘’Sözcükler, mısralar, notalar bir kültürü sonsuzluğa kaydetti. Ve efsane ölümsüzleşti.’’ diyor bir fotoğrafının yanında Altan ve sizi adete bir masal dünyasının içinde yolculuğa davet ediyor. Albüme dair duygu ve düşüncelerini ya da diğer tüm detaylarını Temmuz ayında kadrikarahan.net adlı sitemizden okuyabilirsiniz.

Albümdeki En Favori Şarkım: Azamat






Çiğdem Erken – Kız Kafası



Erken’in ilk albümü. Öncesi adı ile herhangi bir yerde karşılaşmadım ama bazı şarkılarının albümden önce internet ortamında döndüğü gerçeği varmış bunu sonrasında öğrendim. Bu çalışmasının prodüktörlüğünü kendisi yapmış, tüm sözler ve müzikler kendi imzası ile karşımızda ki bu çok büyük bir artı. Uzun bir süredir müzik dünyasının kendisinden haber alamadığı Mete Özgencil ise albümün süpervizörlüğünü üstlenmiş. Özgencil bildiğiniz üzere hiçbir zaman boş bir işle karşımıza çıkmadı zaten. Çiğdem’in dünyasında yani ‘’Kız Kafası’’nda öncelikle adam gibi sözler var. Yani birkaç kelime yan yana getirilmiş ortaya bir şeyler çıkmış gibi bir durum yok burada; gayet akıcı gayet akılda kalıcı ve gayet sağlıklı. Bunların müzikle buluşması ise durumun bütünlenmesi olmuş.

Şarkıları için ‘’Aşk hafızam’’ diyor Erken ki notalarına piyanosunu da katıyor. Beraberinde gitarlar, bas ve davul ile tamamlanan albümde Selçuk Yöntem ve Demet Sağıroğlu’da birer şarkısına eşlik ediyor. Ölümsüz bir aşka ve sarsılmaz bir dostluğa armağan ettiği bu şarkıları eleştirmenler - dinleyiciler tarafından şu ana kadar tam not aldı ve her geçen gün bu ilgi de katlanacağa benziyor.

Albüm kartonet yönünden de gayet başarılı. Sade ama bir o kadar zengin bir kapak hazırlanmış ki fotoğrafları son yılların başarılı isimlerinden Mehmet Turgut çekmiş.

Albümdeki En Favori Şarkım: Laleler / Saçlarım Daha Uzunken




Mehtap Meral - Aşk


‘’Aşk’’ albümde bir şarkı adı değil ama aşk albümün baştan sonra rengi. Aşkın rengi kırmızı bir albüm ki tango’nun o asil dengi. Kartonet yazısında durumu çok güzel özetlemiş Meral, demiş ki: Sarsıcı karşılaşmalara, başlarda ‘’edepsiz’’ görünen bir dansı yapmaya başlayan ‘’edepsiz’’ ve ‘’saygın’’ bütün kadınlara, aşka, iki insan arasındaki mesafeyi gerilimle yıkan tangoya sesimle yaklaşmak istedim. İyi ki öyle yaptı sanatçı ve bu büyüyü yakalamakta gecikmedik.

Dokuz şarkının yer aldığı albümün altı şarkısında söz - müzik kendi imzası. Beraberinde bir Füruğ şiirini bestelemiş bir de Piazzolla -Tarenzi adaptasyonunu gerçekleştirmiş. Albümün sürprizi ise bir Aysel Gürel - Selmi Andak çalışması olan Sezen Aksu’nun sesi ile yıllardır kulağımıza çalınan ‘’Ben Her Bahar Aşık Olurum’’. Albümün konseptine ve Meral’in vokaline çok ama çok yakışmış bu seçim. Mehtap Meral’i ‘’Mutluluk’’ filmi için seslendirdiği iki şarkı ile tanımıştık daha öncesinde ve sesinin bizimle daha geç olmadan buluşmasına sevindim beraberinde.

Geçen sene ‘’Kedi Mevsimi’’ isimli bir de şiir kitabı yayınlayan Meral’in albümünün aranjörü bir usta müzisyen: Baki Duyarlar. Beraberinde keman ve viyola’da Altuğ Öncü, perküsyonlarda Engin Gürkey gibi değerli iki müzisyen de var. Kemanlar ise kendisine ait. Özellikle sıcak yaz günlerinin böyle bir sese, böylesi sözlere ve bestelere ihtiyacı vardı, Meral bu anlamda da bir boşluğu doldurdu kalbimizde. Hepsini ve daha fazlasını da kendisi ile konuşacağız.

Albümdeki En Favori Şarkım: Adın Kalmış




Eylem Aktaş - Dizi Müzikleri



Türk Musikisi Devlet Konservatuarı mezunu olan Aktaş 2006 yılında yayınlanan ‘’Hatırla Sevgili’’ isimli dizide ‘’Zor Yıllar’’ isimli bir şarkıya vokal getirmişti ki nasıl unutulabilirdi. Dünden bugüne birçok albümde vokal yaptı sanatçı ama özellikle dizi müziklerinin aranılan seslerinden biri olmuştu artık ve bu yüzden bu ilk albümün böyle bir konseptte bizlere ulaşması kaçınılmazdı. Dağınık bir şekilde dinlemektense bu şarkıları tek bir albümde buluşacaktık ve başarılmıştı.

Tek tek şu dizide ya da bu filmde yer alan şu şarkı demeyelim ve hatta bu şarkılara dizi müzikleri vb. tanımlar kullanmayalım isterim. Aktaş sesini doğru şarkılarla buluşturmuş çünkü ve en önemlisi başarılı müzisyenler ile bu albüme emek koymuş. Nail Yurtsever, Erdal Güney, Kemal Sahir Gürel, Cem Tuncer, Engin Arslan, Hilmi Yarayıcı düzenlemeleri - enstrümanları yanı sıra Halil Karaduman, Adnan Karaduman, İsmail Soyberk, Serkan Çağrı, Göksun Çavdar gibi müzisyenler bugün kolay kolay bir albümde bir araya gelemiyorlar artık, bu anlamda çok önemli ‘’Dizi Müzikleri’’.

Albümün sürprizi ‘’Ağlama Yar Ağlama’’ isimli türkü olmuş, Bülent İnal eşlik etmiş kendisine ki düzenlemesine ayrıca bayıldım. Dizi izleyen biri olmadığım için birçok şarkı ile bu albümde tanıştım ve keyifle dinledim. Erdal Güney’in son albümünde de düet olarak yer aldı ama keşke ‘’Zor Yıllar’’ burada da olsaydı dedim, başka atlanılan var mı bilemiyorum ama o zaman sanki eksik kalmayacaktı bu çalışma.


Albümdeki En Favori Şarkım: Hüzn-ü Kar


20 Haziran 2011 Pazartesi

Müzik Dolu Bir Haftanın Ardından



Seni Sevdiğimdendir Gelirim Ben Bu Yere





Geçen haftanın yoğun temposundan mıdır yoksa ne bileyim yediklerimden midir, soğuk sular içtiğimden midir, havaların dengesizliğinden midir düşmüştüm bir kere yatağa ve kalkamıyordum. En nefret ettiğim şeylerden biridir yaz günü halsizliği ve sendromları, her ne kadar yaz yağmurlu bir hafta sunmuş olsa da bizlere genelinde yine de iyi bir şey değildir işte. Velhasıl üzerimden hala atamadığım bir haldi benimki işte ama yine de olan bitene direnecektim elbette.

Çarşamba gecesi Birsen Tezer konserini bir başka iple çekmiştim çünkü kendisi kısa bir ara verecekti ve yeni sezona kadar onu belki dinleme şansını bulamayacaktık. Önceki yıllarımdan bilirim çok özlemişimdir kısa süreli olsa da yokluğunu. Bir süredir çok özel bir dostluk yaşıyoruz Birsen ile gerçekten ayrı saklıyorum her bir tadını. Bu süre içerisinde birçok güzel anına tanık olduk hayatın. Benim kitabımın onun albümünün çıktığı noktada birlikteydik mesela, özel günlerimizde ki kaç kere onun şarkıları ile karşıladım yeni yaşımı. Şiir geceleri hazırladığım zamanlarımın da vazgeçilmeziydi Birsen. Müzik dünyasına yıllarını verdikten sonra ‘’Cihan’’ isimli albümü ile hak ettiği ilgiyi, sevgiyi alması benim için asla sürpriz olmamıştı. Onun yüreği onun sözleri, besteleri, ekibi ile bir araya geldiğinde nasıl kötü işler çıkabilirdi ki ortaya, olamazdı aksi; günden güne daha da yayılacaktı yankısı. Geçen Çarşamba Hayal Bistro’da verdiği konsere gelmeden önce şunları eklemeden geçmeyeyim. Birsen Tezer yeni bir albümün hazırlığına başladı. İki şarkı hazır bile ki tüylerim diken diken dinleme şansına ulaştım. Güz sürecinde bizlerle buluşturmayı hedefliyor. Yine aynı süreç içinde bir başka sürprizi daha olacak sizlere ki sanırım az daha beklememiz, dişimizi sıkmamız gerekecek onu açıklamam için.

Kan ter vb. haller içinde Bistro’da aldım soluğu doğrusu şu an bile oraya nasıl gittiğime inanamıyorum çünkü bir gece öncesi kalın kazaklarla, yorganlarla yatağa girdiğimi anımsayınca garip oluyorum. Bir hafta önceki konser arkadaşlarım Olcay Tanberken ve Ece Dorsay’da oradaydı. Daha beklediğimiz isimler de vardı ama gelemediler ve üzüldüklerini belirttiler. Benim kaçıncı Birsen Tezer konserim bilmiyorum ama önlerde yerimi alırkenki heyecanım hiç değişmiyor; hiç sıkılmıyorum bu sahneden, bu şarkılardan hiç vazgeçmiyorum. ‘’Değirmenler’’ ile başlayan açılışı albümden şarkılar izliyor tek tek. Elbette ki sıralamanın notunu tutamıyorum ama albümünde yer alan on şarkının tümüne bir kere sahnesinde yer veriyor Birsen onu söylemek istiyorum izlememiş olanlar için. Arada vazgeçemediği Ortaçgil şarkıları var ki ‘’Aşk Var’’ gibi ‘’Sensiz Olmaz’’ gibi; onları da ekliyor bu şahanelik içine. Konserin ikinci kısmında ise kanununu alıyor eline ve bazı TSM şarkılarına da yer veriyor; bu konserinde bir klasik ‘’Sandal’’ı da yorumluyor mesela. Bu yorumladıkları içinde ben ‘’Endülüs’te Raks’’a bitiyorum hani. Finalin değişmez şarkısı ise ‘’Çığlık Çığlığa’’ ile oluyor; şarkı birden bitiyor ya aslında orada bitmiyor oluyor bir şarkı; mesela ben eve dönene kadar o sesi yaşıyorum kafamda; bir gün yolun ortasında hayata geçiresim var bu sesimi mesela, böyle garip duygu ve düşüncelerim var.

Dün BirGün gazetesinin Pazar ekinde yazdığı gibi Ece Dorsay’ın samimi, candan, sakin ışığı ruhumuza iyi geliyor Birsen Tezer’in, nasıl gelmesin ki; öylesine dağıldık, öylesine parçalandık, öylesine kendimizde değiliz, öylesine her şey yerle bir; ihtiyacımız var böylesi toplanmalara, bütünlenmelere, böylesi bölüneceksek adam gibi bölünmelere. Onu ve sesini, şarkılarını bizimle buluşturduğu için hayata teşekkür ederiz.





İşte (B)öyle Bir Şey





Bir gün dinlenmenin ardından kendimi yine karşılara attım dayanamadım. Fikir aşamasında olup hayata geçirilmek istenen bir projenin detaylarına katkıda bulunmak için bir toplantının içinde buldum kendimi. Laf lafı açtı ve enteresan bir şey hatta çok şey çıktı ortaya ama bunun detaylarını vermem maalesef mümkün değil; şunu söyleyebilirim ki önümde olan bütün işlerden çok heyecanlandım, uzun ve bir o kadar keyifli bir süreç yaşanacak adımıza, memnuniyetle katlanacağız. Hemen ertesi günü yine dinlenmek adına çekildim köşeme ki baktım mümkün olacak gibi değil dışarısı beni çekiyor ve bir arkadaşımı aradım, dedim caddeye geliyorum; kahve içelim günlerdir içmiyorum.

Cumartesi ve güzel bir gün olması sebebi ile caddede yine iğne atsan yere düşmüyordu. Yol boyu ilerlerken D&R’ın önündeki kalabalık ilgimi çekmesin mi? Ne var ne oluyor derken bir baktık ki Erol Evgin orada ve imza günü varmış kendisinin. Geçen haftaki imza günü sendromundan daha yeni yeni kurtulmaya çalışırken sanki bu sefer durum biraz farklıydı ve o kadar yakınken kayıtsız kalmam mümkün olmazdı. İmzalatmak üzere ‘’Melih Kibar - Çiğdem Talu Şarkıları (1976-1980)’’ isimli CD’sini seçtim çünkü en Evgin şarkılarım o albümün içindeydi. Ben küçükken kimi seviyorsun en çok dediklerinde Erol Evgin’i dermişim. Bizim kuşağın böyle belli isimleri vardır mesela. Ajda Pekkan için de İlhan İrem için de söyleyebilirim bunu kendi adıma. Onların şarkıları çaldığında ya da ekrana çıktığında bir başka parlarmış gözlerim. İşte o şarkılar bu albümde peş peşe yerini almıştı bile. Gündelik hayatta o kadar çok albüm yayınlanıyor ve ardı ardına üstelik kapımızı çalıyor ki elbette atladığımız olabiliyor. ‘’İşte Öyle Bir Şey’’ benim için de işte öyle bir şey olmuş zira aldıktan sonra ve inceledikten sonra bu özel CD’yi kendime kızdım da kızdım. Her neyse o gün ben Erol Evgin’in elini sıktım ve kaşla göz arası ona dair olan duygularımı nasıl olduysa özetlemeyi başardım. ‘’Kadri Bey’e’’ yazmıyorum dedi imzalarken, yazmayın ben hiç öyle resmi söylemleri sevmem dedim, ben de dedi :) Ana kapağı da sizler için imzalattım üstüne. O günün bana beklenmedik bu sürprizi çok ama çok ayrı bir renk kattı ruhuma, eve döndüm ve bir süre bu şarkılardan hiç ayrılmadım. Bu şarkılar ki bir dönemi, bir dostluğu, bir değil bin anıyı özetliyor aslında ve ne zaman bir yerde çalacak olsa eminim ki kalp bir başka düşüyor aşka.





Budur




Akşamı hiç evden çıkmak istemediğim gibi izlemek için heyecanla filmimi de seçmişim ama durup düşünüyorum ve burnumun dibine kadar gelmiş en azından bir uğrayayım diyorum. Pendik Marintürk’e çok yakınım hatta terasım manzarasına hakim, oturup sesin oraya yansımasını da bekleyebilirim ama yapmıyorum ve oraya doğru kalabalıkla yol almaya başlıyorum. Açılışının birinci yılı olması sebebi ile Atiye’nin bir konseri olacak. Bir şekilde kendime bir yer buluyor ve konserin başlamasını bekliyorum. Aslında Atiye hakkında şarkılarından çok her şeyine dair bilgim var. Çok fazla övgüler aldığını da biliyorum ama ona rağmen zaman içinde şarkılarına dokunmayı hep erteliyorum ya da şöyle diyelim bildiğim birkaç şarkısı var ve onlarla yetiniyorum. Son albümüne adını veren şarkı ile çıkıyor sahneye. Dört kadın dansçı birlikte ve dönüşümlü olarak gece boyunca kendisine eşlik ediyor. Ardı ardına şarkılarını seslendirirken çok fazla konuşmayı tercih etmiyor Atiye ama arada elleri görmek istiyor havada o kadar. Eller ve hatta sesler eşlik etmekte gecikmiyor ona, dinleyicisini mükemmel yakalamış adete tüm şarkılarını başta gençler olmak üzere ezbere biliyor. En çok ilgiyi Teoman ile olan düeti ‘’Kal’’ ve ‘’Batum Türküsü’’ yakalıyor. Bir de finalde çıkış şarkısı ‘’Salla’’yı unutmayalım. Konserden sonra bu hayatımda verdiğim en güzel konserdi diyor Atiye seyirciye; doğruluk payının olduğunu düşünüyorum çünkü bir halk konserinin bir normal konsere ya da bir bar - club performansına göre samimiyeti her zaman daha fazladır. Güzel ağırlamış olmanın mutluluğu ile limanda kendime bir yer bulup gece kahvemi yudumluyor ve evime doğru yol alıyorum. Sahilimize bir açıkhava sineması kurulmuş ve orada da sanırım ‘’Aşk Tesadüfleri Sever’’ gösterimi yapılıyor. Ne güzel insanlar dışarıda, ne güzel yaz gibisi yok, ne güzel öyle ya da böyle birilerinin bu yorgun hayat içinde kendilerine güzel dokunuşları var. Keşke bu vb. aktivitelerle daha çok buluşmalarına imkan sağlansa, zemin hazırlansa ve bu coşku büyüse de büyüse.





Bir Başkadır Kartal Festivali





Son birkaç senedir yakın takibindeyim. Birkaç dakika ötemde, sahilinde sadece konserleri ile değil imza günlerinden çeşitli sunumlara, atölyelere, kurslara dolu dolu bir festival düzenleniyor bu zamanlar Kartal’da. Öncelikle bu tarz festivallerin yoğun katılımları oluyor ki bu da insanları biraz korkutuyor ama ben Kartal’ın seyircisini de seviyorum. Bugüne kadar izlemiş olduğum herhangi bir konserinde herhangi bir kargaşa bırakın yaşansın herkes orada bir aile gibi birbirleri ile tadını çıkartmakta bu durumun. Geçtiğimiz Cuma Edip Akbayram konseri ile açılışı gerçekleşti festivalin, onu Cumartesi Bengü, Pazar günü de Zeynep Başkan izledi ama ben hiçbirini izleyemedim.

Yakınsanız ya da yolunuz düşerse bu haftanın konser takviminden bahsetmek istiyorum. Pazartesi akşamı Moğollar sahnede olacak. Salı günü ki bu konseri kaçırmayı asla düşünmüyorum; ilk albümü ile büyük bir çıkış yapan Züleyha konseri gerçekleşecek. Çarşamba günü senfoni orkestrası eşliğinde sahnede yerini alacak isim ise Hilal Özdemir. Uzun bir süredir ortalarda olmayan Özdemir ve senfoni orkestrası nasıl bir sahne yaratacak açıkçası ilgimi çekmiyor. Ama bu konserden önce sahnede son günlerin ses getiren korolarından olan Boğaziçi Jazz Korosu performansını izlemeyi düşünebilirim. Perşembe Şehnaz Sam ve Kubat, Cuma Ayşen (uzun bir aradan sonra yeniden sahnede, bir iki mekanda sahne aldı Ayşen ama dinleme şansım olmamıştı) Cumartesi Ceza ve son gün olan Pazar Emre Aydın konserleri ile festival bu yıl adına üzerine düşen görevi tamamlamış olacak.

Pazartesi yazılarımızın konsepti değişti sanmayın. ‘’Pazartesi Sendromu’’ asla ve asla vazgeçemeyeceğim özel bir köşem ama böyle denk geliyor. Hafta sonu zaten biraz hava değişimi için İstanbul’dan uzaklaşıyorum ama bu süre içinde yine bir arada olacağımızı biliyorum. Örneğin Temmuz sayısı için sitemizin hazırlıkları devam ediyor. Sürpriz konuklarımız ile sizleri buluşturacak olmanın şimdiden heyecanını duyuyorum. Herkese iyi bir hafta diliyorum.

13 Haziran 2011 Pazartesi

Müzikle Dolu Bir Haftanın Ardından


ADA Yolcusu Kalmasın



Bir söyleşisinde ‘’başucu arşivlerinde yer eden albümler üretmeye çalıştı’’ demiş Bülent Forta. Arşivime bakınca sahibinin sesinden gelen bu açıklamasına en başta bir dinleyici olarak hak veriyorum ve Ada Müzik’in hayatımıza hep güzel albümler, güzel şarkılar kattığını biliyorum. Konserin haberini aldığımda duyduğum heyecan bir çırpıda Eray Aytimur’a bir mail yazmaya itti beni ve sonrasında adıma elimden geleni yapabileceğimi gönül rahatlığı ile söyletti. Daha fazlası olmalıydı hatta ve bunda da ısrarcıydım. Bu vesile ile güzel bir Pazartesi günü yolumu Cihangir’e - Kaktüs’e düşürdüm ve basın toplantısına katıldım ekibin. Konserde sahne alacak olan Mavi Işıklar tam kadro katılırken toplantıya Yeni Türkü adına Derya Köroğlu, Gündoğarken adına Gökhan Şeşen, tamamında kalamamış olsa da Zuhal Olcay, Jehan Barbur, Replikas gibi isimler oradaydı ve Ada Müzik ile olan serüvenlerini basınla paylaşmaktaydı. Günün katılan en renkli ismi konserde sahne almasa da düşünceleri vtr olarak bizlerle paylaşılacaktı ve Onur Akın olacaktı. Onur Akın’ın da yolu bir dönem Ada Müzik ile kesişmişti ve orada anlattığı anılar gerçekten o günkü heyecanını hala aynı tuttuğunu gösteriyordu.

Ve beklenen gün geldi çattı. Sımsıcak bir günün akşamı Açıkhava Tiyatro’suna erkenden attım kendimi. Geldiğimde son provalar yapılıyordu ki; kim hangi şarkıyı söyleyecekti artık öğrenmiştim de ama olsun bu durum yine de hiçbir şeye engel olmayacaktı. Önce kulise geçtim ve orada sevgili Birsen Tezer, Hüsnü Arkan ve bazı müzisyen dostlarla sohbet etme şansını buldum. Daha sonrası oradaki heyecanı bırakıp bir diğer heyecanın yüksek olduğu alana ki oradaki arkadaşlara yardımcı olmak adına basın girişine yönlendirdim kendimi. Bu esnada bir baktım, gelen yüzlerin çoğu tanıdık. Gülbahar Kültür, Yavuz Hakan Tok ve eşi, Ahmet Kamil Taşkın, Olcay Tanberken, Seda Özay başta olmak üzere bazı arkadaşlarımla karşılaşıp ayaküstü sohbet ettikten sonra yavaş yavaş konserin başlayacak olmasının sinyali ile yerime doğru yol aldım.

Açılış Köprüler ile oldu ve daha sonra sahneyi Grup Gündoğarken aldı. Günün ilk sürprizi kendilerinden geldi ve yakında yayınlanacak albümlerinden bir şarkıyı ilk kez orada dinleme şansını bulduk. Kendilerini Hüsnü Arkan izledi ve ‘’Solo’’ albümünden ‘’Senin Gibi’’ isimli şarkıyı seslendirdi sanatçı. Hemen ardından son ayların ve hatta yılların en güzel şarkılarından biri olan ‘’Hoşgeldin’’i birlikte seslendirmek üzere sahneye Birsen Tezer’i davet etti; o birkaç dakika hiç bitsin istemedik. Birsen Tezer daha sonra ‘’Çığlık Çığlığa’’ isimli şarkısı yorumladı ki geçtiğimiz sene Ortaçgil’in 40.yıl konserinde de aynısı olmuştu bu kez de yine o şarkı ile yine aynı çığlıkta büyülemişti hepimizi Tezer, sahneden insin hiç istemedik. Kendisi sahneye Replikas’ı onlarda daha sonra Jehan Barbur’u davet etti. Barbur’da sahnede üç şarkı seslendirdi ve gecenin öne çıkan isimlerinden biri oldu. Konser sonrası kuliste kısaca görüşlerini sordum ki gerçekten mutluluğu gözlerinden okunuyordu. Ardından Yeni Türkü sahnedeydi. Yeni Türkü ile zaman öylesi çabuk aktı gitti ki ‘'Mamak Türküsü'', ‘’Fırtına’’, ‘’Aşk Yeniden’’ tüm salonun kendilerine birlikte eşlik ettiği şarkılarındandı. Gecenin keyifli bir diğer tadı az sonra Mavi Işıklar ile ayrıca yaşanacaktı ve ekip göstermiş olduğu performansları ile dakikalarca ayakta alkışlanacaktı. Mavi Işıklar ekibi her bir üyesi ile o kadar pozitif bir ekipti ki bu uyum ile performans bir araya gelince ve üstüne yıllar sonra bile yine aynı enerji ile karşımızda olmaları eklenince çok daha fazlasını bile hak ediyorlardı.

Bu hareketliliğin yerini daha sonra Bülent Ortaçgil ve hüznü aldı ki iki şarkı seslendirdi sanatçı. Biri ‘’Denize Doğru’’ biri ‘’Eylül Akşamı’’. Ada Müzik kendsi için bir başka özeldi ki bunu şarkı arası konuşmasında da detaylandırdı usta isim ve sahneye son yılların en başarılı gruplarından biri kabul ettiği Mor ve Ötesi’ni davet etti. Mor ve Ötesi yola Ada Müzik ile başlamıştı ve hali ile kendileri de o dönemlerine ait şarkılarını seslendirmişti. Burada şunu söylemeden geçemeyeceğim; Harun Tekin sahnede yorum - performans olarak elbette tartışamam, iyiydi ama gecenin şıkları - rüküşleri vs.leri gibi bir durum içine gireceksem kötü görünümün kesinlikle tek sahibiydi; şahsen o salaş hali uzun bir süre hafızamdan silinmeyecek. Derken Bulutsuzluk Özlemi sahnede yerini aldı ve kendilerini dinlemekten her zamanki gibi ayrı bir keyif aldım. Nejat Yavaşoğulları öylesi özel bir insandır ki ismen belki hiç tanışmadık ama defalarca kere karşılaştım ve kısa sohbetler gerçekleştirdim kendisi ile. Konserden sonra kendisinin yanına gittim yine ve o anlardan birinin bir kere daha yaşanmasını istedim, başardım, ayrıca son albümleri de yanımdaydı, imzalatma şansını buldum. Ve konserin son sanatçısı Zuhal Olcay’dı. ‘’Yine Aşk Var’’, ‘’Pervane’’, ‘’Güller ve Dudaklar’’ı almıştı repertuarına Olcay ki final anı gelmişti, tüm sanatçılar sahneye davet edilmişti ve açılışta olduğu gibi Köprüler ekibinin notaları ile sonlanmıştı artık gece.

ADA Müzik’e nice yıllar, birlikte nice şarkılar; emeği geçenlere teşekkürler.




Matiz’den Gülbahar’a





Konserden sonra 45’lik Bar’a bir geçiş yapmıştım. Orada da Hakan Eren’in konuğu Neşe Karaböcek’ti ama programına yetişememiştim, kapıda keyifli bir sohbet ortamı vardı ve ona dahil olabilmiştim. Oradaki dostlarla bir gün sonrasının da planı kesinleşmişti artık. Öncelikle Alt.da buluşulacaktı ve Mabel Matiz dinlenilecekti. Program öncesi sevgili Tuba ile buluştuk ve biraz sohbet ettik, dünkü konseri değerlendirdik kendimizce. Sonra oradan birlikte Alt.’ın yolunu tuttuk. Sevgili Ece Dorsay ve Ceren Candemir ile keyifli bir sohbet başladı mekanın kapısında önce derken bir baktık Mabel belirdi yanımızda. Mabel bu ay ‘’Müzik-hâl’’ köşemin konuğu olmuştu ama söyleşimizi internet üzerinden gerçekleştirmiştik, ilk kez karşılaşacaktım. Gözümüz onu ararken o bizi bulmuştu bile, Mabel öylesi sıcaktı ve öylesi samimi ki bunu şarkılarından zaten hissediyorduk ama o gün buna tamamen emin olacaktık. Derken Yavuz Hakan ve Elhan Tok, Olcay Tanberken’de katıldı aramızda. Alt.’ın merdivenine sıralandık ve şarkıların tadına varmaya başladık. Çok ama çok güzel bir dinleyici vardı o gün ki hangi yüze baksam herkes şarkılara eşlik ediyordu abartısız. Hiç ara vermeden albümdeki şarkılarının yanında sürpriz şarkılar ile tamamladı programını Matiz. Sürpriz şarkılar ki ‘’Düş Bahçeleri’’, ‘’Beni Kategorize Etme’’ gibi hani, tez zamanda kayıtları düşse keşke sayfalara. Ardından fotoğraflarımızı çekildik, albümlerimizi imzalattık ve yeniden görüşmek üzere mekandan ayrıldık.

Bu arada Amerika’da yaşayan ve tatil için ülkemizde bulunan, yıllardır iletişim halinde olduğum ama bir türlü görüşemediğim bir başka özel müzisyen Kutsal ile karşılaştım orada ki ne güzel bir vesile oldu bu. Kutsal yeni bir çalışma hazırlamış ve çok yakında bizlerle buluşturmaya hazırlanmaktaymış; yakında detaylarını kendisi ile öğrenip sizlerle paylaşmak üzere söz aldım.

Gecenin ikinci adresi ise Eski Cambaz’dı. Ekiple üçe bölünmeyi nasıl başardıksa artık ayrı ayrı aldık mekanda soluğu. Sevgili Gülbahar Kültür mekanın DJ kabininde ikinci kere yerini almıştı ki güzel de bir dinleyici kitlesi vardı orada. Gülbahar ile hafta içinde buluşmuş uzun uzun konuşma şansını bulmuştum ayrıca o gün daha çok şarkılarını dinlemek olacaktı öncelikli görevim kendi sunumundan. Gülbahar’ın arşivini gerçekten çalmak istiyorum o da buna sanki kasıtlı olarak izin veriyor ama yine de kıyamıyorum gibi durumlar dönüyor üstelik aramızda. Şaka bir yana Lola’s World olarak yaptığı işlere hayranım, hem de çok ciddi hayranım. Yeni toplama ‘’Flamenco Style’’in tanıtımı için ülkemize gelmişti kendisi ve gerçekten çok sıkı bir albüm ile daha karşı karşıya kaldım. 17 şarkılık bu çalışma tarzını sevenleri çok mutlu edecek ki gecede de etkisini gördük. İlerleyen dakikalarda yerini 70’lerin 80’lerin şarkıları aldı ki çok eğlendik. Kendisini tez zamanda yine ülkemizde görmeyi bekliyorum.

Herkes yavaş yavaş dağıldıktan sonra Ece Dorsay ile uzun uzun konuşma şansını bulabildim. Aslında bir süre önce kendisi ile iletişime geçmiştim ve bir söyleşi yapmak istediğimi kendisine iletmiştim. Yeni albümünün hazırlığı içinde olduğunu söyleyince ertelemiştik ve o sürece saklamıştık ki olamadı. Bu arada kendisinin 02 - 03 Temmuz 2011 tarihleri arasında gerçekleşecek olan ‘’Efes Pilsen One Love Festival 10’’ kapsamında santralistanbul’da sahne alacağını da öğrendim ve şimdiden hatırlatmak istedim.





Azerbeycan 12 Organizasyon 0 Puan





Hareketlilik bitmedi. Bir gün sonra yani Cumartesi yine yolum Taksim’e düşecekti ve düşmüşken karşılaştığım bir imza gününe de dahil edecektim kendimi. Eurovision’un 2011 birincileri yani Azerbeycan temsilcileri Ell & Nikki (Eldar & Nigar) Türkiye’deydi ve şarkının sekiz versiyonunun yer aldığı ‘’Running Scared’’in tanıtımı için D&R’da olacaktı. Kendilerinin gelmesini beklerken orada olan diğer arkadaşlarla öyle bir sohbet içine girmişiz ki ne sıcak ne de geç kalmış olmaları bizi etkilememişti. Bir Azeri, bir Gürcü, bir Alman arkadaş vardı yanımda ve Eurovision’u konuştuk durduk. Çok büyük bir kalabalık yoktu başta imza günü için sonradan gören gelmiş olabilir ama gelenler gerçekten o anın tadını bilecekti ki kendisini oraya getirenler buna izin verseydi. Durumdan kesinlikle rahatsız olmayacak bir havada bir ikili vardı orada ve bırakın kendileri ile fotoğraf çektirmeyi CD’lere isim bile yazdırmadılar, sadece bir imza attırdılar. Madem öyle olacaktı hazırlayıp yollasaydınız ve biz öyle alsaydık ya. Yani bu işleri anlamıyorum işte; ya adam gibi yapın bunu ya da bulaşmayın, bulaştırmayın. Üstüne üstlük bir de bir şeyler söylemeye çalıştı aynı yetkili anladım mı anlamadım mı, bir anlaşma mı yapılmış, bir Türkçe şarkı mı söylenecekmiş, bir şeyler bir şeyler dedi kendini göstermek istercesine.

Bir de basına takıldım ayrıca ama elbette onların suçu yok, bunu planlayanlar bir taşla iki kuş mu vurmak istedi acaba? Hayır alırsın sanatçını ayrı bir yerde ayrı bir toplantı yaparsın her şey amacına ulaşmış olur; ama burada imza günü yapıyoruz, gelin, orada sorularınızı sorun der gibi bir mantık ne demek şimdi? Orada sırasını bekleyen insanlara da haksızlık bu imzayı atacak olan sanatçınıza da. Kaldı ki sorulan sorular da belli hep, bu işle (Eurovision) ya da bu isimlerle ilgilenen herkes (fanlar) zaten bunun cevabını biliyor, bin yerde yazıldı çizildi. Gerekirse ortak bir bülten yolla ver orada cevaplarını. Yani bu ülkede gerçekten bazı şeyler için korkunç çabalar harcanıyor ama iş bittikten sonra birçok şey kimsenin umrunda olmuyor. Gündem o kadar hareketli ki işin içinde kendilerine popüler sayabilecekleri bir şey bulamıyorlarsa her şey çöpe atılıyor. Bir Eurovision takipçisi olarak onları sadece tebrik etmek istedim hepsi bu ve orada sırasını bekleyen birkaç güzel insanla sohbetin ve adımın bile geçmediği imzalı bir CD’nin dışında aslında bir kötü organizasyonun da şahidi oldum başka da bir şey olmadı.

Sırasını bekleyen Azeri arkadaşın söylediği bazı şeyler ile bu defteri de kapatayım. Dediğine göre ki ben bunu bilmiyordum mesela bu yarışma için Eldar seçilmiş başta. Sonra Nigar yanına dahil edilmiş. Belki de Nigar’ın elinde Türk bayrağı ile finalde sahnede olması bunun üzerimizde bir etki bırakması olabilir daha ön planda gelmişti bana ama Edgar’ı kesinlikle daha sıcak daha samimi gördüm. Son bir şey daha ki bu önemli; seneye Eurovision’un denizin içinde oluşturulacak özel bir platformda yapılacakmış, şimdiden korkunç rakamların harcanmaya başlandığı muhteşem bir organizasyon hazırlığı içinde olduklarını söyledi aynı arkadaş; ben de seneye yolumuz düşer inşallah dedim, evime geldim ve imzalanan albümü dinlememek üzere rafıma iliştirdim.

Son notum D&R yetkililerine ki daha öncesi Loreena McKennitt’in imza gününde oradaydım. Her şey nasıl güzel nasıl samimi bir akış içinde gerçekleşmişti ki beklediğimize değmesinin yanında her türlü övgüyü hak ettiğinizi düşünmüştüm ama bu organizasyon sizden kaynaklı değildi belki ama bir hayal kırıklığıydı. Lütfen imza günlerinizi samimi insanları seçerek samimi bir ortam içinde, amacına ya da amacınıza uygun bir şekilde devam ettirin ki bizler de orada olmaya devam edelim. Bu heyecanın yeri çok ayrı bir şey çünkü.




Ve…






Temmuz ayında sitemizde çok özel bir müzisyen konuk olacak. Kendisi ile ilgili çok özel bir dosya hazırlıyoruz. Bu hazırlık çerçevesinde geçen hafta içinde kendisini ziyaret etme şansını bulabildik. Öncelikle çok yakın bir tarihte yeni albümü çıktı ama o bir başka projesi ile arayı çok açmadan bizlerle yeniden buluşturacak kendisini. Bu sürpriz proje ve detaylarına bu dosya çerçevesinde yer vermeye elbette çalışacağız ama şunu diyebilirim ki dinlediğim birkaç kayıt beni fena heyecanlandırdı ve o tarih ne zaman gelir ki nasıl iple çekmeye başladım diyeyim, siz düşününün gerisini. Ötesinde bu yaz çok başka sürprizler içinde de olacağız yani biraz hareketlilik bekleyecek bizi ama yine de gerek sitemizi gerek blog sayfamızı ihmal etmemeye çalışacağız, bu birlikteliği çok seviyorum çünkü ve hepimize şiirli, şarkılı güzel bir hafta diliyorum.






3 Haziran 2011 Cuma

Sevgili Deniz Geri Gel ve Al Bizi



90’larda yani Türk pop müziğinin özellikle patlama yaptığı yıllarda TRT’nin ‘’Yarım Elma’’ isimli programınlarından birini seyrediyorum yine; programı anımsatmak adına formatından kısaca bahsetmem gerekirse her hafta bir müzisyen konuk oluyor, konserini veriyor arada canlı yayına bağlanıyorlar ve kendisine telefonla dinleyiciler - izleyiciler sorularını sorabiliyor. O hafta telefonu düşürmeyi ve soru sormayı başaranları sanatçıya ait imzalı bir kaset - poster - kartpostal hediyesi bekliyor. Programla ilgili detayları sizinle yakın zamanda sürpriz bir noktada daha detaylı anlatacağım.

İşte haftanın birinde o programın konuklarından biri de Deniz Türkali. ‘’Şehvet’’ isimli bir albüm yayınlamış ve şarkılarını söylüyor. Her haftanın o eğlenceli şarkıları yok bu kez karşımda ve belki de başta biraz anlamakta zorlanıyorum. Velhasıl elime geçene kadar o albüm pek de emin olamıyorum diyebilirim ama sonrasını anlatmakta belki bugün bile zorluk çekeceğim, kelimelerim tıkanacak ‘’Şehvet’’te çünkü benim için öyle bir büyü içinde. Deniz Türkali’nin oyuncu yanı bir yana müzisyen kimliği o zamandan bu zamana ayrı hafızamda. O albüm benim için hala en güzel koyuluğunda, en özel yalnızlığımda.

O albümden sonra anımsadığım Hümeyra şarkılarından bir dinleti yaptığıydı Türkali’nin ki gidememiştim. Bir de Murathan Mungan için hazırlanan ‘’Söz Vermiş Şarkılar’’ albümünde ‘’Bir Kadın Nasıl Döner Köşeyi’’ isimli şarkıyı seslendirmişti en yakın. Kaseti bugün yine ayrı bir köşede dururken evimde dün sevgili Naim Dilmener’e bir yazı ile seslendim ve bu şarkıları her zaman konuşmaktan çok keyif aldığım kendisi ile de konuşmak istedim. Öncelikle daha bir her yerde dinleyebilmem için şarkıları ulaştırdı bana, sonrasında birkaç fotoğraf ile Deniz Türkali’den bahsettik, ne güzel ki bir kere daha yalnız değildim. Yeniden yeniden basılması için bu albümün hiçbir sebebi yoktu, CD üzerinden neden dinleyemiyorduk diye de bir burukluk sergiledim ki bunun için zamanında çabalandığını da iletti bana ve sonuçsuz kaldığını söyledi.

Müzik piyasasını anlamak gerçekten içten değil. Güzel işleri - projeleri elbette yadsınamaz ama o kadar çok gereksiz işleri de var ki bunların zaman kaybı olmasına neden ve niçin kimse aldırmaz. Bir yapımcı çıksın ve ‘’Şehvet’’i yeniden bassın biz de kendisine dua edelim. Biliyorum ki böyle değerler her zaman karşımıza çıkmıyor, biliyorum ki böyle şarkılar her zaman yazılmıyor - söylenmiyor, biliyorum ki böyle albümler her zaman yapılmıyor çünkü.

‘’Şehvet’’in içinden Yağmurun Elleri’’ni hep birlikte dinleyelim mi? Yeni Türkü’nün eşsiz yorumu bir yana Türkali’nin sesinden devleşmiş bir şarkı adeta bu. e.e.cummings’in şiirini Barış Pirhasan Türkçe’ye çevirmişti, Derya Köroğlu bestelemişti.




2 Haziran 2011 Perşembe

Şarkılarla Mayıs

Mayıs ayı 2011 müzik piyasamıza önceki bir iki aya göre biraz daha hareketliliğin kazandığı bir ay olarak eklendi. Ayın son günlerine doğru yayınlanan Sezen Aksu’nun yeni albümü için heyecan bir hayli fazlaydı örneğin. Feridun Düzağaç’ın konsept ve Teoman’ın yeni albümü de beklenenler arasındaydı. Ortaya çıkan işler bizi çok şaşırtmadı, vasat olmadığı kesin işlerdendi. Mabel Matiz ilk albümü ve şarkıları ile müzik dünyasında önemli başarılar yakalayacağının ilk sinyalini verdi. Albümü tam not aldı ve etkisi uzun süre üzerimizden gitmeyecek. Beraberinde pop dünyasından Demet Akalın, Murat Boz, Berksan, Jale ve tek şarkıları ile Gülşen, Nil Karaibrahimgil, Sadık Karan yeni çalışmaları ile sevenlerini memnun ederken Ömür Gedik, Ece Gürsel gibi isimlerin sesleri ile tanıştığımız (!) bir ay da oldu Mayıs.


En İyi Albüm:

01 - Sezen Aksu - Öptüm (DMC)
02 - Mabel Matiz - Mabel Matiz (Esen)
03 - Gülcan Altan - Gunef (Ada Müzik)
04 - Çocuklar İçin Söylenen Feridun Düzağaç Şarkıları:"İyilik Güzellikspor (Sony)
05 - Teoman - Aşk ve Gurur (Avrupa Müzik)

En Kötü Albüm:

01 - Ömür Gedik - Hop Dedik Orada Kal (DMC)
02 - Doğuş - Beşibiryerde (Ulus Müzik)
03 - Radyocularla Meşkhane (Esen)
04 - Murat Boz - Aşklarım Büyük Beden (Dokuz Sekiz Müzik)
05 - Ece Gürsel - Yarı Farkında

En İyi Şarkı: Sezen Aksu - Sayım
En Kötü Şarkı: Ömür Gedik - Portakal Orda Kal

En İyi Şarkı (Cover): Jehan Barbur - Yeniköy (Feridun Düzağaç)

En İyi Çıkış (Erkek): Mabel Matiz
En İyi Çıkış (Kadın): -
En İyi Çıkış (Grup): Başka Dünyalar

1 Haziran 2011 Çarşamba

HAZİRAN 2011


Şerafettin Kaya
Mabel Matiz
Cem Tekin
Naim Dilmener
F.Gül Yanık
Kadri Karahan
Muhammed Tiryaki
Zeki Çelik



yayındayız ...