24 Mayıs 2010 Pazartesi

Pazartesi Sendromu

Heyecanlı bir hafta kuşkusuz. Her ne kadar önceki yıllara kadar herkesi sönük görüyor olsam da Eurovision yine de içten içe beklediğimiz ve bu hafta sonunda nihayete ereceğimiz. Ama başka güzelliklerde oluyor ve neden onlara hak edilen değer verilmiyor. Örneğin Uluslararası Discovery Müzik Festivali’nden haberiniz var mı? Bulgaristan’ın Varna kentinde yapılan bu yarışmada ülkemizi aynı zamanda ressam da olan Faruk Yazıcılar ‘’Arasındayım’’ isimli eserle temsil etti ve en iyi sahne performansı ödülünü kazandı. Meltem Taşkıran ve Cihan Sezer’e ait bu çalışmanın İngilizce sözlerini de Figen Çakmak yazdı. Bir başka festival haberi de Malta’dan geldi. Malta Festivali’nde ülkemizi temsil eden isim geçen ay sayfalarımızda da konuk ettiğimiz Serap Yenici’ydi. Müge Baysal’ın sözlerini yazdığı Tolga Gürdil’in bestesi ‘’Aşk Lazım’’ın aranjörü Özkan Turgay’dı. Şarkı üçüncülük kazandı ve beraberinde en iyi stil şarkı ödülünü de aldı. Lütfen bunlar da daha büyük haber olsun. Tüm müzisyenlere tebrikler ve ülkemizi başarı ile temsil ettikleri için teşekkürler.

Gelelim Eurovision’a. Öncelikle kalbimiz elbette Manga ile birlikte ama itiraf etmem gerekirse şarkımızı başarılı buluyorum. Herhangi bir yerde çalsa dinlerim büyük bir keyifle ama bu yarışma için en başından beri doğru bir seçim olduğunu düşünmüyorum. Manga sevenler zaten şarkıyı grubun çizgisinden çok uzakta bir yerde görüyorlar, benim öyle bir takıntım yok. Ama şarkının yanında pek olamadım ve yaşadığı süreci pek takip edemedim. Sadece belli başlıkları ve öne çıkan şarkıları dinleyebildim ki bunların içinde Azerbeycan ve Ermenistan favorim. 25 - 27 ve finali ile 29 Mayıs gecesi ekran başında olalım ama çok da fazla şey ummayalım. Her ne kadar şarkımız beğenildi, ilgi topladı, alkış aldı vs. durumları oylama başladıktan sonra pek de işe yaramıyor. Kaldı ki her sene sistem değişiyor ve anlamak için bir kaos yaşıyoruz. Bunu da ayrı saçma bulurken provamızı izledim ve elbette az çok fikir sahibi olmaktan başka bir şey edinemedim. Bir de unutmayalım bu sene oy verme işlemleri için yarışmanın bitmesini beklemek gerekmeyecek. Start verilir verilmez telefonlara sarılabilirsiniz ve de oyunuzu kullanabilirsiniz. Başarılar dileriz Manga’ya; bir birincilik ihtimali kabul edelim ki yok en azından güzel bir derece bizi memnun edebilir.
‘’Haydi Gel’’in bir polemiğin içine dahil olalım. Haftanın en çok konuşulan haberlerinden biri Süperstar Ajda Pekkan ile Serdar Ortaç gerilimi oldu kuşkusuz. Bilinen üzere KRAL TV ödüllerinde sahne aldı süperstar ve yeni şarkısını yorumladı. Söz yazarı ve bestecisi Ortaç’ın adının anılmasından çıkılan nokta elbette birçok kişi için kaçınılmazdı zira enteresan bir durumdu da. Hemen haberler yazıldı ve çizildi de durum sonradan sonradan aydınlatıldı. Şarkının resmi işlemlerinin tamamlanmadığını söyleyen Ortaç teşekkür kısmına çok takılmamıştı ve daha şarkı ile ilgili gerekli prosedür işlemlerinin sonuçlanmadan böyle bir şey olmasını doğru bulmuyordu. Düşünüldüğünde haklı da Ortaç kaldı ki Ajda Pekkan tarafından bir şarkısının okunulmasının kendisine onur verdiğini söyleyen birinin bu açıklamasına da hak verilmeli. Netice de durum için sürekli bir şey yazılıp çizilirken şarkının şu anda ne olacağı konusunu bu karışıklık içinde çözemedim ama Ajda’nın apar topar tekrar stüdyoya girmesi de bu durumu uzatmayacağı mesajını veriyor kısmen. Öyle ya da böyle Ortaç bu kaos içinde ‘’Kara Kedi’’ isimli yeni albümünü de çıkarttı piyasaya. Ortada bir kara kedi durumu var cidden. Albümü henüz dinlemedim ama bir dolu şarkıdan oluşan albüm için hazırlanan ve Facebook’da dolaşan ‘’Tehlikeye Hazır mısınız’’ videosuna çok güldüm.

Haftanın Sözü: Serdar Ortaç

Geçen sene ‘’Resim’’ şarkısını kendi albümüme koymayıp, Ajda Hanım’a sunarken yaptığım fedakarlıkları sadece onu bestelerken çaldığım piyanom bilir.

Yeni bir yaz gelirken ‘’Eski Yazlar’’ isimli yeni albümü ile Yaşar’ı dinliyorum birkaç gündür. Aslında eski yazlar kadar eski Yaşar’da özlenesi kesinlikle. Albümde iki şarkıda imzası olan Alper Arundar ve birinde Yaşar ile ortak yine iki şarkıda imzası olan Ömer Bayramoğlu çalışmaları dışında diğer şarkılarında zorlamak gerekiyor bir şeyleri bulabilmek için. Belki ilerleyen zamanlarda ama şimdilik sarılarak karşıladığım bir albüm olmadı bu. Bir başka özlediğim ses Murat Kekilli. Kekilli’de uzun bir süredir yoktu ortalarda ve ben bir daha albüm yapmaz sanıyordum nereden böyle bir kanıya vardımsa. Kekilli çizgisinde bir değişiklik yok ama zaten bir değişiklik beklenmiyor kimse tarafından. ‘’Kalbimdeki Darp’’ isimli albümde on şarkı var ve yedisi kendi bestesi, iki şarkıda Akın Bazın, bir şarkıda Burhan Bayar imzası var. Sözlerde Mustafa Kaya ve Fatmagül Akyürek isimleri öne çıkıyor. Daha önceki albümlerine ve bazı hepimizin ezbere bildiği şarkılara göre bir keskinlik yok bu şarkılarda; daha bir bahar daha bir çiçek, böcek sanki şarkılar ki ‘’Sevmişsem’’e bayıldım mesela. ‘’Seni sevmişsem söylemişsem doğrudur, sana ayrılan içimin yarısından çoğudur’’ diyen sözleri sevdim.

Haftanın Albüm Kapağı: Songül Zar

‘’Çaldın’’ isimli ilk albümünün kapağı ile akıllarımızı başımızdan çalan Songül hanımefendiye en içten sevgilerimizle.

Tam 411 ödül ile Guinness Rekorlar Kitabı’nda tüm zamanların en çok ödül alan kadın sanatçısı olan Whitney Houston. Geçtiğimiz Eylül ayında uzun soluklu sessizliği bozuldu ve ‘’I Look To You’’ isimli stüdyo albümünü yayınladı da özlem dindirdik. Sony Müzik sanatçının sevenlerine güzel bir müzik ziyafeti sunmaya hazırlanıyor. Sanatçının ‘’Whitney Houston’’, ‘’Whitney’’, ‘’I’m Your Baby Tonight’’, ‘’The Bodyguard’’ ve ‘’My Love Is Your Love’’ isimli albümleri bir araya getirilmiş ve ‘’Collection’’ ismi ile şık bir boxset olarak piyasaya sunulmuş. Whitney’in bu albümlerinde kuşkusuz ki kariyerinde çok önemli şarkılar var. ‘’I Will Always Love You”dan How Will I Know’’a “Saving All My Love For You”dan ‘’All The Man That I Need’’e nice şarkı. Ayrıca Houston’un tükenmeden elde etmeniz gereken bir de DVD’si var ki ‘’Greatest Hits’’ adı altında uzun bir süredir piyasada ve sanatçının dünden bugüne yolculuğu klipleri ve konser kayıtları ile gerçekten bir başla yolculukta. Benim de vazgeçilmezim olarak koleksiyonumda ayrıca yer almakta.

Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:

Bu hafta diziler adına biraz yoğunlaştım ve git gide çoğalmalarına karşı elimdeki bölümleri bir an önce bitirme kararı aldım. Örneğin ‘’Damages’’de çok ağır ilerliyordum ki bittiğini öğrendim. Tam onun şokunu yeni atlatmıştım ki ‘’Flashforward’’ın ve ‘’Heroes’’un yeni sezonlarının olmayacağını öğrendim. ‘’Heroes’’ son sezonu ile beni biraz kendisinden uzaklaştırmıştı zaten ama yine de akışını koruduğum dizilerin başındaydı, üzüldüm. Ötesinde onu bunu bırakın LOST bitti. Bu sabaha karşı son bölümü yayınlandı. İzlemek için gün içinde kalan birkaç bölümü peşpeşe izledim ve finale hazırım gün içinde.

Tüm bu diziler ile yatıp kalkarken bir tanesini daha eklemek zorunda hissettim hayatıma. Adını ve konusunu duymuş ve hep ertelemiştim. ‘’The Forgotten’’e başladım nihayetinde. Polisiye - Dram türündeki dizinin konusu suçluları bulmak ama bu kez durum biraz değişik zira ortada özel bir ekip var ki polislerin çözemediği davalarda kendileri devreye giriyorlar. Ve işleri çok zor zira kurbanları kimliksiz - isimsiz; kim oldukları belli değil ve işe oradan başlayacaklar. Nefis bir sunumla açılan dizi ne yazık ki ilerleyen dakikalarda ben de çok heyecan uyandırmadı. Ama ikinci bölümünü izlemeden de kendimi alamayacak ve kararı öyle vereceğim.

Haftamın filmine gelince kesinlikle ‘’Limon Tree - Limon Ağacı’’ diyeceğim. 2008 Almanya - Fransa - İspanya yapımı film Sandy Tolan’ın aynı adlı kitabından uyarlama. Filistinli dul bir kadın olan Salma’nın hikayesi ve onun tek derdi limon ağaçları, bahçesi tehdit adlında çünkü hemen yanına kurulan savunma bakanlığına ait bir villa için tehdit unsuru kabul edilmekte. Ve bu süreçte başlayan dava da elbette filmin seyri. Ortada yaşanan İsrail - Filistin sorununa farklı bir açıdan bakış. Her ne kadar tempo düşük de olsa güzel bir uyarlama ve oyunculuk izledim.

Bu haftanın öneri filmlerimden bir tanesi yine hapishane duvarlarının içindendi ve yaklaşık 2,5 saat gibi bir süreye yayıldığından iki bölüm halinde izlediğimdi. ‘’A Prophet - Un Prophete - Yer Altı Peygamberi’’ 2009 Fransa - İtalya ortak yapımı. Fransa'da hapishaneye gönderilen bir Arap genci okuma yazması dahi yokken ve bir o kadar güçsüz, kırılgan bir mahkumken nasıl olur da bir mafya patronuna dönüşür? 2009 Cannes Film Festivali Jüri Büyük Ödülü başta olmak üzere katıldığı birçok festivalden derece ile ayrılmış olan film 2010 Uluslararası Bağımsız Film Festivali kapsamında ülkemizde de gösterime girmişti. Malik isimli bu Arap gencini oynayan Tahar Rahim’e dikkat dememe gerek yok elbette. Filmlere hapis olmaya devam, bu haftaki film alternatifim hazır bile :)
2007 ABD yapımı bir diğer film ise ‘’The Lookout - Gözcü’’. Film bir kaza sahnesi ile başlıyor ve sırf sahneye kapıp da heyecanla devam edeceğini düşünüyorsunuz ama yanılma ihtimaliniz de var ya da daha çok o anki ruh halinize bağlı. Chris bir bankada gece bekçisi olarak çalışıyor ama yaşamış olduğu bu kazanın üzerinde ağır bir etkisi var. Kendisine hayata tutunma sözü veren bir adamın peşinden gidiyor ve ona bankayı soymasında yardımcı olmaya ikna oluyor. Chris rolünü oynayan Joseph Gordon - Levitt’e en baştan ısınamıyorum ve bu boşluğu Lewis isimli karakteri oynayan Jeff Daniels ile kısmen kapamaya çalışıyorum.


Bu hafta kafamdan bir sürü şey geçiyor. İzlemek istediğim bir sahne performansı ve bir tiyatro var. Beraberinde Eurovision başta da dediğim gibi üç gecemizi kendisine esir edecek ve iyi kötü notlar tutmaya çalışacağım. Öte yanda haftaya yayında olacak sitemiz için son hazırlıkları tamamlayacağım. Çarşamba günü yine özel bir dostumuz ile sizleri matinemizde buluşturacağım. Ve bakalım başka neler neler olacak? Hepimize özetinde güzel bir hafta olsun dileklerimle; yeniden hoş geldin Pazartesi.

Hiç yorum yok: