7 Haziran 2010 Pazartesi

Pazartesi Sendromu

Yine bir konsept albüm, yine bir Şevval Sam. Kalan Müzik etiketi ile geçtiğimiz hafta yayınlanan son albümünün adı ‘’Has Arabesk’’ tadı bize kalmış. Sam uzun bir zamandır sessiz sedasız ya da tam tersi olarak da yaklaşabilirsiniz duruma müzik dünyasında hızlı bir şekilde yol alıyor. Bu kez durağı olan bu arabesk şarkılar ile bu devam edecek mi? Kesinlikle evet diyebiliriz zira kısa bir zaman önce Işın Karaca’da benzer bir format yaptı ve tuttu, tutuyor, arabeski ya özlemişiz ya da yeni yeni keşfediyoruz veya başka başka alternatiflerimiz var. Velhasıl 15 şarkı söylediği albümü birkaç satıra sığdırmak elbette zor ama genel düşüncem yazın bu kendini göstermeye başladığı günlerde arabeskin ruhuma iyi işlemediği. Böyle daha bir güz, daha bir kış bu şarkılar ısınmak için işinize yarayabilir. İbrahim Tatlıses ile özdeşleşen ‘’Bir Kulunu Çok Sevdim’’, ‘’Yalnızım Dostlarım’’, Ferdi Tayfur klasiklerinden ‘’Bana Sor’’, daha önce sağlıklı bir şekilde ile Ebru Gündeş yorumunu da dinlediğimiz Orhan Gencebay şarkısı ‘’Benim Dünyam’’ başta Ali Tekintüre’den Arif Sağ’a, Vedat Yıldırımbora’dan Gülden Karaböcek’e bildiğimiz, sevdiğimiz şarkılara Şevval dokunuşlar var. Albümün kapak konsepti ayrıca başarılı ve dediğim gibi bu şarkılar zaten ezberim ama yeni bir yorumla sevmeme biraz zaman var.

Bir konsept tutturan ve de kendini artık o şekilde gitmeye adayan bir başka isim Ömür Göksel. ‘’Ömürlük Şarkılar’’dı, ‘’Bir Ömür’’dü ya da touch ile başlayıp quality, love, latin ile devam eden diğerleriydi derken kendisini hiç kimse tutamıyor gibi. Ayrıca ne şanslıdır ki tutmasın da zaten; aynı yılların diğer devleri sürekli aynı şarkılarla aynı playback hâller sürekli tekrarlayıp durmuyorlar mı kendilerini? En azından o böyle yapmıyor; o yılların şarkılarını alıyor ama öyle ama böyle bir sound yeniden yorumluyor, karşımızda öyle beliriveriyor. ‘’A Touch of…’’ diyoruz ve boşluğu bu kez disco ile tamamlıyoruz. Diskoların Ömür’ü bu çalışmasında 11 şarkıya yer veriyor ve yine önemli hitleri kendi yorumu ile bizlerle buluşturuyor. Bu şarkılar arasında neler yok ki; ‘’Can’t Take My Eyes’, ‘’I Love You Baby’’, ‘’Part Time Lover’’, ‘’Don’t Let Me Be Misunderstood’’ ilk öne çıkanlar. DMC etiketi ile yayınlanan bu albümü de kuşkusuz özellikle bir dönemin dinleyicisinin dikkatini çekecek ama yolun başındaki dinleyicilere de bir şeyler kazandırabilirse ne mutlu o zaman kendisine.

Ve sıkı durun hatta mümkünse önleminizi falan alın her ihtimale karşı; Muazzez Ersoy dönüyor :) Bir dönem nostalji albümleri ile söylenmedik şarkı bırakmayan hatta son zamanları tek albüm ile yetinmeyip ikişer, üçer paketler halinde sunan Ersoy bu kez durumu dengeleyecek gibi görünüyor. ‘’Mozaik’’ ismini verdiği bu çalışmasında 14 şarkı var ve yarısı nostalji bu kez; kalan yarısı bizimdir mi diyelim :) Albümde yok artık ciddi olamaz diyebileceğimiz şarkıları yorumlamış o eskiler içinde. Kenan Doğulu’dan ‘’Aşkım Aşkım’’ var mesela İlhan Şeşen’den ‘’Rüzgar’’ var. Ne ile karşılaşacağız beklerken diğer repertuara göz atalım zira belki orada kalırız da hani. Albümde Altan Çetin, Ahmet Selçuk İlkan, Niran Ünsal, Günay Çoban, Taner İşçi gibi isimlerin sözleri ve besteleri mevcut, çıkış şarkısı ‘’Ağladım’’ olacakmış ve çok iddialıymış. Öncü Müzik etiketi ile yayınlanacak albüm yarından itibaren orada, burada, her yerde olacakmış. Ben çok daha öncesinde gidiyorum, ‘’Nostalji’’ serilerinden öncesine ve Muazzez Ersoy’u oralarda bir yerlerde dinliyorum. ‘’Seven Olmaz ki’’, ‘’Dün Gece’’, ‘’Senin İçin’’ ve daha nicesi ne güzel şarkıları vardı diyorum.


Haftanın Albüm Kapağı: Murat Dalkılıç - Merhaba

Merhaba Murat Bey; kapağınıza anlam verebildiğimiz ölçüde bittik :)

Geçen haftanın aksine bu hafta biraz daha hareketli olacak gibi. Bugün yayınlanacak Sertab Erener’in albümü ‘’Rengarenk’’i merakla bekliyorum mesela. Yine bugün Seyhan Müzik etiketi ile yayınlanacak bir diğer albüm olan ‘’Issız Ada’’ yani 4+1 (remix) şarkılık Eda - Metin Özülkü cephesinde neler var ya da neler yok diye düşünmüyor değilim. İlk albümleri ile gelecek isimler görüyorum ki aralarından pop müzikten rock müziğe hatta fantezi müziğe birçok isim görüyorum ve şans vermek için biraz bekleyelim, dinleyip görelim istiyorum. Geçen hafta / haftalar içinde daha bir sürü albüm bizi bekliyor. Burada kaliteli ve çizgisinden ödün vermeden müziğini yapan insanlar görüyorum ki Hüseyin Turan, Orhan Hakalmaz, Muammer Ketencoğlu, Can Atilla gibi başarılı isimler görüyorum, adıma daha onlar dinlenecek. Mümkün mertebe dinlenmeden geçilecek isimler cephesinde bir türlü haz edemediğim Murat Dalkılıç, Yusuf Güney, Altay da yeni albümleri ile karşımızda. Her an bakalım başka neler ile karşılaşacağız. Bildiğiniz gibi bereketli zamanlardayız ve dileriz hepsinin bir bildiği vardır.

Yaz deyince akıllara gelen açık hava konserlerinin İstanbul ayağında öne çıkan iki sahne var bildiğiniz üzere ve de görebildiğiniz üzere bir hareketlilik de başladı. Cuma günü Ferhat Göçer ile göçecek bir Açık Hava Sahnesi mesela ve onu her senenin diğer klasik isimleri izleyecek sonrası. Enbe’li Ajda, Volkan Konak, Kenan Doğulu, Funda Arar, Kardeş Türküler gibi bizden starları George Dallaras, Grace Jones, Seal gibi dünya starları takip edecek. Kuruçeşme Arena bu sene Açık Hava Sahnesi’ne yine fark atacak gibi. Cuma Emma Shaplin’i Pazar günü Eric Clapton & Steve Winwood, haftaya Salı Jean Michel Jarre gibi diğer devler burada sahne alacak. Arada bir Serdar Ortaç, Yalın, Mustafa Ceceli vs. isimler olacak elbette. Bir de ne gerek varsa bizden bir isim ile aynı sahneyi paylaştırılacak hâller. Örneğin Yasmin Levy ya da Yulduz Usmanova tek başına acaba orayı dolduramayacak mı ki Levy’ye Kubat, Usmanova’ya Yaşar eşlik edecek sahnelerinde. Velhasıl daha çok vakit var ama Usmanova’yı dinlemek için Yaşar’a katlanacağım.

Haftanın Şarkısı:
Birsen Tezer - Hayda El Ele

Eurovision 1999 yılı Türkiye seçmelerindeyiz. Sahnede Birsen Tezer ve seslendirdiği şarkı ‘’Hayda El Ele’’ nicedir aradığım kayıtlarına kendisinden ulaştım ve sizlerle paylaşmak istedim. O yıllara bir kere daha dönelim ve yeniden tüm elleri birleştirelim mi?

Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:

Geçen Cumartesi sitemizde ‘’Şairhane’’ isimli köşesini de keyifle takip ettiğiniz Zeki Çelik ile birlikte bir dinletide bulundum ve şiirlerimizi okudum kendileri ile. Bir dönem önemli şarkılara söz yazarı olarak da imza atan şair Yelda Karataş ve birçok filmin - TV dizisinin usta aktörü Halil Kumova’da diğer konuklardı. Nicedir bir oyunun içinde olduklarını biliyordum ve hâlâ izlememiş olmama şaşırıyordum. İlk fırsatta bir Salı, Meis Bar’da kendilerini izlemeye gideceğim inşallah. Sit-kom ve tiyatro bir araya geliyor ve ortaya Sirto çıkıyor. Gavur İzmir Tiyatrocuları ya da kısa adları ile G.İ.T. uzun bir süredir ‘’Selvi Boylum Mor Yazmalım’’ isimli bir performans ile izleyicisi ile buluşuyor. TV izlemeyin çıkın gelin ve bu dizinin siz de bir parçası olun diyorlar ve herkesi keyifli oyunlarına davet ediyorlar, ne duruyoruz?


Peki bir mini dizi izlemek ister misiniz? ‘’Spartacus Blood And Sand’’in üzerine açıkçası bana iyi geldi. Zaten o tuttu hemen ardından bunu çekti diyenler aslında pek de yanlış düşünmemişler gibi ama işte dizi uzun soluklu değil, yani 90 dakikalık iki bölüm halinde yayınlandı ve bitti, bu durumda bir rekabet durumu söz konusu olmaz - olamaz. İlk bölümünü izledim. Bir dönemin zaten önemli bir filmiydi ‘’Ben-Hur’’ öyle kalabilirdi diye de düşündüm ama seyrinden de sıkılmadım, yeniden buluşmaya sevindim. Ben-Hur karakterini Joseph Morgan canlandırmış ki 80 doğumlu oyuncunun ismi ile ilerleyen zamanlarda daha sık karşılaşabiliriz, ama biraz daha şöyle endamlı biri bu rolün sanki daha hakkını verirdi, sönük mü kalmış ne? ‘’Brothers & Sisters’’ın Rebecca’sı Emily VanCamp benim için dizinin sürprizi oldu. Dizinin kadrosunda ‘’The Tudors’’tan da bir sürpriz oyuncu mevcut. Bknz. Gaius karakteri, ‘’ The Tudors’’ izleyicileri anımsar oranın William’ı.

‘’The Tudors’’ demişken dördüncü ve son sezonunu izliyorum ve Kral Henry’nin akıbetini heyecanla takip ediyorum. Bu arada Henry’nin yani Jonathan Rhys Meyers’ın biyografisini bir taradım ve bazı ilginç filmlerle karşılaşıp birkaçının notunu aldım. Bir tanesini de ayrıca hafta içinde izleme şansını bulabildim ki ‘’From Paris With Love - Paris’ten Sevgiler’’ beğenimi de aldı. Luc Besson’un kaleminden yapımcılığına uzanan bu filmde kendisine John Travolta eşlik ediyordu ve enteresan bir soluktu. Fransa’daki Amerikan Büyükelçiliği’nde görevli James Reece’in tek istediği daha yüksek mertebeli bir ajan olmaktı ve oldu da üstelik ilk başta çok şaşıracağı ama ayak uydurmak zorunda kalacağı bir de ortağı olacaktı. Film baştan sona yakalama - kovalama üzerine kurulu hatta bir ara çatışmalar esnasında ekrana dalıp gitmişim bir süre. Aslında neyi kimi arıyoruz durumu da pek anlaşılır değil ama filmin finaline yakın yaşanan gelişmeler dikkat çekici. Filmin bu ayın son haftasında ülkemizde de vizyona girmesi bekleniyor.

Haftanın Repliği: Aşk Her Zaman Fahişedir / From Paris With Love

Bu ikilinin performansı kadar bir başka ikilinin performansı da ayrıca konuşulmalı belki. Zira yine farklı bir uyum, farklı karakterler yolculuğu. ‘’I Love You Phillip Morris - Seni Seviyorum Phillip Morris’’ 2009 ABD - Fransa ortak yapımı; yine ilginçtir üstteki filmle paralel; Luc Besson burada da yapımcılar arasında. Başrollerinde bahsettiğim ikili ise Jim Carrey ve Ewan McGregor. Filmin konusu eşcinsel olduğunu keşfeden Steven’ın yeni hayatında karşılaşacağı Phillips ile hareketlenen dünyası. Kaldı ki aralarındaki aşk için birçok şeyi göze alan Steven rolünü oynayan Carrey’e inanılmaz antipatim vardır. Baştan sona çok az filmini tamamlamayı başardığım nadir oyunculardandır ve ona rağmen bu filmde bu anlamda ayrı bir başarı bırakmıştır bende. Filme göre performansı iyi mi iyi hatta McGregor’un oyunculuğu onun yanında çok ama çok kötü ama her şekilde ve ne olursa olsun izlenir bir film ama çok ciddi bir beğeni bırakmayabilir.

Bu hafta izlediğim bir diğer film ise 1997 Fransa - İran ortak yapımı ‘’Ta'm-e Gīlās – Kiraz’ın Tadı’’. İntihar etmek isteyen orta yaşlı bir adamın, kendisini gömmek için birisini ararken yaşadıkları anlatılıyor filmde. Cannes film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü de kazanan filmin yönetmeni Abbas Kiorostami. Her ne kadar konusu umutsuzluk içeriyor olsa da hayal gücünüz ile film sizi umudun tam da ortasına götürebiliyor ama asıl anlatılmak istenen bu değil gibi sanki, belki de başka bir şey. Bu film kadar aynı etkiyi bırakmasa da yine bir başka bu kez bir Türk filmi daha var notlarımın arasında ki ‘’Orada’’. Hakkı Kurtuluş ve Melik Saraçoğlu birlikte yönetmiş başlıca rollerde Dolunay Soysert, Serdar Tuzcu, Erol Günaydın, Füsun Demirel ve Bahtiyar Ergin oynuyor zaten başka bir oyuncu da yok :) Genelde bildik diyaloglarla oradan oraya sizi götürmeye çalışıyor film. Parçalanan bir aile bir yana savrulan bir baba ve bir abla, bir erkek kardeş. Film annenin intihar etmesi ile başlıyor ve sonraki 24 saat süre içerisinde daha önce konuşamadıkları şeyleri ortaya dökmelerine uzanıyor. Her iki filmi de tüm ağır temposuna rağmen izlemenizi dilerim.


Yağmurlu bir haftaya merhaba diyoruz ama tüm hafta ne kadar ıslanacaksak ıslanalım yine çiçekler açacağız biliyoruz. Hayatın en güzel renkleri ile kalalım o halde yine.

Hiç yorum yok: