9 Haziran 2010 Çarşamba

Çarşamba Matinesi - Hasret Murat Yıldız

Geçen hafta yayında olamadık ama bu hafta devam. Matine'nin İstanbul, Erzincan, İzmir, Ankara, Almanya ayağından sonra Antalya'da oluyoruz bu hafta ve sitemizin ve yüreğimizin özel dostlarından biri Hasret Murat Yıldız bekliyor orada bizi. Şarkılardan türkülere renkli, içten, şiir bir yolculuğa hazır mısınız bu kalple? Matine başlıyor ...


- Dur bir sigara alıp geleyim :)

- Bekliyorum :)

- Geldim :)

- Seni yakalamak çok zor :) Şimdi de Antalya'dasın ve öncelikle hava nasıl oralarda, terliyor musun? :)

- Evet, malum hayat ve hava şartları savurduğu gibi terletiyor da...

- Yaz geldi, ortalık kıpır kıpır, bu aralar şarkılarla aran nasıl, mesela kimleri dinliyorsun; neler çalıyor oralarda?

- Tatil bölgesi olması sebebiyle tabii ki daha çok hareketli parçalar ama benim işlettiğim kafede ben işlettiğim için tarz değişmez :)

- Şimdi o tarza geleceğiz ama biraz öncesine döneceğiz; seninle tanıştığım zamanlar bana güzel çalışmalar dinletmiştin; müzik hayatına nasıl işledi o önceleri Murat, kaldı ki yanıtının üstüne Grup Asya soruları gelecek.

- Aslında aileden gelen şeyler çok fazla. Az-çok ailemi ve yapısını biliyorsun. Onlardan özellikle en büyüğümüz olan ablamdan çok şey aldım. Zülfü Livaneli, Ahmet Kaya, Edip Akbayram … Bulunduğumuz çevre çok gerici olsa da biz ve bizler gibi bir kaç aile oradaki şartlardan pek etkilenmedi. Çizgi o günlerden protesto eden bir halle çığ gibi büyüyerek geldi. Fakat Asya çalışmalarındaki ifadelerde bu çok belli değildir. Bunun sebeplerini konu ilerledikçe açayım istersen.

- Peki Grup Asya Ankara'dan yola çıkan bir ekipti. Çeşitli kayıtlar yaptı, dinletiler verdi; nasıl bir bütünlük vardı, belirli bir hedefi olmuşmuydu mesela; ne oldu da daha sonra devam edemedi?

- Grup Asya Ankara'da hayat buldu. Fakat yaşam ağacı çabuk kurudu. Kişisel menkıbelerin olması varlığını sürdürmesine izin vermedi. İlk çıkış ''Anadolu'' idi. O isim var dediler ''Kardelen'' oldu. ''Kardelen''de yasal kurumlar tarafından "İsyan içerikli" denilerek ufak baskılar altında bıraktı bizi. En son Asya olarak yola devam etti. 3-4 sene kadar sürdü bu yürüyüş. Grup elemanları değişti. Büyüdü ama gerçek anlamda "Biz müzik yapıyoruz" diyemeden Ankara'da yürüyüşünü sonlandırdı. Şimdilerde bireysel çalışmalar devam ediyor.

- Sen daha sonra müzik adına çalışmalarda bulundun mu peki ya da herhangi bir küslük getirdi mi bu durum ya da hayat şartları üzerinde?

- Tabii ki bir küslük oldu. Eğer bizler o zaman yola ilk çıktığımızdaki hızımızla devam ediyor olsaydık şimdilerde yıkılamayacak kadar güçlü durumda olabilirdik. Çok hafife alınır çalışmalar yapmadık fakat grup elemanlarının cahilliğinin grup çalışmalarının önünde olması bizi direk bırakmaya götürdü. Harcanan o kadar emeğin bir günde hiç edilmesi ister istemez insanın zoruna gidiyor.

Benim bu durumdaki en büyük hatam azmetmek yerine geri çekilmektir.

Müzik üzerine etkilerinin dışında da elbette ki bir boşluğa düşmeme sebep olmuştur. Neticede ben müzik olmazsa benim olmamın da bir anlamı yok diyen birisiydim.

Aslında vazgeçmezdim. İnsan sevdiğinden, yar dediğinden vazgeçer mi? Geçmez!!! Ben geçtim. Nedeni ise çok basit. Arza direnemedim. Özgür olamadım. Şunu çal, şunu söyle dediler ben de dediklerini yaptım. Duyduğum sesleri seslendirmedim hiç. İstediğim, o hissettiğim müziği yapamadım hiç. Bu dünyaya parmak izimden başka bir iz bırakacağımdan şüphem de yok oysa. :)

- Geçtiğimiz günlerde örneğin bir kayıtını dinledik. Senin sözlerine Işıl Aksünger bestesi ve hatta birlikte üstüne beraber keyifli de bir klip hazırladık. Gayet keyifli bir çalışma örneğin bu, bu şarkı nasıl doğdu; bundan sonrasında peki benzer sürprizler olacak mı?

- Bu şarkı nasıl doğdu? Aslında çok zor olmadı. Annesini üzmeyen, sıkıntı vermeyen bir doğumdu bu diyeyim. Söz kısmı yaşadığım sıkıntıların kelimelerle ifadesiydi. Bir iç döküştü ama beste kısmında Işıl o noktaya nasıl ulaştı buna bir cevap veremeyeceğim.17 tane kadar saklı çalışmam var daha var. Fakat gün yüzü görmelerine fırsat verip vermeme konusunda pek kararlı değilim. İşte yukarıda da sormuştun ya "Bir küslük oldu mu?" Sanırım bu biraz o soruya da kapalı bir cevap olabilir.

(Dinlemek için tıklayınız: Yollar)

- Murat az önce dünde dinlediğin isimleri saydın, peki son yıllarda aynı isimleri dinleyebiliyor musun, ne yazık ki birçok şey popülerleşiyor ve bu durumdan müzisyenlerde mi nasibini alıyor? Bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?

- Tabii ki eski sıklıkta dinlediğim söylenemez ama bendeki yerleri silinemeyecek derinlikte izleriyle çok farklıdır. Onlarla büyüdük, onlarla beslendik, onlarla güldük, onlarla ağladık. Kısacası hayatımızın akışında hemen hemen her karede onlara sığındık. Sevgiliye küstük, onların müziklerinin kapısını çaldık, patrona, sisteme isyan ettik onlarda direnç bulduk, onlarla yürüdük v.s. v.s. Ama hiçbir zaman onlardan uzak olmadık. Hep varlardı ve sanırım hep olacaklar.

Popülerlikten nasip almak konusundaysa katılmadan geçemeyeceğim. Sanırım biraz Arz-talep meselesi de oldu. Onlar da popülerlikten paylarını aldılar. Geçim sıkıntısı sanırım bu konuda onları da etkiledi.

- Peki içlerinde en özelleri hangisi oldu; tek bir isim almam gerekirse mesela bu kim? Öyle bir isim söyle ki seni hiç şaşırtmadı, sen hep orada, şarkılarındaydın?

- Her döneme hitap eden başkasıydı. Öyle tek bir ismin altına sıkıştıramam sanırım. Yeri geldi Zülfü Livaneli'den "Gözlerin" dedim, yeri geldi Ahmet Kaya'dan "Başım Belada". Yaşam sürecimin akışına göre değişkendi yani hep. Ama hayatımdaki çok uzun bir döneme Grup Yorum ve Grup Kızılırmak sağlam bir imza atmıştır ki bu imza şimdilerde de yerini çok iyi korur.

- Grup Yorum demişken sen bu Cumartesi büyük bir konsere hazırlandıklarını biliyorsun. Burada olsan katılacağını kesin biliyorum, burada olsan o konserde neler hissederdin, artık seni tutamazdık sanırım yerinde :)

- Kesinlikle orada olurdum. Hem de o çocukluk dönemim, gençlik dönemim, ilk aşık olduğum anım. Aklına gelebilecek her yönle orada bir Hasret Murat Yıldız olurdum. Orada olamamak benim için çok büyük bir kayıptır.Yer oynamasa dahi ben oynatırdım diyebilirim öz olarak.

- Geçen sene beraber Kardeş Türküler konserini izlemiştik; Onlar hakkında ne düşünüyorsun peki zira bugünün en öne çıkan gruplarından biri kendileri?

- Aslında bu sohbet biraz tabutta röveşata gibi oldu. Bence hala hop konuşulup geçiştirilecek bir konu değil ama fazla da baymak istemiyorum :) Neyse, ben konuya döneyim :)

Kesinlikle çok güzel bir şölendi. Bence vatandaş gözüyle (vatandaş gözüyle diyorum çünkü bu konuda konuşmaya ne kadar hak sahibi olduğumu bilmiyorum açıkçası. Ne bir şair, ne bir söz yazarı ve ne de bir müzisyenlik kumaşım yok ama bu tarz müziklere karşı aşırı ilgisi olan iyi bir dinleyiciyim :) İşlerini çok iyi yapıyorlar. Kardeş Türküler; Çin Seddi'nden daha büyük ve kuvvetli bir duvarı yıkarak geçmiştir. Ne kadar ki etnik müziğin tekeliymiş gibi gözükseler de yabana atılmayacak bir gösteri gücüne ve o kültüre ait potansiyele sahiptirler. Direnişçidirler. Daima söz edemeyenin sözü, boş söz edenin cevabı olmuşlardır. Onlar yozlaşmaya ve yobazlaşmaya karşı halkların kardeşliğinin türkülerle ve ezgilerle isyanının, baş kaldırışının ve direnişinin özellikle etnik anlamda bu misyonu sahiplenmiş en sağlam seslerindendir. Grup Yorum ve Grup Kızılırmak’tan sonra doğmuş yeni bir kültür gibi diyebilirim. Bir de gruplaşmayan önceleri vardır. Başı çekenler Feryal Öney ve Vedat Yıldırım’dı sanırım. Arza karşılık talebin analizini bence çok iyi yapıyorlar yani etnomüzikolojiden anlıyorlar. Seslendirdikleri eserleri, eserlerin ait olduğu coğrafyayı ve o coğrafyanın insanlarını kültürleriyle birlikte çok iyi tanıyor ya da en yakını tanımaya çalışıyorlar ki yine bana göre bunda da çok başarılılar. Grubun neredeyse bütün elemanları bir saza hakim durumda ve farklı coğrafyadan olan insanlar. Başarılarında bunun da çok etkili olduğunu düşünüyorum.

Alternatif isimler yok mu? Agirê Jiyan, Koma Denge Azadi, Koma Denge Beritan v.s. gibi kaliteli müzik yapan isimler var fakat çoğu bir noktaya odaklandılar, Kürtçe ya da Zazaca eserlerde yol buldular daha çok. Bu da Kardeş Türkülerin çıktıkları yolu kat etmelerine kolaylık sağladı.Bana deseler ki; “Ömrünü bir şeye adayacaksın sebep seç!” vereceğim 2 sebep cevabı vardır. 1.si “AŞK” için 2.si ise saydığım bu 3 grubun “Hamallıklarını karşılıksız yapmak için ömrümü adarım.” olurdu. :)

- Peki az önce dedin ki yaşam sürecimin akışına göre değişiyor; şu an hangisindesin, hangi şarkıda ya da türküdesin onu da merak ettim şimdi :)

- Aslında her gün birçok türküdeyim. Hatta bazen bir türküde değil Zazaca ve Kürtçe eseleri seslendirenlerin dışında Yanni’de, Kitaro’da, Lorena Mc Kennit’de, Vanessa Mae’de ve sayabileceğim daha birçok isimde, onların seslendirdikleri eserlerde buluyorum kendimi. “Negra sombra İspanyolca bir çığlıktır!” demiştim yıllar önce ama anlatmak istediğimi anlatamamıştım. Acının çığlığının elbette ki bir lisanı yoktur, kişi kendi acısına o çığlıkta yer bulur. Benim o kişilerde ve o kişilerin eserlerinde yer bulmam da böyle bir şey. Dedim ya “Tabutta röveşata” . Çok zaman lazım açıklamalara, çook :) Bugünlerde ise kendimi en çok bulduğum ve aşırı güvenle kendimi bıraktığım üç eser var. Neden o eserlerde kendimi bulduğumsa sözlere dikkat edildiğinde ortaya çıkacaktır. Ya hoyratın birisi gönül yarama dokunmuştur ya güvercinim uçmuştur ya savrulmalarımdan bıkmışlığım bir türküde dile gelmiştir. Neyse işte… Bu eserlerden birisi “Gurbette Ömrüm Geçecek” diğeri son 3–5 gündür en çok takıldığım ve hatta şu anda dahi dinlediğim ve her dinlediğimde ağladığım eserlerden olan Aynur Doğan’ın yeni albümünden “Yaranmaz Aşık” ve hemen peşinden de Agirê Jiyan grubunun eski solistlerinden Şener Yıldız arkadaşın ‘’Gorgecin - Güvercinim'' isimli eseri gelir.

- Murat sesinden türküler dinlemeyi çok seviyoruz ki seninle çeşitli platformlarda defalarca buluştuk; şu anda bize bir türkü söyle desek bu hangisi olurdu; gözlerimizi kapatalım duyumsayalım en azından :)

- Öncelikle benim için çok-çok önemli olan, Grup Asia çalışmalarının amatör kayıtlarında da yer alan, benim ismini ön ad olarak almaya çok çalıştığım, 1993 yılının 2 Temmuzunda Sivas Madımak oteli ayıbında hayatını kaybeden ve yine bana göre “Şelpe” tekniğini uzun yıllardan sonra hayata ilk geçirip yaşamasını sağlayan bir ağabeyimizin seslendirdiği aslen Zülfü Livaneli ustamıza ait olan fakat yine bana göre Hasret Gültekin ağabeyim ile hayat bulduğunu düşündüğüm bir eser “Bir insan ömrünü neye vermeli?” (“Kucaklarım seni” isimli eseri şiddetle tavsiye ederim. Sözleri, müziği ve icrasıyla mükemmel bir eserdir bence) Ve tabii ki birçok paylaşımımızın sembolleşmiş hatta anıtlaşmış ezgisi Ermenice “Sarı Gelin” gelsin benden sizlere.

- Çok özletme ve bir an önce dön aramıza ya da bakarsın biz kalkıp geliriz oralara :) Çok selamlar. He bu arada bir bira daha ister misin?:)))

- Sanırım ben bir daha dönmeyeceğim O çok sevdiğim İstanbul’a ama sizleri her zaman beklerim dost Kadri. Benden de o canım şehre selam olsun. En son 9. birada kaldım Kadri, devamına yok demem :)

- İçelim :)

3 yorum:

Estar Abi dedi ki...

Bu söyleşiyi kıskandım valla. Oturup bu müzikleri ve müzsiyenleri çok iyi bilen Hasret Murat Yıldız'la günlerce bu konularda sohbet etmek isteği doğuruyor söyleşiniz. Hem dünyada hem Türkiye'de aynı müzisyenleri dinleyebileceğiniz kişilerin sayısı çok az artık.

Kardelen olayına ayrıca şaşırdım. Bu isim için ne hakla ve hangi anlayışla baskı yapılabiliyor, bu nasıl bir şizofrenidir anlamak mümkün değil.

Unknown dedi ki...

Merhaba sevgili Muhammet TİRYAKİ. Kadri ile olan sohbetimizde de söylediğim gibi bu konuda ne kadar söz sahibiyim bilemiyorum ama özellikle Türkiye’de hayatını sürdüren ethnic kültürlerin müzikleriyle ilgili bir müzik otoritesi gibi değil de nesli tükenmekte olan bir vatandaş gibi rahatlıkla ve günlerce sohbet etmeyi ben de çok isterim. Beni o deryada kulaç atmaktan daha fazla mutlu edecek çok şey olduğunu sanmıyorum.

Yine o sohbette unuttuğum bir şeyi ek edeyim sizin sayenizde. Saydığım grup isimleriyle aynı isimleri paylaşan gruplar var şu an fakat bu grupların bizim kurduğumuz gruplarla bir yakınlığı yoktur, en azından benim yok, eski gruplarımızın diğer elemanlarının var mıdır bunu da bilemiyorum. Orada unuttuğum bir grup ismi daha var "Grup YOL". "Siz ne yolusunuz? Hangi yol!?" sorusuyla başlayan ve grup ismini değiştirmemizle son bulan, kısa bir baskı sürecimiz daha var. :)
Kardelen'e dair yapılan açıklama "Karda açar, kar'ı delerek gün ışığına ulaşır. Burada bir direniş var değil mi? Bunun için bu ismi koydunuz değil mi?" sorusuyla sürdürülen trajikomik bir olaydır. Grup YOL’ da da anlattığım gibi benzeri bir olay yaşanmıştır. Tabii ki o dönemin bana ait olan yakın geçmişinin bu olaylarda ufak etkileri de vardır. Amatör-genç Grup Ekin korosunda kısa süren bir faaliyetimin olmasının ve daha çok politik eğilimlerimin, aile köklerim v.s. gibi. :)


Sevgi ve saygılarımla.

Estar Abi dedi ki...

1998 yılında Grup Yorum, Ekin Koma Amed gibi toplulukların albümlerini sırf bana özel sipariş eden ve el altından, çaktırmadan satan kasetçimi hatırladım. Bırakın müzik yapanları,o müziğin pazarlamasını yapan alt birimleri ve hatta dinleyicilerini bile hedefleyen "demokrat" uygulamalarımızı unutmuyoruz. Kardelen'in hikayesi bana Ali Rıza Binboğa'nın Baharı Beklerim şarkısının yayın yasağı almasını hatırlattı. Yüce devletimiz beklenen baharın komünist bir uyanış olduğunu hatırlatması nedeniyle şarkıyı devlet radyo ve televizyonunda yayınlatmamıştı.