26 Eylül 2011 Pazartesi

Pazartesi Sendromu




Kitapları, köşe yazıları ve şarkı sözleri ile tanıdık Yasemin Pulat’ı ama geçtiğimiz aylarda bir sürpriz çalışma yayınladı ve ‘’Sana Yazdım’’ bir hayli ilgi de çekti. Sevgili Yasemin yine bir sürpriz yaptı ve yine bir ilke imza attı, yepyeni bir projenin sahibi artık. Bir albüm ile karşımızda değil bu kez, sadece digital platformlarda satışı yapılacak ve tabiri ile ‘’Başına Buyruk Şarkılar’’ olacak bunlar. Bir iddiam olmadan ve iki ay sonra ne söyleyeceğimi bilmeden yola çıkıyorum diyen Pulat belirli aralıklarla çalışmalarını sevenleri ile paylaşacak. ‘’Diyorum’’ bu yolun ilk başlangıcı. Gayet keyifli bir çalışma ki bir o kadar da başarılı klip çekmiş. Böylesi zor bir piyasada Yasemin’in yaptığı birçok kişiye göre normal bir şey değil gibi aslında ama düşününce de bir o kadar mantıklı. Çünkü herhangi bir kaygısı yok, çünkü o istediğini yapıyor ve gereksiz koşturmalar içine girmiyor. Bir sonra bizi nasıl bir şarkı ile buluşturacak merak ettiriyor; takip edelim ve görelim.




Sözlerin bir başka ismi de Zeki Güner. Kendisi akıllarımıza kazınan birçok sözün - bestenin sahibi. Niran Ünsal’dan ‘’Ben Yine Kendimle’’den tutun da Yonca Lodi’den ‘’Emanet’’e, Zeliha Sunal’dan ‘’Kıyamazdın’’a imzasını görüyoruz. Güner’in sözleri ya da besteleri ile karşılaşmaya önümüzdeki günlerde de kuşkusuz devam edeceğiz diye beklerken kendisinin de bir mini çalışma yayınladığı haberini alıyoruz. Bu çalışmasına ‘’Pamuksuz Kumaşlar’’ adını vermiş ki üç versiyon dinliyoruz. ‘’Emanet’’i yeniden yorumluyor ve bir de ‘’Haberin Olsun’’ isimli bir şarkı daha ilave ediyor buraya ve DMC etiketi ile dinleyicisi ile buluşturuyor. ‘’Sözüm sözünüz, gözüm gözünüz olsun, dilerim hayat en hepimizi en fazla bir şarkı kadar yorsun’’ diyor Güner peki öyle olsun.

Başka da bir hareket yok albüm piyasasında. Hande Yener’in albümü haftaya damgasını vururken MFÖ’nün yeni çalışması ertelene ertelene herhalde yılbaşında falan ulaşacak bizlere. Biz en iyisi gelelim haftanın konserlerine.

Geçtiğimiz günlerde ‘’Covert Affairs’’ dizisinin ikinci sezonunun yedinci bölümünde birkaç kare görüntüsünün yanında birkaç karede de sesini duyma şansını bulduk Jehan Barbur’un ki adıma bu heyecan vericiydi. Kendisi kim diye birçok kişinin o gün bu sesin peşine düştüğüne eminim, ben de olsam merak eder ve aynısını yapardım. Velhasıl Barbur’u biz artık daha yakından tanıyoruz, onu seviyoruz, onu dinlemeye büyük bir heyecanla devam ediyoruz. Bu arada geçtiğimiz günlerde dünyaevine giren Barbur’u sayfalarımızdan da tebrik ettikten hemen sonra soluğu 28’inde yani Çarşamba günü Ghetto’da alabiliriz diyoruz. Bildiğim kadarı ile kısa bir aradan sonra İstanbul’da ilk sahnesi kendisinin, koşmalıyız belki de.

Yine kısa bir aradan sonra İstanbul dinleyicileri ile yeniden buluşan Birsen Tezer ile olan ikinci randevumuzun adresi bu kez de Clinic Live. Ayın 30’unda yani Cuma günü yolunu bu mekana düşüren herkesi bir kere daha deli, bir kere daha aşk bir ziyafet bekliyor ki kaçırmayacağınızı düşünüyorum. Bu arada buradan kendisi ile ilgili bazı bilgileri de paylaşmaktan sakınca görmüyorum ki kendisi de konserlerinde altını çiziyor zaten. Evet Birsen Tezer yeni albümünün kayıtlarına çok yakında başlıyor. Birkaç ay içinde dinleyici ile buluşturmayı istediği albümün repertuar çalışmaları da gayet güzel gidiyor. Kendi sözleri ve besteleri yanında yine sürpriz isimlerden şarkılar yer alacak ki heyecanla bekleyelim diyorum, güzel bir kış olacak.

Haftaya bugün sendrom olmayacak çünkü haftaya bugün için sitemizi yayına açacağız bir aksilik olmadıkça ve çok ama çok büyük sürprizlerle sizlerle birlikte olacağız. Aslında site ekibi olarak bizim için yoğun bir hafta olacak zira hepimizin çeşitli sebeplerden dolayı çalışmaları bu hafta içinde netleşecek. Ama eğer ki her şey istediğimiz gibi giderse dolu dolu bir ay ile karşınıza çıkacağız, bu anlamda bakalım bizleri neler bekleyecek. Ama ben dayanamıyorum ve söylemeden geçmek istemiyorum. ‘’Kadrioloji’’ isimli köşemi bir süre önce blog sayfam yüzünden bırakmıştım ama yeniden dönüyorum; bu isimle değil ama yepyeni bir köşe hazırladım sizler için; hazırlanırken deli gibi de eğlendim ki beğeneceğinizi umuyorum. Başta blog sayfamız için hazırlamayı düşünmüştüm ama daha sonra ayda bir daha sağlıklı olacağına kanaat getirdim. Bakalım siz ne düşüneceksiniz? Sürprizlerle dolu bir onuncu yıl ÖZEL sayısı haftaya bugün sizlerle özetinde :)

Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:

Her zaman olduğu gibi dizilerle başlayalım ki malum sezon açıldı, bir bir yeni bölümler başladı. İki diziyi üç yıldır büyük bir keyifle izliyorum ki dördüncü sezonları ile karşılaştım geçen hafta. ‘’Castle’’ finalini çok güzel yapmıştı ki yaz başında ve yeni sezonuna sürprizlerle dolu çıkacağı belliydi. ‘’24’’ dizisinde Sherry Palmer karakteri ile hem sinir olduğum hem de olmadığı bölümlerde kendisini harıl harıl aradığım Penny Johnson’da artık kadrodaydı ki ilk bölümü izleyenler belki onu burada da çok sevmeyecekler ama olsun eminim zamanla yakınlaştıracak bizi kendisine. Yerini aldığı Montgomery’i ayrıca özleyeceğiz, boşluğu dolacak mı bakalım, bekleyeceğiz. Henüz ‘’Castle’’ı izlemeyenleri dolu dolu bir üç sezon bekliyor mesela ve dizi kendisini hiç sıkmadan izlettirmeyi çok iyi biliyor. Beckett’a bayılıyorum ben ki Stana Katic ile daha nice yapımda karşılaşmayı diliyorum.




Ve yeni bir dizi başladı geçtiğimiz günlerde, adı: Ringer. ‘’Buffy The Vampire Slayer’’ın unutulmaz yüzü Sarah Michelle Gellar dizinin en büyük kozu. Her ne kadar yayınlanan bölümleri ile az izlenmiş olsa bile diliyorum yayından kaldırılmaz çünkü izlediğim iki bölümü nereye varacak merak ediyorum. Yıllar sonra yolları kesişen iki kız kardeş var ki bu buluşma sürprizleri de beraberinde getiriyor ve birinin ortadan kaybolması ile diğeri onun yerini alıyor. Aslında dizi ikinci bölümü ile sizi daha bir içine alıyor ama bir pembe dizi havası yok değil dizide, ki bizim dizilerde neler neler var onlarda biraz pembe haller olmasın çok mu :) Dizinin kadrosunda LOST’un yaşlanmayan adamı Richard’ı yani Nestor Carbonell ve Dexter’ın Lila’sı ki aynı zamanda en son ‘’Spartacus: Gods of The Arena’’nın Gaia’sı Jaime Murray’da var.

Bir başka dizi ise ‘’Person Of İnterest’’. J.J.Abrams’ın yapımcılığında bu yıl iki dizi izleyeceğiz ki biri de önümüzdeki günlerde yayınlanacak ‘’Alcatraz’’. ‘’Person Of İnterest’’ biraz garip başladı açıkçası; beklentim böyle bir dizi değildi. Adeta iki canı sıkılan adam kendi yöntemleri ile suçların işlenmeden önüne geçmeye çalışıyor; ilk bölümde çarpıcı sahneler yok değil, heyecan uyandırmadı değil ama bu akış her hafta birbirinin tekrarı olursa dizi iki güçlü oyuncusuna rağmen nereye kadar gidebilir. James Caviezel’in hemen hemen her filmini seyrettim ama bu dizi de daha önceki başarılı performanslarını göremedim. Michael Emerson ise LOST’taki Benjamin karakterinden fırlamış aynen buraya ışınlanmış gibi. Diziye elbette şans vereceğim ama bence yukarda bahsettiğim ‘’Ringer’’ şu an bu diziden daha çok beni etkiledi beni.

‘’Dexter’’, ‘’Desperate Housewives’’ ve ‘’The Mentalist’’ bir sonraki sendroma kaldı :) … 02 Eylül’de ülkemizde de vizyona giren ‘’Bridesmaids - Nedimeler’’ isimli filmi sinemalarda gösterimden kalkmadan izlemenizi tavsiye ederim. Bildiğiniz üzere bu insanların evlilik öncesi bir sürü seremonileri var ki bitmek bilmeyen bir işkence halini alabiliyor. Kahramanlarımızdan Annie’ye de baş nedime olması için çocukluk arkadaşı Lillian’dan teklif geliyor, zaten dünya kadar sorunu üstünde olan Annie bunu kabul ediyor ama üstesinden gelmek kolaya benzemiyor, bir kere karşısında ondan çok daha güçlü bir kadın olan Helen var. Film aslında sadece evlilik ya da bu süreç üzerine kurulu değil, kadınların dünyası neredeyse harfi harfine işlenmiş. Nedime kadrosu bir kere çok eğlenceli. Filmin iki saat sürüyor olması başta korkutuyor olsa da kendinizi kaptırıyorsunuz bu çılgınlara. Filmin benim için bir de sürprizi oldu ki bunun ne olduğunu anlamanız için filmin sonunu beklemeniz gerekiyor :)

Filmde Helen’i oynayan Rose Bryne’ı en son ‘’Damages’’ isimli dizide seyrediyorduk ki ben adıma konuşayım öyle böyle seyretmiyordum, laf sendromumuzda bayılıyordum :) Başka neler yapmış bu kız kariyeri boyunca derken bu filmde karşıma çıktı ki ama güzelliği beni kesmedi hemen bir başka filme daha sürükledi. O da bu yılın komedi filmlerinden biri olan ‘’Get Him To The Greek’’ oldu. Rose burada çok öne çıkmadı ama öncelikle onu belirteyim. Aldous Snow isimli bir rock yıldızının dünyasına bir yolculuk var burada da. Yıllardır konser vermemesini fırsat bilen bir plak şirketi bu durumu değerlendirmek ve kendisini sahnelere yeniden çıkartmak ister ki bu kolay olmayacaktır. Bunun için Aaron görevlendirilecektir ve kendisinin başına gelmedik kalmayacaktır. Film ayrıca Pink’i, Christina Augilera, Kristen Bell (ki az sonra yeniden karşılaşacağız) gibi isimleri de bir iki saniyelik de olsa kadrosuna dahil etmeyi başarmış ama anlaşılan o ki izleyiciyi tam anlamında mutlu etmeyi başaramamış. İzlemekle vakit kaybettiğimi bu renklilik adına düşünmüyorum ama çok fazla kişiye hitap etmediğini de. Yani elinize geçerse düşünebilirsiniz öteki türde peşine düşmeyin. Bu arada Bryne ile acaba başka nerede karşılaşabilirim :)



Kristen Bell’de bir diğer yükselişe geçen yıldızlardan. Ben kendisini ‘’Heroes’’tan tanıdım daha sonra ‘’Burlesque’’ ve ‘’Serious Moonlight’’ isimli filmlerde izledim ve şimdi de ‘’You Again’’de karşılaştım. Bu hafta böyle komedi filmlerinden başladık öyle gidelim ve haftayı bu filmle noktalayalım. ‘’You Again’’ müthiş bir kadroya sahip bir kere Bell’le birlikte Sigourney Weaver, Jamie Lee Curtis, Bety White gibi bir deli kadın ordusuna sahip. Marni ağabeyinin düğünü için evine döner ama onu iyi bir sürpriz beklemiyordur, çünkü evlerine gelin olarak gelecek olan kız lisede kendisine eziyetler çektiren Joanna’dır ki ne tesadüf onun da teyzesi Marni’nin annesi ile lise arkadaşıdır ve durumları farklı değildir. 2010 yapımı filmin IMDb puanı bu başarılı ekibe ve güzel bir filme rağmen bir hayli düşük ama neyseki çok dikkate almıyorum bu durumu. Bu arada bu filmin sonu da ne tesadüf ilk bahsettiğim filmin sonu tadında.

Mutlu bir hafta olsun hepimize :) …

Hiç yorum yok: