12 Eylül 2011 Pazartesi

Pazartesi Sendromu





Bir dünya albümü var bir de ‘’Dünya’’ albümü var ki bana göre sonradan yayınladığı Türkçe diğer hiçbir albümü onun yanına yaklaşamadı. Belki ‘’Dünya’’ çok fazla güzeldi belki diğerleri biraz eksikti. Ama ne olursa olsun Yaşar ile olan düeti ‘’Seni Severdim’’ onu Türkiye’ye tanıtmaya yetti. Yulduz Usmanova’nın elimdeki arşivinden büyük bir mutluluk duyuyorum. Evet bunların birçoğu orijinal versiyonları değil, kendi toplamalarım internet üzerinden falan ama olsun. Onun adının geçtiği her yerde heyecanlanmamın en büyük nedeni bunlar ama elbette yeni albümlerde de bu duygu tavan yapıyor. ‘’Bir Şans Daha’’ ismini verdiği çalışması biri versiyon 11 şarkıdan oluşuyor. Şarkılar Murat Güneş tarafından Türkçeye adapte edilmiş, düzenlemeler ise bir hayli sağlıklı ki Erhan Bayrak, Febyo Taşel, Asker İbrahimov imzalı. Albümün en büyük sürprizi Serdar Ortaç ile olan düeti ki ez az ‘’Seni Severdim’’ kadar ses getirecek tartışmasız. Çınar Müzik etiketi ile yayınlanan albüm Usmanova hayranları dışında da beğenilir diye umuyorum ve sanatçının bu ay içinde Türkiye’de solo olarak vereceği ilk konserine gidelim diyorum. 25 Eylül tarihinde Turkcell Kuruçeşme Arena’da dokuz dilde şarkı söyleyecek sanatçı ve kendisine eşlik edecek dostları olacak sürpriz yanından; geç kalınmış bir konser ama her işte vardır bir hayır.



Doğrusu bu kadar zamandır nerede, ne yapıyor diye sormadık Servet Kocakaya’yı ama bildik ki bir gün gelecek ve sevenlerini mutlu edecek. İşte o gün hem de dolu dolu bir şekilde çıktı geldi müzisyen. Beşinci albümü ‘’İki Dil Bir Heves’’ geçtiğimiz günlerde GAM Müzik etiketi ile yayınlandı. Adı üstünde iki dilde şarkılar söylüyor Kocakaya ve bu iki CD halinde 13 şarkı ile bizlere ulaşıyor. Türkçe - Kürtçe şarkılardan oluşan bu albümü büyük bir heyecanla dinledim. Daha önceki albümlerine sahiptim kendisinin ki bugün bile dinlediğimde aynı hazzı aldığım birçok şarkısı mevcut. O günlerin ve o şarkıların hatırına biraz, biraz da yıllar sonra nasıl bir çalışma bu diyerek çıktığım yolda Kocakaya’nın dünyasının bizzat içinde olmayı başardım. ‘’ Oğlum Semih'i, ülkemizde bir arada gülümseyebilen halkların masallarıyla ve onların kucağındaki insani şefkatle büyütmek istiyorum. Benim asıl hevesim bu!” diyor Kocakaya ve yarınlara bir yerde bir mektup yazıyor sözü ile sazı ile. Yanlış hatırlamıyorsam Ahmet Kaya albümleri dışında Simge’den sonra GAM Müzik etiketi ile yayınlanan ikinci bir isim Kocakaya. Belki Gülten Kaya / GAM Production’un da bir müjdesidir bu. Bu çizgide, bu güzellikte nice albüm daha karşılar bizi. Kocakaya konserleri bu ay yurt dışında devam edecek ve 23 - 25 Eylül tarihleri arasında Linz, Viyana ve İnnsbruck’ta olacak kendisi. Oralardaki sevenlerine de duyurmuş olalım.

Haftanın Albüm Kapağı: Tuğba Ekinci - 100 Derece





Yorumsuz :) …

Haftanın Albüm Kapağı II: Hülya Avşar - Geçmiş Olsun


Hakikaten geçmiş olsun :) …

Haftanın Şarkı Sözleri:

Melis Filiz - Free Takılıcam

Ayrılık acısına hakim olucam, kalbimin haklarını korumaya alıcam, free takılıcam free takılıcam :)

Gözde Özceylan - Paspas Ederim

Giderim yoluma, çeker giderim, sanma ihaneti örtbas ederim, bir daha kapıma koşar gelirsen, kapımın önünde paspas ederim :)

Aman beyler dikkat :) …


Haftanın Albümü: Mehmet Eti - Sınav (ADA Müzik)

M
ehmet Eti çocukluğundan beri müzik dünyasının içinde, yıllar süren eğitim ve sonrası sahne deneyimini şimdi bir albümle devam ettiriyor. Albümün adı ‘’Sınav’’. Kendisi ile bir söyleşi gerçekleştirdim ki albümünün ilk söyleşisi oldu, dilerim uğur getiririz, önümüzdeki günlerde sitemizde okuyabilirsiniz. Sekiz şarkıdan oluşan büyük bir şarkı tanımlaması yaptı albümü için Eti ve ekledi: Sınavın sonucunu ben de merak ediyorum. Ada Müzik etiketi ile geçtiğimiz günlerde yayınlanan albüm ile ilgili özel bir heyecan içinde müzisyen, sonucu kuşkusuz ki kimseyi üzmeyecek; ortada güzel, samimi bir çizgi var çünkü bu onu ve istediklerini yarınlara taşımakta gecikmeyecek. Eti bu ay iki de konser verecek; 11 Eylül’de Manavgat’ta, 23 Eylül’de Ankara’da Ankirock Festivali çerçevesinde ki İstanbul konserlerini de bekliyorum bu şarkıları canlı canlı dinlemek için. Söyleşiden bir detay daha ekleyelim ve bu albümün hikayesini sinema filmi olarak çekmek istediğini, senaryosuna başladığını, bunun kendisini çok heyecanlandırdığını ki bu yüzden de belki uzun bir süreç olacağını da ekledi Eti, bekleyelim.

Yaz boyunca bir kere başlamış ve sonra da merak etmiş, devam etmiş bulundum. Star TV ekranlarında yayınlanan Star Akademi geçtiğimiz hafta ekranlara apar topar veda etti. Ne zamandır uzaktım bu tarz yarışmalardan ama başta Ajda Pekkan, Sertab Erener jüri ekibinde olunca ilgimi çekmedi değil hani. Yarışmayı da her hafta izlemeye çalıştım ama büyük bir şaşkınlık içinde. Çünkü daha en başından kendime bir favori yakalayamamıştım ve her hafta çok kötü performanslara yapılan büyük büyük övgülerle karşılaşmıştım. Tam kanım ısındı derken Elif isimli yarışmacının elenmesine tanık oldum ki hemen ertesi hafta da yarışma pat diye bir final yaptı, uzun uzun süren saatler sonrası da yeni bir popstar kazandı vatanımız milletimiz. Yarışmacıların samimiyetine hiçbir itirazım yok kaldı ki onları başta Atilla Özdemiroğlu olmak üzere önemli de bir ekip hazırladı sahneye ama yetti mi yetmedi. Bir kere şu şarkıyı söyleyeceksin, bu kıyafeti giyeceksin, bu dansı edeceksin gibi dayatmalar çok yanlıştı, jüri sık sık bunu dile getirse de dinleyen olmadı. Sonra bu tarz yarışmaların fiks şarkıları, adam örneğin Tarkan, örneğin Serdar Ortaç okumak istemiyorum diyor önüne sunulan Tarkan şarkıları. Böyle ne yazık ki star olunmuyor işte, bunun zamanında örneklerini gördük, böyle kimse bir yere varamadı işte. Netice de ne yapılırsa yapılsın amaca ulaşılamıyor o yüzden hiç böyle masraflara kalkışılmasın. Yarışmanın son bölümünde finale kalan üç isme baktığımda bunun örneği çok açıktı, yarışmanın tüm bölümlerine neden baktım, çok acıklı işte :)

Uzun bir yaz oldu ki güzel güzel de konserler gerçekleşti ama nedense biraz hareketsiz geldi bana bir şeyler, eski tadı ya da coşkusu var mıydı katıldıklarınızın, biraz ölü bir sezon muydu ne? Velhasıl dolu dolu bir güz olacağının ilk sinyalleri bu hafta veriliyor müzik dünyasında. Adeta şaka gibi ama son ayların - yılların en sevdiğim isimleri bu hafta İstanbul sezonlarını açıyor. Çarşamba günü ikiye bölünüyorum zira Sakman’da Mehtap Meral, Hayal Kahvesi’nde Mabel Matiz sahne alıyor. Her ikisini de canlı olarak lansman konserlerinde izlemiştim, zaten albümleri başucum olmuştu yaz başında ki aynı hazzı aldım programlarında. Bir gün sonra ise yani Perşembe günü Clinic Live Music Club’de Çiğdem Erken sahne alacak. Erken’in sahnesini iple çekiyorum ve bu yepyeni mekanı da ayrıca görmek için sabırsızlanıyorum, çünkü diğer programları da bir hayli çekici görünüyor. Cumartesi günü ise Hayal Bistro’da Birsen Tezer konserinde soluğu alacak oluyorum. Tezer yaz sezonunda Bodrum’da sahne alırken burada onu çok özledik bizler. Sezonun ilk konseri bu ama kuşkusuz bu kış ondan ve şarkılarından bol bol söz etmeye devam edeceğiz. Konserlerin detaylarını da buradan sizlerle paylaşmaya çalışacağım.




Günün Şarkısı:
Ezginin Günlüğü - 1980

Bu tarih hiç unutulamadı, bugün 12 Eylül. Yıllar sonra bile kapkara bir gün.


Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:





Bu yaz neler izledim faslına diziler ile başlamam daha mantıklı kanımca çünkü izlediğim filmleri bir çırpıda anlatamayacağım kesin :) Bir gün duydum ki STAR TV’de ‘’Behzat Ç.’’nin tekrarı başlayacakmış. Tüm bir kış boyunca o kadar herkesin dilindeydi ki bu dizi neyin nesidir diye bir dokundum pir dokundum hani. Uzun zamandır bizim dizileri izlemeyen yanım başta biraz yadırgamış olsa da bir kaptırdım ki kendimi, ardından her gece bekledim ekrana gelmesini. Bir süre sonra yayından kaldırılınca internetten indirip izlemeye başladım ki malum her bölüm bir film süresi gibi o akışı devam ettiremedim. Bir on bölüm falan kaldı sanırım bitirmeme ki Ekim’de vizyona girecek sinema filmine yetiştiririm kendimi. Netice de dizi ile ilgili görüşüme gelince kesinlikle çok başarılı bir yapım. Profesyonel olarak rol alan tüm oyuncular adeta ayrı ayrı favorim birini diğerinden ayıramam. Birçok polisiye dizi izlediğim için konu itibari ile de bana basit gelmedi senaryosu, netice de güzel, ince kurgular var ve dizi boyunca sıkılmıyorsunuz. Netice de böylesi izlemek de iyi geldi, her hafta beklemek sonra dakika başı reklamlar ile gerilmek olmadı adıma, izlememiş olanlar varsa 38 bölümü hızla tamamlasınlar ve filmine sonra da yeni sezonuna yetişsinler kendilerinin.

Bu sezon en merakla beklediğim dizilerden biri ‘’The Mentalist’’. Çünkü öyle bir final izledim ki gerçekten yayınlanacak ilk bölümünde neler olacak çok merak ediyorum. O ve ‘’Castle’’ yokluğunu ben de bir başka polisiye dizi tamamladı ki ‘’EndGame’’ 13 bölüm yayınlandıktan sonra dizinin devam etmemesine karar verilmiş. Aslında şaşırtıcı değil ama izlenmeyecek kadar da kötü değil. Bir tür ‘’The Mentalist’’ havası var dizide ki başrol oyuncusu bile adeta diziye rakip olsun diye düşünülmüş gibi oyuncunun tıpatıp kopyası, ara ara mimiklerine kadar da aynı. Nişanlısı öldürüldükten sonra kaldığı otel odasından dışarıya adım atmayan dünyaca ünlü bir satranç ustası var karşımızda. Kendisi her hafta bir olayı çözüyor, ama bir kaçırılma ama bir öldürülme. Bir yandan da nişanlısını öldüren kişileri bulmaya adıyor hayatını ki biraz klişe biraz farklı. Netice de bayıla bayıla izlemeyebilirsiniz ama vir şekilde de vaktinizi geçirebilirsiniz ben öyle yaptım. Bu arada geçen yaz büyük bir beğeni ile izlediğim ‘’Covert Affairs’’ yeni bölümleri ile bu yaz bir kere daha karşımızdaydı. İlginç senaryosu, başarılı oyuncuları ve hatta hatta müzikleri ile bile bu dizi izlenmeyi kesinlikle hak ediyor. Öyle ki dizinin yedinci bölümünde başrol oyuncularından biri İstanbul’a geliyor ve bu durum biz izleyenlerine adeta büyük bir sürpriz oluyor. Mesela bu kahraman ile tesadüfen Taksim’de karşılaşabilirmişim ve bu çok garip olabilirmiş, ne yapardım acaba o an :)

Haftaya dizilere ‘’The Killing’’, ‘’Damages’’ ve ‘’Mildred Pierce’’ ile devam edeceğim.

Son Dakika:

Bu hafta güne / haftaya üzücü bir haberle başladık. ‘’Spartacus: Blood And Sand’’ ile onu tanıma şansını bulmuştuk, kısa zamanda hepimizi kendine hayran bırakmıştı ama yakalandığı kanser hastalığı yüzünden dizinin kadrosundan ayrılarak devam edemeyeceğini açıklamıştı. Başaramamış, Andy Whitfield hayatını kaybetti, çok üzüldüm çok :(


Yazın filmlerine gelmek istiyorum ama tek tek nasıl ya da hangi birini hatırlamalıyım, bir başlayalım bakalım. Bu yazın en çok konuşulan filmlerinden biriydi ‘’İncir Reçeli’’. Filmin DVD’si uzun zamandır elimdeydi ama elim bir türlü gidememişti. Geçtiğimiz günlerde TV’de de yayınlanınca daha fazla yorumları okumadan edemezdim, hemen o gece izleyiverdim. Aytaç Ağırlar’ın yönetmenliğini yaptığı filmde başlıca rolleri Sezai Paracıkoğlu ve Melike Güner paylaşıyor. Aslında filmin senaryosunun bildiğimiz nice Türk filminden farkı yok değil ama sürükleyiciliği itibari ile biraz öne çıktığı kesin özellikle son dönem yapımları içinden. Ben oyunculuğu başarılı buldum, akıcılığı da zira film boyunca sıkılmadım; özellikle Engin Bayrak’ın başarılı müzikleri ile film ayrı bir boyut kazanmış ki itiraf ediyorum sonunda gözyaşı döküyorum. Aslında hiç böyle bir ruh halinde olacağımı sanmıyordım ama başardı işte, bu arada incir reçelini ben de çok seviyorum :)

Filmin Repliği:

- Metin Bey nereden uyduruyorsunuz bu kadar espriyi?
- G.tümden …



Gözyaşını bırakalım kahkaha yok mu diyecek olursak önerim ‘’Çalgı Çengi’’. O da ‘’İncir Reçeli’’ gibi sessiz sedasız geniş kitlelere ulaşan bir diğer filmiydi senenin ki yine ikili diyalogların öne çıktığı ama yan karakterlerin gerçekten ayrı bir hava kattığı bir yapımdı. Selçuk Aydemir’in yazıp yönettiği filmde hayatını müzisyenlik yaparak geçinen teyzeoğullarının başına gelenler anlatılıyor ki bu filmde de müzikler bir hayli keyifli, bir hayli filmin sürüklenmesinde etkili. Gerçekten sağlam kahkahalar attıran filmde gereksiz ve uzun süren sahneler de yok değil ama bütününde düşünürsek bence izlenmeyi kesinlikle hak ediyor. Filmde mafya elemanını oynayan Tuna Orhan’a ve patronu oynayan Erdal Tosun’a bayıldım. Filmin devamı da çekilecekmiş ve önümüzdeki sene vizyonda olacakmış diye de duydum, heyecanla bekliyorum.

Filmin Repliği:

- Sen kimsin mesela?
- Ben ölü diye çalgıcılara yutturduğunuz, çekyatın altına sakladığınız, adamımın kolunu kıran şerefsizin hesabını soracak olan adamın … Cümlenin sonunu unuttum iyi mi, getiremedik sonunu iyi mi? …

Madem Türk filmlerinden başladık, bu haftaki seçkiyi dışarılara taşımayalım ve buradan devam edelim. ‘’Av Mevsimi’’de bu sezonun en iddialı filmlerinden biriydi. Yavuz Turgul’un yönetmenliğini yaptığı film Şener Şen, Cem Yılmaz, Çetin Tekindor, Okan Yalabık, Melisa Sözen gibi oyuncuları yan yana getirmişti ki nasıl iddialı olmasın. Ortada bir cinayet ve onu aydınlatmakta görevli üç kişi; karşılarına çıkacak engeller ve eskisi gibi olmayan hayatlar. Filmin içine kahramanların kendi iç dünyaları da eklenince bu denli ki iki saati aşkın uzun sürmesi kaçınılmaz elbette ama yine de tarzının, çizgisinin iyi bir örneği kabul edilebilir. Filmde dünün ve bugünün önemli iki komedi oyuncusunun yani Şen’in ve Yılmaz’ın yan yana gelmesi bu filmi başlı başına izleme sebebi değil mi?

Haftanın Fırsatları:

D&R mağazalarında Türk filmlerinde güzel bir indirim var. 2.50 TL’ye son yılların en güzel filmlerin DVD’lerini kaçırmamanızı diliyorum. Neler var bu kampanyanın içinde ‘’Sonbahar’’ var mesela hazır mevsimindeyken hem de, ‘’Deli Deli Olma’’ beni hüngür hüngür ağlatan bir diğer filmdi, ‘’Ulak’’, ‘’Uzak İhtimal’’, ‘’Kabadayı’’, ‘’Vicdan’’, ‘’Vali’’ ‘’Mustafa Hakkında Herşey’’, ‘’Kıskanmak’’, ‘’Kampüste Çıplak Ayaklar’’ gibi uzuyor liste, yolunuzu düşürün mutlaka.





Ve blog sezonunu açtık. Bülent Ortaçgil Senfonik konserin detayları, Gülben Ergen’in yeni albümü ‘’Hayat Bi Gün’’ yazısı ve belki de fazlası için takipte olunuz efendim, iyi haftalar dilerim …


Hiç yorum yok: