Ayna grubunun bazı şarkıları ile üzerimde sempatisi yok değil; ‘’Ölünce Sevemezsem Seni’’, ‘’Severek Ayrılanlar’’, ‘’Gittiğin Yağmurla Gel’’ gibi damar üstüne damar şarkılarına tutunmamış değilim, büyük ihtimal avaz avaz ayrılıklar içindeydim :) Neyse geçen sene ‘’Asmalımescit’’ albümlerini yayınladılar, arayı çok açmadılar ve geçtiğimiz günlerde ‘’Mavi Şarkılar’’ isimli albümleri geldi. Az önce bahsettiğim şarkıların tadı yok bu albümde, demek ki ben Ayna’yı hareketli şarkıları ile pek sevemiyorum ama yine de açılış şarkısı ‘’Aşıklar Tepesi’’ dile dolanmıyor değil. Sözlerin ve bestelerin biri Raif Denktaş biri anonim olması dışında imzası Erhan Güleryüz. Anonim olan çalışma ‘’Çökertme’’ ki söylemeyen bir Ayna kalmıştı hani :) Altı tane de remix yer alıyor albümde ki o kısım diğer tüm albümlerde olduğu gibi gereksiz.
Haftanın Albüm Kapağı: Bülent Ersoy
Ekim ayının ilk haftası yayınlanacak Bülent Ersoy’un yeni albümü ‘’Aşktan Sabıkalı’’, on yıldır albüm yapmıyordu Ersoy ama her şeye rağmen çok konuşuluyordu, her şeye rağmen çok dinleniyordu. Bir hayli iddialı hazırlandığı bir gerçek albüme, gerek kadrosu gerek kısa tanıtımları ile durum şimdilik bunu gösteriyor. Albümünün açılış şarkısı Tarkan bestesi ki düet yapmış aynı zamanda kendisi; hemen takibinde albüme adını veren Gülşen şarkısı var. Üç şarkı Erhan Güleryüz imzalı olurken diğer yeni çalışmalarda Aşkın Tuna, Selçuk Tekay, Halil Karaduman isimlerine rastlıyoruz. ‘’Dost Bildiklerim’’, ‘’Bir Teselli Ver’’, ‘’Dert Bende’’ gibi unutulmayan şarkıları da yeniden yorumlamış. Bordo Müzik etiketi ile yayınlanacak albüm ve bakalım nasıl bir satış grafiği yakalayacak.
Haftanın Kaprisi:
Sacit Aslan'ın web adresinde okuduğum habere göre Sıla böyle böyle olmazsa sahneye çıkmam falan demiş. Eğer doğruysa çok üzücü gerçekten. Koca koca müzisyenlerimizde tanık olduğum bir şey var ki konserleri öncesi, tamamen sade, tamamen şikayetsiz bir şekilde konser saatini beklemeleri. Elbette istekler olacak olmaz değil ama bu imkanlar ölçüsünde falan olmalıdır hani, o marka viski yoksa başka marka viski de bu işi görebilir ya da alırsın yanına götürürsün. Bana çok garip geliyor böylesi, hani ‘’çıkmam’’ mı dedi ‘’çıkma kardeşim’’ diyemiyor mu birileri diyeceğim e adamların sorumlulukları var. Çok garip gerçekten. Sıla’yı gerek müzikteki çizgisi gerek müzisyen duruşu olarak dünden bugüne hep beğendim, diğer birçok kişiden ayırdım ama bu haber karşısında çok şaşırdım. Umuyorum doğru değildir.
24 Eylül Cumartesi farklı bir etkinlik var; 100’e yakın ülkede ilk kez yapılacak Şiir Festivali “Değişim İçin Yüz Bin Şair”in (100 Thousand Poets For Change) Türkiye ayağı İstanbul ve Mardin’de olacakmış. Festival, Murathan Mungan’dan Lale Müldür’e, Birhan Keskin’den Haydar Ergülen’e Türkiye’nin önde gelen pek çok şairini bir araya getiriyor. Gün boyu Akbank Sanat Merkezi’nde gerçekleşecek etkinliğin gece bir de partisi var. Kumbaracı50’de gerçekleşecek partide Yasemin Mori, Mabel Matiz, Ece Dorsay şarkıları ile renk katacak, Naim Dilmener gece için en özel şarkılarını gelenlerle paylaşacak aynı zamanda da şiirler okunacak. Böyle bir etkinlik - gece için bizden özel bir şey istenmedi, istenmiş olsa seve seve yerine getirirdik ama bir izleyici olarak bu geceyi kaçırmak istemem. Detayları 100binsair.blogspot.com adresinden takip edebilirsiniz. Vakit kalırsa aynı gün gerçekleşecek bir başka konsere daha uğramayı düşünüyorum ki kuruculuğunu ve solistliğini sevgili arkadaşım Burak Canözer’in yaptığı Kuvars grubu konseri bu. 70’ler ve 80’ler pop ve Anadolu rock şarkılarının yorumcusu olan ekip aynı zamanda kendi şarkılarına da yer veriyor konserlerinde. Beyoğlu’nun yeni mekanlarından Radiolive’de gerçekleşecek etkinliğe giriş ücretsiz. Etkinlik Facebook Sayfası.
kadrikarahan.net’in Temmuz 2009 sayısında iki müzisyeni konuk etmiştim. Bu iki konuğum da yurt dışında yaşıyor ve müzik çalışmalarını orada devam ettiriyor. Bir tanesi sevgili Alp Bora. Gerek solo gerek kurucusu olduğu Nim Sofyan grubu ile albüm çalışmalarına devam eden müzisyen Viyana’da müziğimize çalışmaları ile bambaşka bir soluk getiriyor. Ekip önümüzdeki günlerde beş konser için Türkiye’ye gelecek, ilk duran Nardis Jazz, tarih 05 Aralık. Bir diğer müzisyen Esra Dalfidan ise Amsterdam’dan ülkemize gelecek. Çok büyük bir aşkla dinlediğim iki albümü olan Dalfidan ise Ekim ayının 22’sinde grubu Fidan ile Akbank Caz Festivali kapsamında bir konser verecek. Saat 19:00 da başlayacak olan konserin yeri ise Akbank Sanat. Her iki konseri de kaçırmak istemiyorum, biliyorum ki ruhuma iyi gelecek bu nefesler, kesinlikle tavsiye ediyorum.
Haftanın Konseri:
Geçtiğimiz Eylül ayında sitemizde konuk etmiştim kendisini ve bu şarkılarla tanışmış olmaktan dolayı çok mutlu olduğumu da iletmiştim. Cüneyt Ergün geçtiğimiz aylarda ilk albümü ‘’Bilinmeyen Saat Uygulaması’’nı yayınladı. 13 aylık bir stüdyo sürecinin ardından bizlerle buluşan bu albümü müzikleri de elbette öyle ama ben en çok sözleri ile sevdim. Çünkü gerçekten kalemi güçlü Cüneyt’in ki söyleşimizde de dile getirmişti, bir kitap yayınlamak istediğinin altını çizmişti. Şimdi bu Çarşamba kendisini Jolly Joker Balans’ta dinlemeye hazırlanıyorum. Konser 21:00’de başlayacak, Biletix’ten ve girişten biletler temin edilebilir.
Konser Notları:
Geçen hafta sendromunda bahsetmiştim, aynen de öyle oldu ve hafta bir hayli hareketli geçti ki. Çarşamba günü Sakman’daydık. Sakman Club benim için her zaman çok özel bir mekandır ve orada hiçbir mekanda hissedemediğim farklı bir sıcaklık vardır, ayrı saklarım. O gün geçen ay sayfalarımızda da konuk ettiğimiz Mehtap Meral’i dinlemeye gittik mekana. ADA Müzik etiketi ile yayınlanan ‘’Aşk’’ albümünün lansmanı sonrası ilk konseriydi. Konserine albümünün ilk şarkısı ‘’Adın Kalmış’’ ile başladı müzisyen ki ben finalde bir kere daha dinlemek istedim, kırmadı, buradan bir kere daha teşekkürlerimi dile getireyim. ‘’Adın Kalmış’’ gerçekten albümün en sevdiğim şarkısı olabilir ama diğerlerine de haksızlık etmek istemiyorum çünkü baştan sona çok özel bir yolculuk ‘’Aşk’’. Albümünden şarkıların yanında sevdiği şarkılara da yer verdi Mehtap ki unutamadığımız tangolardan (Dinle Sevgili’den Mazi Kalbimde Bir Yaradır’a) pop müziğin klasiklerine (Melankoli’den Tükeneceğiz’e) dolu dolu saatler yaşattı bizlere. Her ayın ikinci Çarşamba günü kendisini dinlemeye koşa kola gidiniz lütfen.
Yine albüm ADA Müzik etiketli, yine geçen ay sayfalarımızın konuğu ki yine çok özel bir müzisyen. Çiğdem Erken’den bahsediyorum. Kesinlikle bu yılın en özel albümlerinden birinin imzası sevgili Çiğdem. Bütün bir yaz bu şarkılardan kendimi alamamıştım şimdi onlarla bütün bir güz, kış yola devam edeceğim ne güzel. Evet, ilk konserini bir gün sonra Clinic Live’da gerçekleştirdi. ‘’Laleler’’ ile başlayan yolculuk albümün diğer şarkıları ile devam etti. ‘’Güvercin’’i, ‘’Günlerden Salı’’yı, ‘’Küçük Prens’’i canlı canlı dinlemenin tadı bir başkaydı. Bu şarkıların yanında özel de sürprizler yaptı sahnede ki yepyeni şarkılarını da seslendirdi bizlere, onlarla da ayrı bir büyülendik elbette ve ikinci albümünde yer almasını istediği bu şarkıları ne mutlu ki ilk biz dinledik. Konserden sonra da keyifli de bir sohbet gerçekleştirdik, CD’sini imzaladı bizlere ve sezon boyunca her ay sahnesinin devam edeceği haberini verdi, kuşkusuz ki tekrar tekrar dinleyeceğiz. Bu arada kendisine gitarda eşlik eden Bilal Karaman’ı da atlamak istemiyorum ki çok ayrı bir tat bıraktı konserde hani bu birliktelik burada kalmamalı.
Ve elbette vazgeçilmezim: Birsen Tezer. Bütün bir yaz nasıl özlemişim onu ve şarkılarını ki kendimi o hızla attım Cumartesi dışarıya. Hayal Kahvesi Bistro o gece tıklım tıklım doluydu öyle ki kendime bir köşe zor buldum. Her zamanki sıcaklığında gerçekleşti konser elbette ama bu kez sürprizleri de vardı kendisinin. Örneğin konuk sanatçı olarak bir başka değerli müzisyen Akın Eldes eşlik etti kendisine, çok ayrı bir keyifti birlikte sahnedeki birliktelikleri. Sonra ‘’Balıkesir’’ şarkısının söz yazarı - bestecisi sevgili Zafer Cımbıl’da o gece oradaydı. Bu yolda onlar çok uzun zamandır birliktelerdi ama ilk kez yıllar sonra sahnede yan yana geleceklerdi. ‘’Balıkesir’’i birlikte yorumladılar gecede, sonra Cımbıl’ın ‘’Organic Şarkılar’’ albümünden ‘’Sevdanın Yolları’’nı söylediler peşinden ki bu şarkıya neden diye sormayın dikkat edin :) Ve dinleyicilerden gelen istekleri kırmayarak ‘’Bisikletim’’ isimli şarkısını da söyledi Cımbıl, kendisi Amerika’da yaşıyor ve sonrası ettiğimiz sohbetten anlıyorum ki bir gün buralara yeniden döneceğinin ihtimalini elinde tutuyor. Zaten bu albüm yeniden basılacak gibi de duruyor, bu anlamda görüşmelerin olduğunu da ekleyelim, daha çok dinleyiciye ulaşması adına kesinlikle gerekli, bu gecede Tezer’de bunun altını zaten çiziyor. Özetle doyamıyoruz konsere ve bir sonraki randevumuz 30 Eylül’de Clinic’te, kaçıranları oraya bekliyoruz.
Bir haftanın son günü yani dün yine evde oturmadım ve kendimi sahil yoluna attım. Maltepe sahilinde Ajda Pekkan’ın konseri vardı ve yine burnumun dibine kadar gelmişken gitmemek olmazdı. Ajda Pekkan’ı sahnede dinlemeyeli ne çok olmuş, nasıl özlemişim. Ajda ‘’Yakar Geçerim’’ ile başladığı ve yine onla bitirdiği konseri boyunca neredeyse hiç hız kesmedi, bir de program çok acele bir atmosferde geçti. Öyle ki birkaç şarkı arası dışında neredeyse hiç seyirci ile iletişime geçmedi Ajda, nasılsa halk konseri, söyler geçerim gibi bir şeymiydi bilmiyorum. Son albümündeki birçok şarkıyı dinledik konserinde sonra eski şarkılarından (‘’Uykusuz Her Gece’’, ‘’O Benim Dünyam’’ gibi) oluşan potpori çok güzeldi. TSM eserlerinden oluşan bir potporiye de yer verdi süperstar ki ‘’Zalimin Zulmü’’, ‘’Elveda Meyhaneci’’, ‘’Unut Sevme’’ gibi şarkılar ile dinleyici kendinden daha bir geçti. Konser boyunca beni alıp götüren şarkılardan biri de ‘’Sensiz Yıllarda’’ oldu ki çok ama çok severim bu şarkıyı. Sevgili Ajda, her zaman olduğu gibi bu gece de enerjin bir başka ulaştı bizlere, öyle ki yüreğimizden hiç eksilme.
Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:
Uzun bir sendrom olduğu için bu hafta alternatiflerimi yazmayacaktım ama geçen hafta bahsetmiştim, üç diziden söz edecektim bugün için, en azından haftaya ertelemek istemedim. Yaz başı başladığım ve bu süreçte tamamladığım biri mini olmak üzere iki dizi var ki eğer buluşmamışsanız, yolunuz kesişmemişse çok şey kaçırmışsınız. Öyle ki ‘’Mildred Place’’ ile başlayayım. Bir dönem dizisi ‘’Mildred Place’’, bir kere müthiş bir senaryo ve başarılı bir yönetmenlik var ki Todd Haynes imzasını ‘’Far For Heaven’’, ‘’Velvet Goldmine’’ gibi filmlerden anımsarsınız. Kate Winslet, Guy Pearce bu yılın en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü kazanan Melissa Leo, en son ‘’Flashforward’’da izlemiştim oyunculuğunu Brían F. O'Byrne gibi başrol isimler bile sırf bu yapımı izlemek için bir neden. Winslet özellikle bu dizide harikalar yaratmış. Dizi sabaha karşı gerçekleşen 63.Emmy Ödülleri’ne 21 daldan adaydı ve Winslet sonuçtan memnun ayrılandı.
Bir başka kendimi kaptırdığım ve ikinci sezonunu iple çektiğim dizi ise ‘’The Killing’’. Geçen sezonun kuşkusuz en iyi dizilerinden biri olan yapım 2007 yılında çekilen bir Danimarka dizisinin uyarlaması. ‘’Forbrydelsen’’ı da sırf bu yüzden merak ediyorum mesela. 17 yaşındaki Rosie’nin cinayeti üzerine kurulu dizi. Cinayeti çözmek için dedektif Sarah ve Stephen görevlendiriliyor ve Seattle’ın soğuk, puslu atmosferi içinde oyunculuğundan tutun müziklerine dramdan gerilime bir yolculuğua çıkıyorsunuz. Ortada çözülmesi zor bir cinayet var ve her kahraman adeta suçlu; mesela kesinlikle bir kişiye yoğunlaşamıyorsunuz, ben yoğunlaşamadım, bir kişiye kafayı takıp onun bu işlerden sorumlu olduğu kişi olduğunu düşünemedim, çok iyi aklıyor, çok iyi paklıyor sizi ‘’The Killing’’ ve yapmış olduğu muhteşem finalle ikinci sezonunu iple çektiriyor. Dizi drama dalında en iyi kadın en iyi yardımcı kadın oyuncu olarak adaydı Emmy’de ama bir ödül çıkmadı. Oysa ki yardımcı kadın oyuncu ödülü kesinlikle bu diziye gitmeliydi.
Bu arada ‘’Damages’’ dördüncü sezonu ile yeni kanalında yeniden hayat buldu. İlk üç sezonunu izlemiş ama son bölümlerine doğru kendimi biraz geri çekmeye başlamıştım diziden ki yeniden yakınlaşabilmek için ilk bölümünü seyrettim. Bir kere Gleen Close gibi bir kadın var bu dizide, başlı başına sarılma sebebi ama yok elimde diğer bölümleri mevcut olsa da ne yazık ki devam edemedim. İlk bölümün vermiş olduğu bir sıkıcılık ya da başka bir ruhsal durum yok ama nedense elim gitmiyor devam etmeye. Fakat dizinin çok fazla seveni olduğunu biliyorum, onlara ilaç gibi geldiğini düşünüyorum ve ben önümüzdeki günlerde izleyebilme hakkımı elimde tutuyorum. Aynı durum benim için ‘’Game Of Thrones’’ isimli dizide de mevcut. Hem izlemek istiyorum hem de kaçınıyorum, bu durumun açılımı ne, nasıl tanımlanır bu dizi izleyen seyirci kitlesi içinde :)
Velhasıl güzel bir Pazartesi daha bizlerle, bir ayı yarıladık aşmaya başladık bile, bugün bir de okullar açılıyor, iyi bir eğitim - öğretim yılı olsun herkese; bakalım bu haftadan neler biriktireceğiz, bir hafta sonra nelerden bahsedeceğiz. Güzel bir hafta dileklerimle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder