26 Eylül 2011 Pazartesi

Pazartesi Sendromu




Kitapları, köşe yazıları ve şarkı sözleri ile tanıdık Yasemin Pulat’ı ama geçtiğimiz aylarda bir sürpriz çalışma yayınladı ve ‘’Sana Yazdım’’ bir hayli ilgi de çekti. Sevgili Yasemin yine bir sürpriz yaptı ve yine bir ilke imza attı, yepyeni bir projenin sahibi artık. Bir albüm ile karşımızda değil bu kez, sadece digital platformlarda satışı yapılacak ve tabiri ile ‘’Başına Buyruk Şarkılar’’ olacak bunlar. Bir iddiam olmadan ve iki ay sonra ne söyleyeceğimi bilmeden yola çıkıyorum diyen Pulat belirli aralıklarla çalışmalarını sevenleri ile paylaşacak. ‘’Diyorum’’ bu yolun ilk başlangıcı. Gayet keyifli bir çalışma ki bir o kadar da başarılı klip çekmiş. Böylesi zor bir piyasada Yasemin’in yaptığı birçok kişiye göre normal bir şey değil gibi aslında ama düşününce de bir o kadar mantıklı. Çünkü herhangi bir kaygısı yok, çünkü o istediğini yapıyor ve gereksiz koşturmalar içine girmiyor. Bir sonra bizi nasıl bir şarkı ile buluşturacak merak ettiriyor; takip edelim ve görelim.




Sözlerin bir başka ismi de Zeki Güner. Kendisi akıllarımıza kazınan birçok sözün - bestenin sahibi. Niran Ünsal’dan ‘’Ben Yine Kendimle’’den tutun da Yonca Lodi’den ‘’Emanet’’e, Zeliha Sunal’dan ‘’Kıyamazdın’’a imzasını görüyoruz. Güner’in sözleri ya da besteleri ile karşılaşmaya önümüzdeki günlerde de kuşkusuz devam edeceğiz diye beklerken kendisinin de bir mini çalışma yayınladığı haberini alıyoruz. Bu çalışmasına ‘’Pamuksuz Kumaşlar’’ adını vermiş ki üç versiyon dinliyoruz. ‘’Emanet’’i yeniden yorumluyor ve bir de ‘’Haberin Olsun’’ isimli bir şarkı daha ilave ediyor buraya ve DMC etiketi ile dinleyicisi ile buluşturuyor. ‘’Sözüm sözünüz, gözüm gözünüz olsun, dilerim hayat en hepimizi en fazla bir şarkı kadar yorsun’’ diyor Güner peki öyle olsun.

Başka da bir hareket yok albüm piyasasında. Hande Yener’in albümü haftaya damgasını vururken MFÖ’nün yeni çalışması ertelene ertelene herhalde yılbaşında falan ulaşacak bizlere. Biz en iyisi gelelim haftanın konserlerine.

Geçtiğimiz günlerde ‘’Covert Affairs’’ dizisinin ikinci sezonunun yedinci bölümünde birkaç kare görüntüsünün yanında birkaç karede de sesini duyma şansını bulduk Jehan Barbur’un ki adıma bu heyecan vericiydi. Kendisi kim diye birçok kişinin o gün bu sesin peşine düştüğüne eminim, ben de olsam merak eder ve aynısını yapardım. Velhasıl Barbur’u biz artık daha yakından tanıyoruz, onu seviyoruz, onu dinlemeye büyük bir heyecanla devam ediyoruz. Bu arada geçtiğimiz günlerde dünyaevine giren Barbur’u sayfalarımızdan da tebrik ettikten hemen sonra soluğu 28’inde yani Çarşamba günü Ghetto’da alabiliriz diyoruz. Bildiğim kadarı ile kısa bir aradan sonra İstanbul’da ilk sahnesi kendisinin, koşmalıyız belki de.

Yine kısa bir aradan sonra İstanbul dinleyicileri ile yeniden buluşan Birsen Tezer ile olan ikinci randevumuzun adresi bu kez de Clinic Live. Ayın 30’unda yani Cuma günü yolunu bu mekana düşüren herkesi bir kere daha deli, bir kere daha aşk bir ziyafet bekliyor ki kaçırmayacağınızı düşünüyorum. Bu arada buradan kendisi ile ilgili bazı bilgileri de paylaşmaktan sakınca görmüyorum ki kendisi de konserlerinde altını çiziyor zaten. Evet Birsen Tezer yeni albümünün kayıtlarına çok yakında başlıyor. Birkaç ay içinde dinleyici ile buluşturmayı istediği albümün repertuar çalışmaları da gayet güzel gidiyor. Kendi sözleri ve besteleri yanında yine sürpriz isimlerden şarkılar yer alacak ki heyecanla bekleyelim diyorum, güzel bir kış olacak.

Haftaya bugün sendrom olmayacak çünkü haftaya bugün için sitemizi yayına açacağız bir aksilik olmadıkça ve çok ama çok büyük sürprizlerle sizlerle birlikte olacağız. Aslında site ekibi olarak bizim için yoğun bir hafta olacak zira hepimizin çeşitli sebeplerden dolayı çalışmaları bu hafta içinde netleşecek. Ama eğer ki her şey istediğimiz gibi giderse dolu dolu bir ay ile karşınıza çıkacağız, bu anlamda bakalım bizleri neler bekleyecek. Ama ben dayanamıyorum ve söylemeden geçmek istemiyorum. ‘’Kadrioloji’’ isimli köşemi bir süre önce blog sayfam yüzünden bırakmıştım ama yeniden dönüyorum; bu isimle değil ama yepyeni bir köşe hazırladım sizler için; hazırlanırken deli gibi de eğlendim ki beğeneceğinizi umuyorum. Başta blog sayfamız için hazırlamayı düşünmüştüm ama daha sonra ayda bir daha sağlıklı olacağına kanaat getirdim. Bakalım siz ne düşüneceksiniz? Sürprizlerle dolu bir onuncu yıl ÖZEL sayısı haftaya bugün sizlerle özetinde :)

Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:

Her zaman olduğu gibi dizilerle başlayalım ki malum sezon açıldı, bir bir yeni bölümler başladı. İki diziyi üç yıldır büyük bir keyifle izliyorum ki dördüncü sezonları ile karşılaştım geçen hafta. ‘’Castle’’ finalini çok güzel yapmıştı ki yaz başında ve yeni sezonuna sürprizlerle dolu çıkacağı belliydi. ‘’24’’ dizisinde Sherry Palmer karakteri ile hem sinir olduğum hem de olmadığı bölümlerde kendisini harıl harıl aradığım Penny Johnson’da artık kadrodaydı ki ilk bölümü izleyenler belki onu burada da çok sevmeyecekler ama olsun eminim zamanla yakınlaştıracak bizi kendisine. Yerini aldığı Montgomery’i ayrıca özleyeceğiz, boşluğu dolacak mı bakalım, bekleyeceğiz. Henüz ‘’Castle’’ı izlemeyenleri dolu dolu bir üç sezon bekliyor mesela ve dizi kendisini hiç sıkmadan izlettirmeyi çok iyi biliyor. Beckett’a bayılıyorum ben ki Stana Katic ile daha nice yapımda karşılaşmayı diliyorum.




Ve yeni bir dizi başladı geçtiğimiz günlerde, adı: Ringer. ‘’Buffy The Vampire Slayer’’ın unutulmaz yüzü Sarah Michelle Gellar dizinin en büyük kozu. Her ne kadar yayınlanan bölümleri ile az izlenmiş olsa bile diliyorum yayından kaldırılmaz çünkü izlediğim iki bölümü nereye varacak merak ediyorum. Yıllar sonra yolları kesişen iki kız kardeş var ki bu buluşma sürprizleri de beraberinde getiriyor ve birinin ortadan kaybolması ile diğeri onun yerini alıyor. Aslında dizi ikinci bölümü ile sizi daha bir içine alıyor ama bir pembe dizi havası yok değil dizide, ki bizim dizilerde neler neler var onlarda biraz pembe haller olmasın çok mu :) Dizinin kadrosunda LOST’un yaşlanmayan adamı Richard’ı yani Nestor Carbonell ve Dexter’ın Lila’sı ki aynı zamanda en son ‘’Spartacus: Gods of The Arena’’nın Gaia’sı Jaime Murray’da var.

Bir başka dizi ise ‘’Person Of İnterest’’. J.J.Abrams’ın yapımcılığında bu yıl iki dizi izleyeceğiz ki biri de önümüzdeki günlerde yayınlanacak ‘’Alcatraz’’. ‘’Person Of İnterest’’ biraz garip başladı açıkçası; beklentim böyle bir dizi değildi. Adeta iki canı sıkılan adam kendi yöntemleri ile suçların işlenmeden önüne geçmeye çalışıyor; ilk bölümde çarpıcı sahneler yok değil, heyecan uyandırmadı değil ama bu akış her hafta birbirinin tekrarı olursa dizi iki güçlü oyuncusuna rağmen nereye kadar gidebilir. James Caviezel’in hemen hemen her filmini seyrettim ama bu dizi de daha önceki başarılı performanslarını göremedim. Michael Emerson ise LOST’taki Benjamin karakterinden fırlamış aynen buraya ışınlanmış gibi. Diziye elbette şans vereceğim ama bence yukarda bahsettiğim ‘’Ringer’’ şu an bu diziden daha çok beni etkiledi beni.

‘’Dexter’’, ‘’Desperate Housewives’’ ve ‘’The Mentalist’’ bir sonraki sendroma kaldı :) … 02 Eylül’de ülkemizde de vizyona giren ‘’Bridesmaids - Nedimeler’’ isimli filmi sinemalarda gösterimden kalkmadan izlemenizi tavsiye ederim. Bildiğiniz üzere bu insanların evlilik öncesi bir sürü seremonileri var ki bitmek bilmeyen bir işkence halini alabiliyor. Kahramanlarımızdan Annie’ye de baş nedime olması için çocukluk arkadaşı Lillian’dan teklif geliyor, zaten dünya kadar sorunu üstünde olan Annie bunu kabul ediyor ama üstesinden gelmek kolaya benzemiyor, bir kere karşısında ondan çok daha güçlü bir kadın olan Helen var. Film aslında sadece evlilik ya da bu süreç üzerine kurulu değil, kadınların dünyası neredeyse harfi harfine işlenmiş. Nedime kadrosu bir kere çok eğlenceli. Filmin iki saat sürüyor olması başta korkutuyor olsa da kendinizi kaptırıyorsunuz bu çılgınlara. Filmin benim için bir de sürprizi oldu ki bunun ne olduğunu anlamanız için filmin sonunu beklemeniz gerekiyor :)

Filmde Helen’i oynayan Rose Bryne’ı en son ‘’Damages’’ isimli dizide seyrediyorduk ki ben adıma konuşayım öyle böyle seyretmiyordum, laf sendromumuzda bayılıyordum :) Başka neler yapmış bu kız kariyeri boyunca derken bu filmde karşıma çıktı ki ama güzelliği beni kesmedi hemen bir başka filme daha sürükledi. O da bu yılın komedi filmlerinden biri olan ‘’Get Him To The Greek’’ oldu. Rose burada çok öne çıkmadı ama öncelikle onu belirteyim. Aldous Snow isimli bir rock yıldızının dünyasına bir yolculuk var burada da. Yıllardır konser vermemesini fırsat bilen bir plak şirketi bu durumu değerlendirmek ve kendisini sahnelere yeniden çıkartmak ister ki bu kolay olmayacaktır. Bunun için Aaron görevlendirilecektir ve kendisinin başına gelmedik kalmayacaktır. Film ayrıca Pink’i, Christina Augilera, Kristen Bell (ki az sonra yeniden karşılaşacağız) gibi isimleri de bir iki saniyelik de olsa kadrosuna dahil etmeyi başarmış ama anlaşılan o ki izleyiciyi tam anlamında mutlu etmeyi başaramamış. İzlemekle vakit kaybettiğimi bu renklilik adına düşünmüyorum ama çok fazla kişiye hitap etmediğini de. Yani elinize geçerse düşünebilirsiniz öteki türde peşine düşmeyin. Bu arada Bryne ile acaba başka nerede karşılaşabilirim :)



Kristen Bell’de bir diğer yükselişe geçen yıldızlardan. Ben kendisini ‘’Heroes’’tan tanıdım daha sonra ‘’Burlesque’’ ve ‘’Serious Moonlight’’ isimli filmlerde izledim ve şimdi de ‘’You Again’’de karşılaştım. Bu hafta böyle komedi filmlerinden başladık öyle gidelim ve haftayı bu filmle noktalayalım. ‘’You Again’’ müthiş bir kadroya sahip bir kere Bell’le birlikte Sigourney Weaver, Jamie Lee Curtis, Bety White gibi bir deli kadın ordusuna sahip. Marni ağabeyinin düğünü için evine döner ama onu iyi bir sürpriz beklemiyordur, çünkü evlerine gelin olarak gelecek olan kız lisede kendisine eziyetler çektiren Joanna’dır ki ne tesadüf onun da teyzesi Marni’nin annesi ile lise arkadaşıdır ve durumları farklı değildir. 2010 yapımı filmin IMDb puanı bu başarılı ekibe ve güzel bir filme rağmen bir hayli düşük ama neyseki çok dikkate almıyorum bu durumu. Bu arada bu filmin sonu da ne tesadüf ilk bahsettiğim filmin sonu tadında.

Mutlu bir hafta olsun hepimize :) …

25 Eylül 2011 Pazar

Pazar Pazar - AJDA Coverları



Geçtiğimiz Pazar günü konserini izlediğim Ajda Pekkan ile ilgili notlarımı ‘’Pazartesi Sendromu’’nda anlatmıştım. Dünden bugüne gerçekten hayatımıza çok özel şarkılar katmış ve gerçekten boşuna ''Süperstar'' olmamış. Bunu o gün bir kere daha anladım. Kaldı ki yalnız dinleyiciler olarak bizler değil belli ki birçok müzisyene de aşk olmuş, yol olmuş, su olmuş Ajda. Bu hafta onun şarkılarına getirilen diğer yorumlar konusunda karar veremedim ve biraz coştum, eminim güzel bir gün olacak bu şarkılarla, şimdilik uçtum …









19 Eylül 2011 Pazartesi

Pazartesi Sendromu




Hande Yener’in yeni çalışması ‘’Teşekkürler’’ Poll Production etiketi ile bugün yayınlanacak. Albümdeki tüm şarkıların sözü ve müziği Sinan Akçıl’a ait. ‘’Her biten güzel birlikteliğin ardından yaşatılanlar için “ Teşekkürler” derken bazen de anlamsız aşklardan kaçmak gerektiğinde soluğu “Havaalanında” almak gerekir’’ diyor albümün bülteninde. Anlaşılan o ki ‘’Teşekkürler’’ ve ‘’Havaalanı’’ albümün iki iddialı şarkısı. Yener’in yaz boyunca dinleyicileri ile paylaştığı ve hatta bir de klip çektiği ‘’Bana Anlat’’da bu albümde ki ben bu şarkısını sevmiştim. Yeniden eski çizgisine dönmesine sevinenlerdenim ben Hande’nin; ilk albümlerini bugün bile ayrı bir heyecanla dinliyorum çünkü ve bu albümünde de o eski tadı bulmak istiyorum.

Ayna grubunun bazı şarkıları ile üzerimde sempatisi yok değil; ‘’Ölünce Sevemezsem Seni’’, ‘’Severek Ayrılanlar’’, ‘’Gittiğin Yağmurla Gel’’ gibi damar üstüne damar şarkılarına tutunmamış değilim, büyük ihtimal avaz avaz ayrılıklar içindeydim :) Neyse geçen sene ‘’Asmalımescit’’ albümlerini yayınladılar, arayı çok açmadılar ve geçtiğimiz günlerde ‘’Mavi Şarkılar’’ isimli albümleri geldi. Az önce bahsettiğim şarkıların tadı yok bu albümde, demek ki ben Ayna’yı hareketli şarkıları ile pek sevemiyorum ama yine de açılış şarkısı ‘’Aşıklar Tepesi’’ dile dolanmıyor değil. Sözlerin ve bestelerin biri Raif Denktaş biri anonim olması dışında imzası Erhan Güleryüz. Anonim olan çalışma ‘’Çökertme’’ ki söylemeyen bir Ayna kalmıştı hani :) Altı tane de remix yer alıyor albümde ki o kısım diğer tüm albümlerde olduğu gibi gereksiz.

Haftanın Albüm Kapağı: Bülent Ersoy


Ekim ayının ilk haftası yayınlanacak Bülent Ersoy’un yeni albümü ‘’Aşktan Sabıkalı’’, on yıldır albüm yapmıyordu Ersoy ama her şeye rağmen çok konuşuluyordu, her şeye rağmen çok dinleniyordu. Bir hayli iddialı hazırlandığı bir gerçek albüme, gerek kadrosu gerek kısa tanıtımları ile durum şimdilik bunu gösteriyor. Albümünün açılış şarkısı Tarkan bestesi ki düet yapmış aynı zamanda kendisi; hemen takibinde albüme adını veren Gülşen şarkısı var. Üç şarkı Erhan Güleryüz imzalı olurken diğer yeni çalışmalarda Aşkın Tuna, Selçuk Tekay, Halil Karaduman isimlerine rastlıyoruz. ‘’Dost Bildiklerim’’, ‘’Bir Teselli Ver’’, ‘’Dert Bende’’ gibi unutulmayan şarkıları da yeniden yorumlamış. Bordo Müzik etiketi ile yayınlanacak albüm ve bakalım nasıl bir satış grafiği yakalayacak.

Haftanın Kaprisi:

Sacit Aslan'ın web adresinde okuduğum habere göre Sıla böyle böyle olmazsa sahneye çıkmam falan demiş. Eğer doğruysa çok üzücü gerçekten. Koca koca müzisyenlerimizde tanık olduğum bir şey var ki konserleri öncesi, tamamen sade, tamamen şikayetsiz bir şekilde konser saatini beklemeleri. Elbette istekler olacak olmaz değil ama bu imkanlar ölçüsünde falan olmalıdır hani, o marka viski yoksa başka marka viski de bu işi görebilir ya da alırsın yanına götürürsün. Bana çok garip geliyor böylesi, hani ‘’çıkmam’’ mı dedi ‘’çıkma kardeşim’’ diyemiyor mu birileri diyeceğim e adamların sorumlulukları var. Çok garip gerçekten. Sıla’yı gerek müzikteki çizgisi gerek müzisyen duruşu olarak dünden bugüne hep beğendim, diğer birçok kişiden ayırdım ama bu haber karşısında çok şaşırdım. Umuyorum doğru değildir.

24 Eylül Cumartesi farklı bir etkinlik var; 100’e yakın ülkede ilk kez yapılacak Şiir Festivali “Değişim İçin Yüz Bin Şair”in (100 Thousand Poets For Change) Türkiye ayağı İstanbul ve Mardin’de olacakmış. Festival, Murathan Mungan’dan Lale Müldür’e, Birhan Keskin’den Haydar Ergülen’e Türkiye’nin önde gelen pek çok şairini bir araya getiriyor. Gün boyu Akbank Sanat Merkezi’nde gerçekleşecek etkinliğin gece bir de partisi var. Kumbaracı50’de gerçekleşecek partide Yasemin Mori, Mabel Matiz, Ece Dorsay şarkıları ile renk katacak, Naim Dilmener gece için en özel şarkılarını gelenlerle paylaşacak aynı zamanda da şiirler okunacak. Böyle bir etkinlik - gece için bizden özel bir şey istenmedi, istenmiş olsa seve seve yerine getirirdik ama bir izleyici olarak bu geceyi kaçırmak istemem. Detayları 100binsair.blogspot.com adresinden takip edebilirsiniz. Vakit kalırsa aynı gün gerçekleşecek bir başka konsere daha uğramayı düşünüyorum ki kuruculuğunu ve solistliğini sevgili arkadaşım Burak Canözer’in yaptığı Kuvars grubu konseri bu. 70’ler ve 80’ler pop ve Anadolu rock şarkılarının yorumcusu olan ekip aynı zamanda kendi şarkılarına da yer veriyor konserlerinde. Beyoğlu’nun yeni mekanlarından Radiolive’de gerçekleşecek etkinliğe giriş ücretsiz. Etkinlik Facebook Sayfası.

kadrikarahan.net’in Temmuz 2009 sayısında iki müzisyeni konuk etmiştim. Bu iki konuğum da yurt dışında yaşıyor ve müzik çalışmalarını orada devam ettiriyor. Bir tanesi sevgili Alp Bora. Gerek solo gerek kurucusu olduğu Nim Sofyan grubu ile albüm çalışmalarına devam eden müzisyen Viyana’da müziğimize çalışmaları ile bambaşka bir soluk getiriyor. Ekip önümüzdeki günlerde beş konser için Türkiye’ye gelecek, ilk duran Nardis Jazz, tarih 05 Aralık. Bir diğer müzisyen Esra Dalfidan ise Amsterdam’dan ülkemize gelecek. Çok büyük bir aşkla dinlediğim iki albümü olan Dalfidan ise Ekim ayının 22’sinde grubu Fidan ile Akbank Caz Festivali kapsamında bir konser verecek. Saat 19:00 da başlayacak olan konserin yeri ise Akbank Sanat. Her iki konseri de kaçırmak istemiyorum, biliyorum ki ruhuma iyi gelecek bu nefesler, kesinlikle tavsiye ediyorum.

Haftanın Konseri:

Geçtiğimiz Eylül ayında sitemizde konuk etmiştim kendisini ve bu şarkılarla tanışmış olmaktan dolayı çok mutlu olduğumu da iletmiştim. Cüneyt Ergün geçtiğimiz aylarda ilk albümü ‘’Bilinmeyen Saat Uygulaması’’nı yayınladı. 13 aylık bir stüdyo sürecinin ardından bizlerle buluşan bu albümü müzikleri de elbette öyle ama ben en çok sözleri ile sevdim. Çünkü gerçekten kalemi güçlü Cüneyt’in ki söyleşimizde de dile getirmişti, bir kitap yayınlamak istediğinin altını çizmişti. Şimdi bu Çarşamba kendisini Jolly Joker Balans’ta dinlemeye hazırlanıyorum. Konser 21:00’de başlayacak, Biletix’ten ve girişten biletler temin edilebilir.



Konser Notları:

Geçen hafta sendromunda bahsetmiştim, aynen de öyle oldu ve hafta bir hayli hareketli geçti ki. Çarşamba günü Sakman’daydık. Sakman Club benim için her zaman çok özel bir mekandır ve orada hiçbir mekanda hissedemediğim farklı bir sıcaklık vardır, ayrı saklarım. O gün geçen ay sayfalarımızda da konuk ettiğimiz Mehtap Meral’i dinlemeye gittik mekana. ADA Müzik etiketi ile yayınlanan ‘’Aşk’’ albümünün lansmanı sonrası ilk konseriydi. Konserine albümünün ilk şarkısı ‘’Adın Kalmış’’ ile başladı müzisyen ki ben finalde bir kere daha dinlemek istedim, kırmadı, buradan bir kere daha teşekkürlerimi dile getireyim. ‘’Adın Kalmış’’ gerçekten albümün en sevdiğim şarkısı olabilir ama diğerlerine de haksızlık etmek istemiyorum çünkü baştan sona çok özel bir yolculuk ‘’Aşk’’. Albümünden şarkıların yanında sevdiği şarkılara da yer verdi Mehtap ki unutamadığımız tangolardan (Dinle Sevgili’den Mazi Kalbimde Bir Yaradır’a) pop müziğin klasiklerine (Melankoli’den Tükeneceğiz’e) dolu dolu saatler yaşattı bizlere. Her ayın ikinci Çarşamba günü kendisini dinlemeye koşa kola gidiniz lütfen.


Yine albüm ADA Müzik etiketli, yine geçen ay sayfalarımızın konuğu ki yine çok özel bir müzisyen. Çiğdem Erken’den bahsediyorum. Kesinlikle bu yılın en özel albümlerinden birinin imzası sevgili Çiğdem. Bütün bir yaz bu şarkılardan kendimi alamamıştım şimdi onlarla bütün bir güz, kış yola devam edeceğim ne güzel. Evet, ilk konserini bir gün sonra Clinic Live’da gerçekleştirdi. ‘’Laleler’’ ile başlayan yolculuk albümün diğer şarkıları ile devam etti. ‘’Güvercin’’i, ‘’Günlerden Salı’’yı, ‘’Küçük Prens’’i canlı canlı dinlemenin tadı bir başkaydı. Bu şarkıların yanında özel de sürprizler yaptı sahnede ki yepyeni şarkılarını da seslendirdi bizlere, onlarla da ayrı bir büyülendik elbette ve ikinci albümünde yer almasını istediği bu şarkıları ne mutlu ki ilk biz dinledik. Konserden sonra da keyifli de bir sohbet gerçekleştirdik, CD’sini imzaladı bizlere ve sezon boyunca her ay sahnesinin devam edeceği haberini verdi, kuşkusuz ki tekrar tekrar dinleyeceğiz. Bu arada kendisine gitarda eşlik eden Bilal Karaman’ı da atlamak istemiyorum ki çok ayrı bir tat bıraktı konserde hani bu birliktelik burada kalmamalı.



Ve elbette vazgeçilmezim: Birsen Tezer. Bütün bir yaz nasıl özlemişim onu ve şarkılarını ki kendimi o hızla attım Cumartesi dışarıya. Hayal Kahvesi Bistro o gece tıklım tıklım doluydu öyle ki kendime bir köşe zor buldum. Her zamanki sıcaklığında gerçekleşti konser elbette ama bu kez sürprizleri de vardı kendisinin. Örneğin konuk sanatçı olarak bir başka değerli müzisyen Akın Eldes eşlik etti kendisine, çok ayrı bir keyifti birlikte sahnedeki birliktelikleri. Sonra ‘’Balıkesir’’ şarkısının söz yazarı - bestecisi sevgili Zafer Cımbıl’da o gece oradaydı. Bu yolda onlar çok uzun zamandır birliktelerdi ama ilk kez yıllar sonra sahnede yan yana geleceklerdi. ‘’Balıkesir’’i birlikte yorumladılar gecede, sonra Cımbıl’ın ‘’Organic Şarkılar’’ albümünden ‘’Sevdanın Yolları’’nı söylediler peşinden ki bu şarkıya neden diye sormayın dikkat edin :) Ve dinleyicilerden gelen istekleri kırmayarak ‘’Bisikletim’’ isimli şarkısını da söyledi Cımbıl, kendisi Amerika’da yaşıyor ve sonrası ettiğimiz sohbetten anlıyorum ki bir gün buralara yeniden döneceğinin ihtimalini elinde tutuyor. Zaten bu albüm yeniden basılacak gibi de duruyor, bu anlamda görüşmelerin olduğunu da ekleyelim, daha çok dinleyiciye ulaşması adına kesinlikle gerekli, bu gecede Tezer’de bunun altını zaten çiziyor. Özetle doyamıyoruz konsere ve bir sonraki randevumuz 30 Eylül’de Clinic’te, kaçıranları oraya bekliyoruz.


Bir haftanın son günü yani dün yine evde oturmadım ve kendimi sahil yoluna attım. Maltepe sahilinde Ajda Pekkan’ın konseri vardı ve yine burnumun dibine kadar gelmişken gitmemek olmazdı. Ajda Pekkan’ı sahnede dinlemeyeli ne çok olmuş, nasıl özlemişim. Ajda ‘’Yakar Geçerim’’ ile başladığı ve yine onla bitirdiği konseri boyunca neredeyse hiç hız kesmedi, bir de program çok acele bir atmosferde geçti. Öyle ki birkaç şarkı arası dışında neredeyse hiç seyirci ile iletişime geçmedi Ajda, nasılsa halk konseri, söyler geçerim gibi bir şeymiydi bilmiyorum. Son albümündeki birçok şarkıyı dinledik konserinde sonra eski şarkılarından (‘’Uykusuz Her Gece’’, ‘’O Benim Dünyam’’ gibi) oluşan potpori çok güzeldi. TSM eserlerinden oluşan bir potporiye de yer verdi süperstar ki ‘’Zalimin Zulmü’’, ‘’Elveda Meyhaneci’’, ‘’Unut Sevme’’ gibi şarkılar ile dinleyici kendinden daha bir geçti. Konser boyunca beni alıp götüren şarkılardan biri de ‘’Sensiz Yıllarda’’ oldu ki çok ama çok severim bu şarkıyı. Sevgili Ajda, her zaman olduğu gibi bu gece de enerjin bir başka ulaştı bizlere, öyle ki yüreğimizden hiç eksilme.

Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:

Uzun bir sendrom olduğu için bu hafta alternatiflerimi yazmayacaktım ama geçen hafta bahsetmiştim, üç diziden söz edecektim bugün için, en azından haftaya ertelemek istemedim. Yaz başı başladığım ve bu süreçte tamamladığım biri mini olmak üzere iki dizi var ki eğer buluşmamışsanız, yolunuz kesişmemişse çok şey kaçırmışsınız. Öyle ki ‘’Mildred Place’’ ile başlayayım. Bir dönem dizisi ‘’Mildred Place’’, bir kere müthiş bir senaryo ve başarılı bir yönetmenlik var ki Todd Haynes imzasını ‘’Far For Heaven’’, ‘’Velvet Goldmine’’ gibi filmlerden anımsarsınız. Kate Winslet, Guy Pearce bu yılın en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü kazanan Melissa Leo, en son ‘’Flashforward’’da izlemiştim oyunculuğunu Brían F. O'Byrne gibi başrol isimler bile sırf bu yapımı izlemek için bir neden. Winslet özellikle bu dizide harikalar yaratmış. Dizi sabaha karşı gerçekleşen 63.Emmy Ödülleri’ne 21 daldan adaydı ve Winslet sonuçtan memnun ayrılandı.

Bir başka kendimi kaptırdığım ve ikinci sezonunu iple çektiğim dizi ise ‘’The Killing’’. Geçen sezonun kuşkusuz en iyi dizilerinden biri olan yapım 2007 yılında çekilen bir Danimarka dizisinin uyarlaması. ‘’Forbrydelsen’’ı da sırf bu yüzden merak ediyorum mesela. 17 yaşındaki Rosie’nin cinayeti üzerine kurulu dizi. Cinayeti çözmek için dedektif Sarah ve Stephen görevlendiriliyor ve Seattle’ın soğuk, puslu atmosferi içinde oyunculuğundan tutun müziklerine dramdan gerilime bir yolculuğua çıkıyorsunuz. Ortada çözülmesi zor bir cinayet var ve her kahraman adeta suçlu; mesela kesinlikle bir kişiye yoğunlaşamıyorsunuz, ben yoğunlaşamadım, bir kişiye kafayı takıp onun bu işlerden sorumlu olduğu kişi olduğunu düşünemedim, çok iyi aklıyor, çok iyi paklıyor sizi ‘’The Killing’’ ve yapmış olduğu muhteşem finalle ikinci sezonunu iple çektiriyor. Dizi drama dalında en iyi kadın en iyi yardımcı kadın oyuncu olarak adaydı Emmy’de ama bir ödül çıkmadı. Oysa ki yardımcı kadın oyuncu ödülü kesinlikle bu diziye gitmeliydi.


Bu arada ‘’Damages’’ dördüncü sezonu ile yeni kanalında yeniden hayat buldu. İlk üç sezonunu izlemiş ama son bölümlerine doğru kendimi biraz geri çekmeye başlamıştım diziden ki yeniden yakınlaşabilmek için ilk bölümünü seyrettim. Bir kere Gleen Close gibi bir kadın var bu dizide, başlı başına sarılma sebebi ama yok elimde diğer bölümleri mevcut olsa da ne yazık ki devam edemedim. İlk bölümün vermiş olduğu bir sıkıcılık ya da başka bir ruhsal durum yok ama nedense elim gitmiyor devam etmeye. Fakat dizinin çok fazla seveni olduğunu biliyorum, onlara ilaç gibi geldiğini düşünüyorum ve ben önümüzdeki günlerde izleyebilme hakkımı elimde tutuyorum. Aynı durum benim için ‘’Game Of Thrones’’ isimli dizide de mevcut. Hem izlemek istiyorum hem de kaçınıyorum, bu durumun açılımı ne, nasıl tanımlanır bu dizi izleyen seyirci kitlesi içinde :)

Velhasıl güzel bir Pazartesi daha bizlerle, bir ayı yarıladık aşmaya başladık bile, bugün bir de okullar açılıyor, iyi bir eğitim - öğretim yılı olsun herkese; bakalım bu haftadan neler biriktireceğiz, bir hafta sonra nelerden bahsedeceğiz. Güzel bir hafta dileklerimle.

18 Eylül 2011 Pazar

Pazar Pazar - Eylül Şarkıları

Ve Pazar seçkimiz de bu hafta sizlerle kaldığı yerden buluşmaya devam ediyor. Daha önce takip edemeyenler için anımsatalım biraz köşemizi; her hafta farklı bir konsept adı altında sizlerle bir şarkı seçkisi paylaşıyorum burada. İlginizi çeker mi bilemem artık ama arşivinize dahil etmeniz için acele etmeniz de gerekiyor. Bu haftanın seçkisi ''Eylül'' hani içinde bulunduğumuz ay ki tahmin ederseniz şarkıları biraz hüzünlü, güz tadında hani, güneşi bir yana bırakın ve bu şarkılarla günü yudumlayın derim ben ama bilemem elbette karar sizin, ilgilenmeyebilirsiniz de :) ...


Eylül Şarkıları


16 Eylül 2011 Cuma

Gülben Bi Gün



Gülben Ergen’in yeni albümü ‘’Hayat Bi Gün’’ geçtiğimiz günlerde Seyhan Müzik etiketi ile yayınlandı.

Ergen, dünden bugüne yapmış olduğu albümleri ile aslında birçoğumuza samimi geldi diye düşünüyorum. Belki bunu her yerde bağırmadık ya da her gittiğimiz yere şarkılarını taşımadık ama bir şekilde uzak kalmadık kendisinden diye de bir cümle kuracak olursam katılacaksınız belki de. Başa dönmemiz gerekirse ilk albümü ‘’Merhaba’’ 96 yılında yayınlandı ama her çıkanı alan bir 90’lar delisi olarak kendinden haberdar etmedi beni o dönem bu çalışma. Bir şekilde yola çıkan Gülben üç yıl sonra ikinci albümü ‘’Kör Aşık’’ı yayınladı. Sezen Aksu, Şehrazat gibi isimlerin de sözlerini - bestelerini dahil ettiği bu albüm ‘’Kanıma Dokunuyor’’ ve ‘’Kurşuni’’ isimli iki şarkının hatırına dahil olmuştu dünyama. Bu iki şarkısını bugün bile ayrı severim, dinlerim.

Üçüncü albümü ‘’Sade ve Sadece’’ye gelince burada söylenecek daha çok şey olacak, daha çok şarkı diyelim ya da. Aksu ve Şehrazat faktörü burada da devam edecekti ki ‘’Elveda’’, ‘’Arka Sokaklar’’, ‘’Abayı Yaktım’’, ‘’Sandık Lekesi’’ gibi şarkılarla dinleyici kitlesi daha da bir genişlemiş olacaktı Ergen’in. Bunu bu albümüne göre biraz daha renksiz ama yine arka plana atılmayacak bir albüm ‘’Uçacaksın’’ izleyecekti daha sonrasında. Bu albümden de Yıldız Tilbe bestesi ‘’Kandıramazsın Beni’’ tek başına ya da başlı başına albümü alıp götürecekti, sözleri dilimize yerleşmekte gecikmeyecekti. Adını taşıyacak beşinci albüm (‘’Yani’’, ‘’Mış Gibi’’, ‘’Yalnızlık’’ en iyilerdi), sonrasında gelecek olan ‘’Aşk Hiç Bitmez’’ (Deniz Seki bestesi ‘’Ya Ölümsün Ya Düğün’’ sürpriz şarkılardandı) ve ‘’Uzun Yol Şarkıları’’ ile de bu yolculuk devam edecekti. ‘’Uzun Yol Şarkıları’’ndaki ‘’Giden Günlerim Oldu’’ bir noktadan sonra fena baymış olsa da uzun süre etkisini üzerimizde gösterecekti. Gülben müzik yolculuğunda zaman zaman fazla da cesur davrandı. Öyle ki bu albümü için Bülent Ortaçgil ve Mazhar Alanson’dan beste alması büyük bir başarı olmaktan öte başka da bir şey olmalıydı. Başka albümlerde adları neredeyse nadir olarak karşılaştığımız müzik dünyasının bu iki önemli ismi bu albümün en büyük kozuydu elbette ama yorum kimsenin sanki biraz da haklı olarak umrunda olmadı, nasıl ya da niçin olduğunu konuşmayı tercih ettik üstüne.

Velhasıl bir gün bir best of yaparsa Ergen sırf bu bahsettiğim şarkılar yan yana gelirse baştan sona keyifli bir CD ile karşılaşacağımız kesin ama bu da çok gerekli bir durum değil hani. Son albümünün öncesi Mustafa Sandal ile birlikte bir düet yaptı Ergen, adı ‘’Şıkır Şıkır’’ olan şarkı single olarak dinleyicisi ile buluştu, klibi çekildi ama çok fazla beklediğimiz bir şey değildi sanki bu birliktelik, ama bir şekilde ortada ‘’benim üzerime söz yaz’’ diyen harika bir şarkı vardı hani ve kendilerine nasip olmuştu. Her iki isim de bir süredir ortalarda yoktu, sevenlerini memnun etti ama çok öteye geçmedi. Single sürecinde dinlemediğim bu şarkı albüme de dahil edildi ki hemen ardından bazı gerginlikler yansıdı piyasaya, bu kısım hiç umrumda olmadı.

Gelelim diğer şarkılarına. Albümde bu kez Aksu, Şehrazat, Tilbe gibi isimlerden şarkılar yok. Serdar Ortaç’tan ilk kez bir beste var ama. Albümün açılış şarkısı ‘’Yarı Çıplak’’ beni çok kendine bağlamasa da gözlemlerime göre şarkı dolanmış birçok kişinin diline. Albümün bir diğer önemli ismi ise son yılların ses getiren başarılı müzisyenlerinden Eflatun. O. Kaan Özdemir ismi ile üç tane bestesi var kendisinin ki üçü de gerçekten keyifli şarkılar. Özellikle ‘’Masal Olalım’’ içlerinden favorim. Fettah Can imzalı ‘’Dünyaları Versem’’ iyi bir şarkı olmasına rağmen doğru bir isimle buluşmuş bir şarkı değil gibi gelirken Ersoy Üner imzalı ‘’Tesadüf’’ ise bir o kadar tersine bu albümün en doğru şarkısı adeta. Özetinde ikisi versiyon on şarkılık bu çalışma yeni çıkmış olmasına rağmen iyi de bir satış grafiği yakalamış. Gülben Ergen’e hayat sürekli sürprizler yapıyor o da bize bunu albüm albüm - şarkı şarkı taşımaya devam ediyor. Bir sonraki buluşmada bakalım bizi neler bekleyecek, o güne kadar hayat tam da bugün.


Hayat Bi Gün / Seyhan Müzik



13 Eylül 2011 Salı

Bir Eylül Akşamı Senfonisi



Güne güz ya da güne güzel uyanmanın hoş bir tadı var, bunu özlemişim uzun bir yazdan sonra. Böyle uyandım bir Cumartesi, balkonumda kahvaltımı edip gazetelerimi okuduktan sonra dışarı çıkmak için akşamı beklemek yerine erkenden düşüverdim yollara. Biraz terleten, biraz üşüten bir Cumartesi bir de de; havanın kararsızlığı kararında Kuruçeşme’de aldım soluğu. Bülent Ortaçgil Senfonik konserini uzun bir süredir heyecanla bekliyordum ve artık saatler kalmıştı.





Kuruçeşme Arena’ya vardığımda sahnede prova alıyordu usta. Usulca kulise geçtikten sonra Birsen Tezer ile keyifli bir sohbete başladık, bütün bir yaz görüşememiştik ki birkaç cümlede her şey nasıl özetlenebilirdi? Derken kendisi de prova için kısa bir süreliğine ayrılınca orada eski bir dostumu görmüş kadar heyecanlandığım birine rastladım. 90’larda iki albüm yayınlayan, bir dönemin benim için özel müzisyenlerinden Grup Çağrı’nın Tevfik’i oradaydı ve ben tanışmak - sohbet etmek için gecikmedim. O güzelim albümlerinizi CD olarak yeniden dinlemek için neler vermezdim dedim de ‘’keşke’’ dedi müzisyen. Özellikle ilk albümlerinden çok memnun olduklarını ve kendisinde dahi bir tane kaldığını iletti beraberinde; ‘’yeniden bastırmayı düşünür müsünüz’’ soruma ise neden olmasın dedi, buradan da hani müzik şirketlerine duyurulur. Neleri neleri basıyorsunuz tekrar tekrar, bu iş bu kadar zor olmamalı sizin için değil mi? Gecenin bir diğer konuk sanatçısı Erkan Oğur ile tanışmak için ekibin sahneye çıkmasını ve kulisin boşalmasını, etrafının rahatlamasını bekledim. Çünkü gerçekten heyecanlıydım ki yanımda her albümü özeldir ama benim için ‘’Bir Ömürlük Misafir’’ on kat özeldir, onu da imzalatmak istiyordum; başardım. Erkan Oğur ile tanışmak benim için bu özel konserin en unutulmayacak anlarındandır.



Derken önce yaylılar daha sonra müzisyen dostları ve sonrasında Ortaçgil sahnedeydi artık. Konser repertuarını kuliste görmüş olmama rağmen büyü bozulmasın diye bakmamıştım ama hangi şarkısını okursa okusun bilecektim ki ayrı yudumlayacaktım. Açılışı ‘’Niçin’’ ile yapan Ortaçgil ardından ‘’Denize Doğru’’ isimli şarkılarını yorumlayarak başlamıştı konsere, ‘’Benimle Oynar mısın’’, ‘’Olmalı mı Olmamalı mı’’ gibi hit şarkılarını da hemen peşine ekleyivermişti. ‘’Hiç Canım Yanmaz’’ son albümü ‘’Sen’’in açılış şarkısıydı ki onunla devam etmişti ve peşinden bir de ‘’Acıtır’’ı eklemişti. ‘’Rastlantı’’ ve ‘’Bir Tek Sen’’i takip eden ‘’Değirmenler’’ ile hüzün öylesine devam etmişti ki ama ardından gelecek şarkılarla kısa bir süre de olsa dağılacaktı bu etki. Fikret Kızılok’a selam göndererek seslendirdiği ‘’Uyusun da Büyüsün’’ü ‘’Normal’’ ve ‘’Yonca’’ izleyecekti sonrasında. ‘’Yonca’’yı söylerken biraz da havanın serinliğinden olsa gerek bir yerinde hapşırığını tutamadı Ortaçgil ki tüm salon adeta ona ‘’çok yaşa’’ dercesine uzun alkışlarla uğurladı onu ikinci sahnesine kadar.

Konserde güzel dostlar ile de karşılaştım. Güzel bir çift ve biricik kızları ile Yavuz - Elhan Tok, Enis, Tuba, Hande, Birsen Tezer’in orkestrasından sevgili Tunç ve eşi ile gerek konserinde başında, gerek bu verilen arada gerek de konser sonunda minik sohbetler yapabilme imkanı bulduk. Ada Müzik ekibi de tam kadro oradaydı her Ortaçgil konserinde olduğu gibi. Bu ara esnasında oyuncu Cansel Elçin’i ve müzisyen Janet - Jak Esim’i de ve benim için onunla karşılaşmak çok özel oldu Zafer Cımbıl’ı da görebildim. Birsen Tezer’in ‘’Balıkesir’’ isimli şahane şarkısının söz yazarı ve bestecisi Cımbıl’ın nefis de bir albümü var. İkincisinin de hazır olduğunu söyledi sevgili abim ki bu güzel bir haberdi ama tek bir noktada hemfikir olduk. Bu ilk albüm yeniden basılmalıydı ve daha çok kişiye ulaşmalıydı. Amerika’da yaşayan Cımbıl bir ay daha ülkemizde, keşke bir de onu dinlesek şöyle sahnede.



İkinci yarı ‘’Gece Yalanları’’ ile başladı ve son albümünün en güzel şarkılarından biri ile devam etti: ‘’Sen Sorumlusun’’. Bu albümden tüm şarkıları dinleyecektik canlı canlı ne güzel ki bu çalışmayı ‘’Adalar’’, ‘’Ayrıntılar’’ izleyecekti. Derken konuk sanatçıların sırası gelmişti ve sahneye Erkan Oğur’u davet etmesi ile bir alkış fırtınası kopmuştu adeta. ‘’Pencere Önü Çiçeği’’ ile başlayan bu birlikteliği ‘’Bu Su Hiç Durmaz’’ ve ‘’Sensiz Olmaz’’ izledi. Konserin yavaş yavaş sonlarına gelinirken ikinci konuk, son yılların en başarılı müzisyenlerinden ve benim için çok özel dostlardan biri olan Birsen Tezer’in de sahneye gelmesi ile coşku tamamen yükseldi artıki. Son albümünde ‘’İstediğini Yap’’ isimli şarkısında vokal yapmıştı Tezer ki sıradaki şarkı tam da oydu. Derken ikilinin unutulmaz düeti ‘’Kimseye Anlatmadım’’a sıra gelmişti ve bu şarkıyı sanatçının kırkıncı yıl özel gecesinden sonra canlı canlı yeniden dinleme şansını bulmuştuk ne güzel. Tezer’i benim şarkılarımı en iyi yorumlayan sanatçılardan biri diye yorumlayan Ortaçgil kesinlikle haksız değildi ve sırada gelen şarkı da adeta bu durumu onaylar gibiydi: Çığlık Çığlığa. Evet, gerçekten çok özel bir manzara, o an yanımda olan ve konuştuğum herkes bunu söylüyordu o an; muhteşem bir ekip var orada, bu tabloya şahit olduğumuz için gerçekten çok şanslıyız. Ortaçgil, Oğur, Tezer, Birol ve Gürol Ağırbaş, Baki Duyarlar, Cem Aksel, ekibe yeni katılan Barlas ve 26 kişilik yaylı ekibi. Üstüne bir ‘’Beni Kategorize Etme’’ ve ‘’Şık Latife’’de yorumlandı ama seyirci daha sona hazır değildi. Alkışlarla yeniden sahneye davet edilen Ortaçgil ‘’Telefon’’ isimli şarkısından sonra ‘’Eylül Akşamı’’ çığlıklarına karşı koyamadı hani. Herkes bir yerlere gitti bu şarkı ile adına dağılmak deyin, adına kaybolmak deyin, adına olmamak deyin.

Ve konser bittikten sonra son sohbetlerimizi yaptık ve evlerimize doğru yol almaya başladık. Az ötemizde olan mekanların renkli, parlak, şıkır şıkır yanlarını ve kalabalığını geçmemiz kolay olmadı. Ama bu pek de umrumuzda olmadı. O kadar mutlu dönüyorduk ki evlerimize, bu büyünün bitmesini istemiyor gibi adeta bekleyebilirdik daha, hiç acelemiz yoktu.





Bülent Ortaçgil & Erkan Oğur & Birsen Tezer - Çığlık Çığlığa

12 Eylül 2011 Pazartesi

Pazartesi Sendromu





Bir dünya albümü var bir de ‘’Dünya’’ albümü var ki bana göre sonradan yayınladığı Türkçe diğer hiçbir albümü onun yanına yaklaşamadı. Belki ‘’Dünya’’ çok fazla güzeldi belki diğerleri biraz eksikti. Ama ne olursa olsun Yaşar ile olan düeti ‘’Seni Severdim’’ onu Türkiye’ye tanıtmaya yetti. Yulduz Usmanova’nın elimdeki arşivinden büyük bir mutluluk duyuyorum. Evet bunların birçoğu orijinal versiyonları değil, kendi toplamalarım internet üzerinden falan ama olsun. Onun adının geçtiği her yerde heyecanlanmamın en büyük nedeni bunlar ama elbette yeni albümlerde de bu duygu tavan yapıyor. ‘’Bir Şans Daha’’ ismini verdiği çalışması biri versiyon 11 şarkıdan oluşuyor. Şarkılar Murat Güneş tarafından Türkçeye adapte edilmiş, düzenlemeler ise bir hayli sağlıklı ki Erhan Bayrak, Febyo Taşel, Asker İbrahimov imzalı. Albümün en büyük sürprizi Serdar Ortaç ile olan düeti ki ez az ‘’Seni Severdim’’ kadar ses getirecek tartışmasız. Çınar Müzik etiketi ile yayınlanan albüm Usmanova hayranları dışında da beğenilir diye umuyorum ve sanatçının bu ay içinde Türkiye’de solo olarak vereceği ilk konserine gidelim diyorum. 25 Eylül tarihinde Turkcell Kuruçeşme Arena’da dokuz dilde şarkı söyleyecek sanatçı ve kendisine eşlik edecek dostları olacak sürpriz yanından; geç kalınmış bir konser ama her işte vardır bir hayır.



Doğrusu bu kadar zamandır nerede, ne yapıyor diye sormadık Servet Kocakaya’yı ama bildik ki bir gün gelecek ve sevenlerini mutlu edecek. İşte o gün hem de dolu dolu bir şekilde çıktı geldi müzisyen. Beşinci albümü ‘’İki Dil Bir Heves’’ geçtiğimiz günlerde GAM Müzik etiketi ile yayınlandı. Adı üstünde iki dilde şarkılar söylüyor Kocakaya ve bu iki CD halinde 13 şarkı ile bizlere ulaşıyor. Türkçe - Kürtçe şarkılardan oluşan bu albümü büyük bir heyecanla dinledim. Daha önceki albümlerine sahiptim kendisinin ki bugün bile dinlediğimde aynı hazzı aldığım birçok şarkısı mevcut. O günlerin ve o şarkıların hatırına biraz, biraz da yıllar sonra nasıl bir çalışma bu diyerek çıktığım yolda Kocakaya’nın dünyasının bizzat içinde olmayı başardım. ‘’ Oğlum Semih'i, ülkemizde bir arada gülümseyebilen halkların masallarıyla ve onların kucağındaki insani şefkatle büyütmek istiyorum. Benim asıl hevesim bu!” diyor Kocakaya ve yarınlara bir yerde bir mektup yazıyor sözü ile sazı ile. Yanlış hatırlamıyorsam Ahmet Kaya albümleri dışında Simge’den sonra GAM Müzik etiketi ile yayınlanan ikinci bir isim Kocakaya. Belki Gülten Kaya / GAM Production’un da bir müjdesidir bu. Bu çizgide, bu güzellikte nice albüm daha karşılar bizi. Kocakaya konserleri bu ay yurt dışında devam edecek ve 23 - 25 Eylül tarihleri arasında Linz, Viyana ve İnnsbruck’ta olacak kendisi. Oralardaki sevenlerine de duyurmuş olalım.

Haftanın Albüm Kapağı: Tuğba Ekinci - 100 Derece





Yorumsuz :) …

Haftanın Albüm Kapağı II: Hülya Avşar - Geçmiş Olsun


Hakikaten geçmiş olsun :) …

Haftanın Şarkı Sözleri:

Melis Filiz - Free Takılıcam

Ayrılık acısına hakim olucam, kalbimin haklarını korumaya alıcam, free takılıcam free takılıcam :)

Gözde Özceylan - Paspas Ederim

Giderim yoluma, çeker giderim, sanma ihaneti örtbas ederim, bir daha kapıma koşar gelirsen, kapımın önünde paspas ederim :)

Aman beyler dikkat :) …


Haftanın Albümü: Mehmet Eti - Sınav (ADA Müzik)

M
ehmet Eti çocukluğundan beri müzik dünyasının içinde, yıllar süren eğitim ve sonrası sahne deneyimini şimdi bir albümle devam ettiriyor. Albümün adı ‘’Sınav’’. Kendisi ile bir söyleşi gerçekleştirdim ki albümünün ilk söyleşisi oldu, dilerim uğur getiririz, önümüzdeki günlerde sitemizde okuyabilirsiniz. Sekiz şarkıdan oluşan büyük bir şarkı tanımlaması yaptı albümü için Eti ve ekledi: Sınavın sonucunu ben de merak ediyorum. Ada Müzik etiketi ile geçtiğimiz günlerde yayınlanan albüm ile ilgili özel bir heyecan içinde müzisyen, sonucu kuşkusuz ki kimseyi üzmeyecek; ortada güzel, samimi bir çizgi var çünkü bu onu ve istediklerini yarınlara taşımakta gecikmeyecek. Eti bu ay iki de konser verecek; 11 Eylül’de Manavgat’ta, 23 Eylül’de Ankara’da Ankirock Festivali çerçevesinde ki İstanbul konserlerini de bekliyorum bu şarkıları canlı canlı dinlemek için. Söyleşiden bir detay daha ekleyelim ve bu albümün hikayesini sinema filmi olarak çekmek istediğini, senaryosuna başladığını, bunun kendisini çok heyecanlandırdığını ki bu yüzden de belki uzun bir süreç olacağını da ekledi Eti, bekleyelim.

Yaz boyunca bir kere başlamış ve sonra da merak etmiş, devam etmiş bulundum. Star TV ekranlarında yayınlanan Star Akademi geçtiğimiz hafta ekranlara apar topar veda etti. Ne zamandır uzaktım bu tarz yarışmalardan ama başta Ajda Pekkan, Sertab Erener jüri ekibinde olunca ilgimi çekmedi değil hani. Yarışmayı da her hafta izlemeye çalıştım ama büyük bir şaşkınlık içinde. Çünkü daha en başından kendime bir favori yakalayamamıştım ve her hafta çok kötü performanslara yapılan büyük büyük övgülerle karşılaşmıştım. Tam kanım ısındı derken Elif isimli yarışmacının elenmesine tanık oldum ki hemen ertesi hafta da yarışma pat diye bir final yaptı, uzun uzun süren saatler sonrası da yeni bir popstar kazandı vatanımız milletimiz. Yarışmacıların samimiyetine hiçbir itirazım yok kaldı ki onları başta Atilla Özdemiroğlu olmak üzere önemli de bir ekip hazırladı sahneye ama yetti mi yetmedi. Bir kere şu şarkıyı söyleyeceksin, bu kıyafeti giyeceksin, bu dansı edeceksin gibi dayatmalar çok yanlıştı, jüri sık sık bunu dile getirse de dinleyen olmadı. Sonra bu tarz yarışmaların fiks şarkıları, adam örneğin Tarkan, örneğin Serdar Ortaç okumak istemiyorum diyor önüne sunulan Tarkan şarkıları. Böyle ne yazık ki star olunmuyor işte, bunun zamanında örneklerini gördük, böyle kimse bir yere varamadı işte. Netice de ne yapılırsa yapılsın amaca ulaşılamıyor o yüzden hiç böyle masraflara kalkışılmasın. Yarışmanın son bölümünde finale kalan üç isme baktığımda bunun örneği çok açıktı, yarışmanın tüm bölümlerine neden baktım, çok acıklı işte :)

Uzun bir yaz oldu ki güzel güzel de konserler gerçekleşti ama nedense biraz hareketsiz geldi bana bir şeyler, eski tadı ya da coşkusu var mıydı katıldıklarınızın, biraz ölü bir sezon muydu ne? Velhasıl dolu dolu bir güz olacağının ilk sinyalleri bu hafta veriliyor müzik dünyasında. Adeta şaka gibi ama son ayların - yılların en sevdiğim isimleri bu hafta İstanbul sezonlarını açıyor. Çarşamba günü ikiye bölünüyorum zira Sakman’da Mehtap Meral, Hayal Kahvesi’nde Mabel Matiz sahne alıyor. Her ikisini de canlı olarak lansman konserlerinde izlemiştim, zaten albümleri başucum olmuştu yaz başında ki aynı hazzı aldım programlarında. Bir gün sonra ise yani Perşembe günü Clinic Live Music Club’de Çiğdem Erken sahne alacak. Erken’in sahnesini iple çekiyorum ve bu yepyeni mekanı da ayrıca görmek için sabırsızlanıyorum, çünkü diğer programları da bir hayli çekici görünüyor. Cumartesi günü ise Hayal Bistro’da Birsen Tezer konserinde soluğu alacak oluyorum. Tezer yaz sezonunda Bodrum’da sahne alırken burada onu çok özledik bizler. Sezonun ilk konseri bu ama kuşkusuz bu kış ondan ve şarkılarından bol bol söz etmeye devam edeceğiz. Konserlerin detaylarını da buradan sizlerle paylaşmaya çalışacağım.




Günün Şarkısı:
Ezginin Günlüğü - 1980

Bu tarih hiç unutulamadı, bugün 12 Eylül. Yıllar sonra bile kapkara bir gün.


Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:





Bu yaz neler izledim faslına diziler ile başlamam daha mantıklı kanımca çünkü izlediğim filmleri bir çırpıda anlatamayacağım kesin :) Bir gün duydum ki STAR TV’de ‘’Behzat Ç.’’nin tekrarı başlayacakmış. Tüm bir kış boyunca o kadar herkesin dilindeydi ki bu dizi neyin nesidir diye bir dokundum pir dokundum hani. Uzun zamandır bizim dizileri izlemeyen yanım başta biraz yadırgamış olsa da bir kaptırdım ki kendimi, ardından her gece bekledim ekrana gelmesini. Bir süre sonra yayından kaldırılınca internetten indirip izlemeye başladım ki malum her bölüm bir film süresi gibi o akışı devam ettiremedim. Bir on bölüm falan kaldı sanırım bitirmeme ki Ekim’de vizyona girecek sinema filmine yetiştiririm kendimi. Netice de dizi ile ilgili görüşüme gelince kesinlikle çok başarılı bir yapım. Profesyonel olarak rol alan tüm oyuncular adeta ayrı ayrı favorim birini diğerinden ayıramam. Birçok polisiye dizi izlediğim için konu itibari ile de bana basit gelmedi senaryosu, netice de güzel, ince kurgular var ve dizi boyunca sıkılmıyorsunuz. Netice de böylesi izlemek de iyi geldi, her hafta beklemek sonra dakika başı reklamlar ile gerilmek olmadı adıma, izlememiş olanlar varsa 38 bölümü hızla tamamlasınlar ve filmine sonra da yeni sezonuna yetişsinler kendilerinin.

Bu sezon en merakla beklediğim dizilerden biri ‘’The Mentalist’’. Çünkü öyle bir final izledim ki gerçekten yayınlanacak ilk bölümünde neler olacak çok merak ediyorum. O ve ‘’Castle’’ yokluğunu ben de bir başka polisiye dizi tamamladı ki ‘’EndGame’’ 13 bölüm yayınlandıktan sonra dizinin devam etmemesine karar verilmiş. Aslında şaşırtıcı değil ama izlenmeyecek kadar da kötü değil. Bir tür ‘’The Mentalist’’ havası var dizide ki başrol oyuncusu bile adeta diziye rakip olsun diye düşünülmüş gibi oyuncunun tıpatıp kopyası, ara ara mimiklerine kadar da aynı. Nişanlısı öldürüldükten sonra kaldığı otel odasından dışarıya adım atmayan dünyaca ünlü bir satranç ustası var karşımızda. Kendisi her hafta bir olayı çözüyor, ama bir kaçırılma ama bir öldürülme. Bir yandan da nişanlısını öldüren kişileri bulmaya adıyor hayatını ki biraz klişe biraz farklı. Netice de bayıla bayıla izlemeyebilirsiniz ama vir şekilde de vaktinizi geçirebilirsiniz ben öyle yaptım. Bu arada geçen yaz büyük bir beğeni ile izlediğim ‘’Covert Affairs’’ yeni bölümleri ile bu yaz bir kere daha karşımızdaydı. İlginç senaryosu, başarılı oyuncuları ve hatta hatta müzikleri ile bile bu dizi izlenmeyi kesinlikle hak ediyor. Öyle ki dizinin yedinci bölümünde başrol oyuncularından biri İstanbul’a geliyor ve bu durum biz izleyenlerine adeta büyük bir sürpriz oluyor. Mesela bu kahraman ile tesadüfen Taksim’de karşılaşabilirmişim ve bu çok garip olabilirmiş, ne yapardım acaba o an :)

Haftaya dizilere ‘’The Killing’’, ‘’Damages’’ ve ‘’Mildred Pierce’’ ile devam edeceğim.

Son Dakika:

Bu hafta güne / haftaya üzücü bir haberle başladık. ‘’Spartacus: Blood And Sand’’ ile onu tanıma şansını bulmuştuk, kısa zamanda hepimizi kendine hayran bırakmıştı ama yakalandığı kanser hastalığı yüzünden dizinin kadrosundan ayrılarak devam edemeyeceğini açıklamıştı. Başaramamış, Andy Whitfield hayatını kaybetti, çok üzüldüm çok :(


Yazın filmlerine gelmek istiyorum ama tek tek nasıl ya da hangi birini hatırlamalıyım, bir başlayalım bakalım. Bu yazın en çok konuşulan filmlerinden biriydi ‘’İncir Reçeli’’. Filmin DVD’si uzun zamandır elimdeydi ama elim bir türlü gidememişti. Geçtiğimiz günlerde TV’de de yayınlanınca daha fazla yorumları okumadan edemezdim, hemen o gece izleyiverdim. Aytaç Ağırlar’ın yönetmenliğini yaptığı filmde başlıca rolleri Sezai Paracıkoğlu ve Melike Güner paylaşıyor. Aslında filmin senaryosunun bildiğimiz nice Türk filminden farkı yok değil ama sürükleyiciliği itibari ile biraz öne çıktığı kesin özellikle son dönem yapımları içinden. Ben oyunculuğu başarılı buldum, akıcılığı da zira film boyunca sıkılmadım; özellikle Engin Bayrak’ın başarılı müzikleri ile film ayrı bir boyut kazanmış ki itiraf ediyorum sonunda gözyaşı döküyorum. Aslında hiç böyle bir ruh halinde olacağımı sanmıyordım ama başardı işte, bu arada incir reçelini ben de çok seviyorum :)

Filmin Repliği:

- Metin Bey nereden uyduruyorsunuz bu kadar espriyi?
- G.tümden …



Gözyaşını bırakalım kahkaha yok mu diyecek olursak önerim ‘’Çalgı Çengi’’. O da ‘’İncir Reçeli’’ gibi sessiz sedasız geniş kitlelere ulaşan bir diğer filmiydi senenin ki yine ikili diyalogların öne çıktığı ama yan karakterlerin gerçekten ayrı bir hava kattığı bir yapımdı. Selçuk Aydemir’in yazıp yönettiği filmde hayatını müzisyenlik yaparak geçinen teyzeoğullarının başına gelenler anlatılıyor ki bu filmde de müzikler bir hayli keyifli, bir hayli filmin sürüklenmesinde etkili. Gerçekten sağlam kahkahalar attıran filmde gereksiz ve uzun süren sahneler de yok değil ama bütününde düşünürsek bence izlenmeyi kesinlikle hak ediyor. Filmde mafya elemanını oynayan Tuna Orhan’a ve patronu oynayan Erdal Tosun’a bayıldım. Filmin devamı da çekilecekmiş ve önümüzdeki sene vizyonda olacakmış diye de duydum, heyecanla bekliyorum.

Filmin Repliği:

- Sen kimsin mesela?
- Ben ölü diye çalgıcılara yutturduğunuz, çekyatın altına sakladığınız, adamımın kolunu kıran şerefsizin hesabını soracak olan adamın … Cümlenin sonunu unuttum iyi mi, getiremedik sonunu iyi mi? …

Madem Türk filmlerinden başladık, bu haftaki seçkiyi dışarılara taşımayalım ve buradan devam edelim. ‘’Av Mevsimi’’de bu sezonun en iddialı filmlerinden biriydi. Yavuz Turgul’un yönetmenliğini yaptığı film Şener Şen, Cem Yılmaz, Çetin Tekindor, Okan Yalabık, Melisa Sözen gibi oyuncuları yan yana getirmişti ki nasıl iddialı olmasın. Ortada bir cinayet ve onu aydınlatmakta görevli üç kişi; karşılarına çıkacak engeller ve eskisi gibi olmayan hayatlar. Filmin içine kahramanların kendi iç dünyaları da eklenince bu denli ki iki saati aşkın uzun sürmesi kaçınılmaz elbette ama yine de tarzının, çizgisinin iyi bir örneği kabul edilebilir. Filmde dünün ve bugünün önemli iki komedi oyuncusunun yani Şen’in ve Yılmaz’ın yan yana gelmesi bu filmi başlı başına izleme sebebi değil mi?

Haftanın Fırsatları:

D&R mağazalarında Türk filmlerinde güzel bir indirim var. 2.50 TL’ye son yılların en güzel filmlerin DVD’lerini kaçırmamanızı diliyorum. Neler var bu kampanyanın içinde ‘’Sonbahar’’ var mesela hazır mevsimindeyken hem de, ‘’Deli Deli Olma’’ beni hüngür hüngür ağlatan bir diğer filmdi, ‘’Ulak’’, ‘’Uzak İhtimal’’, ‘’Kabadayı’’, ‘’Vicdan’’, ‘’Vali’’ ‘’Mustafa Hakkında Herşey’’, ‘’Kıskanmak’’, ‘’Kampüste Çıplak Ayaklar’’ gibi uzuyor liste, yolunuzu düşürün mutlaka.





Ve blog sezonunu açtık. Bülent Ortaçgil Senfonik konserin detayları, Gülben Ergen’in yeni albümü ‘’Hayat Bi Gün’’ yazısı ve belki de fazlası için takipte olunuz efendim, iyi haftalar dilerim …


2 Eylül 2011 Cuma

Şarkılarla Ağustos


En İyi Albüm:

01 - Ozan Doğulu - 130 Bpm Allegro (DMC Müzik)
02 - Yulduz Usmanova - Bir Şans Daha (Çınar Müzik)
03 - Suavi - Gül’le Diken Arasında (Seyhan Müzik)
04 - Erdal Erzincan - Girdab-ı mihnet (Kalan)
05 - Gülben Ergen - Hayat Bi Gün (Seyhan Müzik)

Bu ay sadece en iyi albümlerimi açıklıyorum ki Bendeniz ve Yıldız Tilbe albümlerini de başarılı albümler içinde değerlendirmem mümkün, kötü albümler diyemem ama listemi beş albümle sınırlı tutuyorum malum. Ramazan ayı içinde olduğumuz için çok büyük bir hareketlilik çıkmadı karşımıza, yukardaki listeden de çok böyle içime sinen, alıp da diğerlerinden ayıracağım bir şarkı bulamadım açıkçası. Bir de bu liste yıl sonunda en iyileri en kötüleri sizlere seçmem için biraz da hazırladığım, sizlerle paylaştığım bir liste, hani bir yere not almıyorum, buraya yazıyorum kuralımı bozmayıp. Belki de o zaman geldiğinde seçimleri beraber yaparız. Eylül ayında yeni albümlerde, yeni şarkılarda görüşmek üzere.