7 Şubat 2011 Pazartesi

Pazartesi Sendromu

‘’İksir İçtim Değiştim’’ isimli son albümü ile yeniden karşımızda Murat Yılmazyıldırım ki bugüne kadar 24 albüme imza atmış; sahi oldu mu o kadar? Ben çok fazla dinleyicisi olmadım kendisinin ama geçenlerde katıldığı bir TV programında izledim, dinledim ki buralarda yaşamıyor pek :) Olumsuz anlamda demiyorum bunu elbette zaten isminin başına da eklenmiş ‘’Düşlerin Ressamı’’ diye ne güzel. 3 CD’lik bir çalışma bu. Tinsel ve dünyevi felsefenin tam ortasında durduğunu ve insanları nasıl bir aşka, nasıl bir yola ve nasıl bir rüzgâra çağırdığını yaldızlı ve derin sözcüklerle dile getirdiğini anlatıyor şarkılar; çok fazla dinlememiz kaybolmamıza yol açabilir ama sakıncası da yok hani. Cem Adrian, Okan Bayülgen, Köksal Engür gibi isimlerin de konuk olduğu bu düşler albümü - biliyorum ki çok özel bir dinleyicisi var - heyecan uyandırdı.

Dün vizyona girdi ‘’Aşk Tesadüfleri Sever’’. Ömer Faruk Sorak’ın yönettiği film daha vizyona girmeden izleyiciyi merak içinde bırakmıştı ki bu birkaç günde izleyen insanlar tarafından da olumlu tepkiler aldı. Gözyaşları içinde ayrılacağımız söylenen film sevgililer günü öncesinde reva mı hani :) Aşk güzel bir şey tabi ki neleri sever neleri sevmez bilinmez ama inandığınız sürece var hep. Filmi izlemedim ve de izlemeyi düşünmüyorum, DVD’sini bekleyebilirim ama şarkıları ile ilgileniyorum. Güzel bir seçki yapılmış burada. Filme adını da veren şarkı zaten tanıdık biliyorsunuz ki Murathan Mungan sözler, Müslüm Gürses yorum. Beraberinde Şebnem Ferah, Teoman, Demir Demirkan, Redd, TNK, Ozan Ünlü, Mert Çetinkaya ve bir usta Tanju Okan şarkılarından bir seçki sunuluyor. Sürpriz şarkı ise bir Bülent Ortaçgil çalışması olan ‘’Eylül Akşamı’’ ki filmin başrol oyuncusu Mehmet Günsür yorumluyor. Pasaj Müzik etiketi ile yayında.


Albümü ‘’Harikalar Ülkesi’’ yayınlandığında sahibi Zehra Belevi ile tanışma şansını bulmuştum. Dinlediğimde ve bir söyleşi gerçekleştirme şansını bulduğumda anladım ki artık kendisini yakından takip edecektim. Geçen yıllar içerisinde sahne çalışmaları dışında bir projenin içinde yer almadı Belevi ama geçenlerde karşılaştığım bir albüm beni açıkçası şaşkınlığa uğrattı. Asena daha öncesi şarkılar söyledi biliyorsunuz, çeşitli denemeleri oldu ama yorumcu kimliği hiçbir zaman bir ön safha geçemedi. Yeni bir albüm çıkarttığı haberini alınca aynı önyargı ile yaklaştım ama bir baktım ki tam beş şarkıda - ki aralarında Asena, Erman Tazegül ortaklıkları var - imzası var. Eğer işin içinde Belevi varsa bence orada dinlenilebilir, kayda değer bir şeyler olmalı. Çok merak ediyorum şarkıların tamamı ile tanışmayı ve bu albümde Asena’nın ortaya koyduğu tavrı. ‘’Çatır Çatır’’ Fa Müzik etiketi ile raflarda.

Haftanın Rakamları:

Bir iddia olduğu söyleniyor ki doğru ise bile şaka derim ben buna. Tarkan’ın Eurovision’a katılmak için istediği rakamın 5 milyon dolar olması. Kaldı ki bu isteğine TRT’nin 3 milyon dolarda anlaşalım dediği yine yazılan çizilen arasında. Bu sene katılacak olan Yüksek Sadakat’in 300 bin dolar aldığı düşünülürse varsın Tarkan katılmasın zaten bu yarışmaya. Bu kadar da yüksekten uçulmasın lütfen.

‘’Hayat bir yol gibi. Bazen öyle zor gelir ki hızla koşup hemen bir sonraki durağa varmak isteriz. Bazen öyle mutlu oluruz ki zaman dursun, hiç ilerlemeyelim diye düşünürüz. Bazen tek bir anda donup kalırız. O an zihnimizde donar, ruhumuzda donar. Bir fotoğraf gibi. Gelenler, gidenler her şey donar. Bizimle birlikte doğanların, terk edip gidenlerin, sonsuza yelken açanların her şeyin donup kaldığı o anda fonda bir müzik olacaksa eğer, Ogün bu albümde her biri için şarkılar yazmış. Çünkü yaşamış, donup kalmış ve ancak içinden geçen müzikle birlikte bir sonraki adımı atmış gibi. Sanki müzikle bir kez daha yola çıkmış gibi. Sen gibi. Ben gibi.’’ Böylesi güzel bir sunumla tanıtılıyor Ogün Sanlısoy’un yeni albümü; kesemedim - kırpamadım; harika bir tanıtım metni olmuş her kim kaleme almış ise tebrik ederim. 12 sözü ve müziği kendisine ait olan bir tanesi o unutulmayan ‘’Anma Arkadaş’’ coverı ile müzisyenin yeni albümü ‘’Ben’’ bugünden itibaren raflarda.

Son albümü ‘’Kayıp Çocuk Masalları’’nı dinledikten sonra ilk albümünden bu yana kendisini yeniden bir performansla dinlemek için yanıp tutuşmaktayım. Cem Adrian’ın ben de sağlam bir etki bırakan bu şarkılarını bu Çarşamba günü dinlemek adına Hayal Kahvesi Beyoğlu’nun yolunu tutabilirim. Hem sonrasında da Özge Fışkın sahne alacak ki nefis bir gece - geçit olur. Mekan bu sene çok sağlam bir kadro ile yola devam ediyor. Ay içinde Suzan Kardeş, Jülide Özçelik, Aylin Aslım, Bulutsuzluk Özlemi, Aslı Gökyokuş, Erdem Yener, Ceylan Ertem gibi müzisyenlerin konserleri olacak.

Ve bildiğiniz üzere 14 Şubat’a az kaldı. 14 Şubat günü kim nerede sahnede olacak haftaya bugün Sevgililer Günü Sendromu ÖZEL’de sizlerle birlikte olacağız. Bir gün öncesi ‘’Pazar’lık’ta özel bir seçki yapacağız ki o gün sizi yalnız bırakmaması gereken şarkıları sunacağız. Ayrıca kk.net adresimizde özel bir dosya ve seçki yine sizleri bekleyecek. Velhasıl bizi izlemeye - dinlemeye takip edin efendim.

Ve geçen hafta hepimizin bildiği üzere Defne Joy Foster’ı kaybettik. Her ölüm kalpte bir yara ama genç ölümler bir başka acı gerçekten, üstelik böylesi hayat doluyken. Müzik dünyasını yakından takip edenler de bilirler ki onlar da acı bir kayıp yaşadı geçen hafta içinde. Müzisyen Tarık Öcal’ı da kaybettik. ‘’Gitar Alaturka 1 - 2 - 3’’ başta olmak üzere çeşitli enstrümantal albümlere imza atan sanatçı bugüne kadar Esin Afşar, Alpay gibi müzisyenler ile de çalıştı. ‘’Düttürü Dünya’’, ‘’Ses’’, ‘’Bir Avuç Cennet’’, ‘’Pehlivan’’ filmlerinin müziklerini yaptı.

Yıllar öncesine gittim dün gece, o eski yazlara. Bir şarkıydı, bir senfoniydi ki ‘’Still Got The Blues’’ nasıl bir aşkla çalardı akşamlarımızda. Ve sonrası yıllarımızda nerede çalarsa çalsın, karşılaşırsak karşılaşalım bizi öyle bir avucuna almıştı ki hiç bırakmamıştı. Dün gece, evet; Gary Moore’da hayata gözlerini yumanlardandı ki bu kez onun anılara değil onun anısına dinledim bu haberi almamla. Hepsi huzur içinde uyusun.


Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:

Öncelikle iki yeni diziye daha başladım. Geçen hafta da bir diziye başlamıştım ki bu yenilik iyi geldi. İlk tavsiye edeceğim dizi ‘’The Cape’’. Suç oranının arttığı bir şehirdeyiz ve bir şirket polis teşkilatı da başta olmak üzere her yeri kendi tekeline alarak dünyaya hükmetmeye hazırlanıyor. Ailesi ile mutlu bir yaşam süren Vince Faraday isimli bir polis memuru bu komplonun kurbanı oluyor ve tek başına bir mücadelenin içine giriyor. Yani yeni bir kahraman ile karşı karşıyayız ki sağlam oyuncular ile uzun bir serüvene çıkıyor gibiyiz. Bugün 6’ncı bölümü yayınlanacak olan dizide en son ‘’The Tudors’’ ve ‘’Flashforward’’ isimli dizilerde de başarılı oyunculuğu ile izlediğim James Frain büyük bir renk. Kahramanımız Pelerin’i canlandıran oyuncu ise David Lyons; ben ilk kez karşılaşıyorum kendisi ile zaten uzun bir kariyeri yok.

‘’Scoundrels’’ bir diğer yeni dizim. Dizi yaz sezonunda 8 bölüm yayınlanmış ve daha sonra yayından kaldırılmış. İlk iki bölümü izledim ve bu nasıl olur dedim, diğer bölümlerde tamam lezzet düşmüş olabilir ama keyif almaya devam edeceksem de üzülürüm hani. West ailesi pek de normal bir aile değil. Sıradışı bir hayatları var ki her üyesi kendi içinde suç potansiyeli; bundan vazgeçmeye çalışma çabaları ise ayrı trajedi. Dizinin oyunculu kadrosu da bir hayli başarılı. Özellikle evin annesini oynayan Virginia Madsen bugüne kadar birçok yapımda rol almış ama çok fazla öne çıkmamış bir oyuncu. Bu arada artık bir ‘’24’’ fanatiği olarak oradaki her karakterle başka bir dizide - filmde karşılaşınca çok heyecanlı olacağımı biliyordum. Bu dizide karşıma Carlos Bernard çıktı yani Tony Almeda’mız; büyük sürpriz oldu.

Ötesinde yayınına kısa bir ara verilen ‘’Nikita’’ nefis bir bölümle yeniden merhaba dedi. Bu da geçen haftamı renklendirdi. Tempom diziler adına çok iyi, bu koşuşturmayı özlemişim.


Oscar’a Doğru: The Kids Are All Right

Yönetmen: Lisa Chodelenko

Oyuncular: Annette Bening, Julianne Moore, Mark Ruffalo, Mia Wasikowska, Josh Hutcherson

Nic ve Jules, yapay döllenme ile üstelik iki kere çocuk sahibi olan bir lezbiyen çift. Çocuklar bir gün geliyor ve büyüyorlar. Paul ise donör babaları ve bir gün onunla tanışmak istiyorlar. Paul’ün hayatlarına girmeleri ile aile düzenleri tamamı ile değişiyor ve yepyeni bir süreç başlıyor kahramanlar için.

Film 68. Düzenlenen Altın Küre ödüllerinde en iyi komedi filmi ödülünü kazanırken Bening’e de en iyi Komedi - Müzikal oyuncusu ödülünü getirmişti. Film şimdi dört dalda Oscar’a aday. En iyi film, kadın oyuncu (Bening), yardımcı erkek oyuncu (Ruffalo), orijinal senaryo olmak üzere. Bening’in ödülü almasını isterim ama Portman gibi bir rakip ile karşı karşıya. Portman’ın ödül almasına kesin gözü ile bakılıyor ama Bening’de alırsa şaşırmayacağım. Ruffalo için aynı şeyleri söyleyebilmem için diğer oyuncuları da izlemem gerekiyor. Sıkılmadan izlediğim, gayet güzel bir akışı olan bu filmin geceden sadece senaryo dalında ödül alarak ayrılacağını düşünüyorum. Julianne Moore ile nerede olursa olsun karşılaşmak öyle güzel ki; bu notu da eklemeden geçmek istemiyorum. Bening oyunculuğunun öne çıkan yanına hiçbir itirazım yok ama Moore yine her zamanki gibi büyüleyici.

Haftanın diğer izlediğim filmlerine gelince ki burada karşımda bir lezbiyen çift vardı. ‘’Release’’ isimli izlediğim bir diğer filmde de gay bir çift ile karşı karşıya kaldım. 2010 İngiltere yapımı olan filmde bir mahkum ile gardiyanın ilişkisi anlatılıyor ki bir kere oyunculuk çok kötü ve ilerleyen dakikalarda başlardaki tempo iyice dağılıyor ve psikolojiniz fazla zorlanıyor. Kesinlikle uzak durulmalı.

Aslında iyi bir temposu ve oyuncu kadrosu olan ‘’Cleaner - Temizlikçi’’ içinde aynı şeyleri söyleyeceğim. Samuel L.Jackson her zamankinden farklı değil, Eva Mendes yine çok güzel, Ed Harris ayrı usta ama filmin ilginç bir konu üzerine kurulu, sürpriz de bir finali var ama çok ağır yol alıyor ve kısa sürede anlatılıp çözülebilecek bir durumu uzattıkça uzatıyor. Emekli bir polisin karşılaşmış olduğu suçlamalar karşısında hakkını arama mücadelesi kaosu.

‘’Tournament - Turnuva’’ ise yine merakla izlediğim bir film oldu ayrı. Son yıllarda bu tarzda filmler bir hayli çekilmeye başlandı ki gerçekle alakası uzaktan yakından olmasa da sürüklüyor mu sürüklüyor. Bir kasaba var ve kasabaya otuz tane azılı suisktçı salınıyor. Oyunun amacı öldürmek ve birinci olabilmek. Ama bu işi organize edenleri de çeşitli sürprizler beklemiyor değil. Oyuna istemeden de olsa dahil olan bir alkolik rahip bütün dengeleri alt üst ediyor. Muhteşem bir şey beklemeyin ama şöyle bir süreliğine bu kasabaya bir uğrayalım da demeden geçmeyin karşılaşırsanız bir yerde.

Perşembe günü Yelda Karataş’ın sunduğu Akın Vardar’ın müzikleri ve katılan şairlerin şiirleri - şarkıları ile devam ediyoruz ‘’Şiir Aşkına’’ gecelerine. Nar-ı Mekan’da gerçekleştirilen etkinliklerin bu haftaki konuğu Ertan Mısırlı olacak. Yolu düşenleri bekliyoruz.

Güzel bir hafta dileklerimle.

Hiç yorum yok: