7 Aralık 2009 Pazartesi

PS (Pazartesi Sendromu)


Geçen ay OSSİ Müzik sürpriz bir albüm yayınladı. Bu tarz saygı albümlerini seviyorum ama eksik bulmak da istemiyorum. Buğra Uğur için hazırlanan albüm çok fazla içime sinmedi ama yeri ayrı saklanacak albümler arasında yerini almakta da gecikmedi. Evet değerli besteci Uğur için özel bir gece düzenleniyor Perşembe akşamı Ghetto’da. Nilüfer’den Zuhal Olcay’a, Asya’ya albümde yer alan isimlerdi başta o gece canlı canlı da şarkılarını söyleyecekler mekanda. Aynı gece bir başka enteresan buluşma da 45’lik Bar’da olacak. Hakan Eren çalacak ve yıllar sonra Gökben en sevilen şarkıları ile dinleyicisi ile buluşacak. Tanrım hangisine yetişeceğiz :)

Geçtiğimiz günlerde yine küçük bir sohbet şansımız oldu. Vedat Sakman sevgimiz bir başkadır ve o gün de kendisine söyledim, onu dinlemek bir başka aşktır hem de hiç bıkmadan, usanmadan. Sanatçının Facebook hayran sayfası da en az sanatçı kadar içten; sevgili yöneticisi Alptekin sayesinde de bir hayli faal. Fan grubu olarak geçtiğimiz günlerde bir buluşma yaptı, biz de oradaydık ve o gece gerçekten bir başkaydı. Bu Cuma yine grup buluşuyor ve Sakman dinlemeye gidiyorlar ki gel de kaçırma. Ayrıca mekanda bu Çarşamba’da özel bir diğer yorumcu Gülcan Altan’ın da olacağının altını çizelim; uğramaya ve dinlemeye çalışalım.

Ve yine Cuma günü Taksim ise istikametiniz sabaha kadar toz pembe şarkılar dinleyebilirsiniz. Demet Akalın o gece 23’den sabaha kadar uzanacak bir partide Other Side’da sahne alacak. Bilet fiyatları biraz pahalı ama marjinal bir mekanda marjinal bir parti olması adına ki sık tekrarlanacağını sanmam yine dolup taşacaktır bu anlamda. Bu arada ben geçen sene bir sahnesine denk geldim Akalın’ın ve cidden eğlendim. Bakmayın çok ciddi hit şarkılar biriktirmiş geçen yıllar boyunca, dediğim gibi çok fazla şey ummadan eğlenmek adına orada olunabilir.


Yıllar sonra yepyeni bir albümle müzik yolculuğuna devam ediyor Özdemir Erdoğan. Her dönem enteresan albümlere imza atmış sanatçı yine bambaşka bir çizgide çıkıyor karşısına sevenlerinin ve türkü yorumluyor bu albümünde de. ‘’Boyabat Pirinci’’ ismini verdiği albümünde bu çalışma ile birlikte üç yorum kendi bestesi. Haricinde Pir Sultan Abdal, Aşık Veysel, Aşık Daimi imzaları ve anonim eserleri dinliyoruz. Sanatçının sevenleri için kuşkusuz ayrı saklanacak bir çalışma ama ötesinde çok da heyecanlandıran bir proje değil gibi duruyor.

Tango sever misiniz? Tango bu kez alaturka ile bir araya geliyor ve Canan Altınay ‘’Tango Alla Turca’’ isimli enteresan bir albüme imza atıyor. Tüm çalışmalar kendi imzası müzisyenin ki özellikle ‘’Yaz Aşkı’’nı çok seviyorum. Dört şarkı haricinde albüm enstrümantal. Nermin Susanne Ege ve İnci Çayırlı iki şarkıya eşlik ediyorlar. Albüm Ahenk Müzik etiketi ile raflarda yerini alıyor ve sessiz sedasız yoluna devam ediyor. Yine de o eski tangolar nerede, yok ki diyoruz, doğru diyoruz, onlar bir başka özleniyor.

Ve çok iddialı bir şarkı ile geleceğinin sinyali veriliyordu nihayetinde geçen hafta buluştuk. Yaz başında ‘’Bu Böyle’’ isimli single çalışması bir hayli dikkat çekmişti Sertab Erener’in ve yıl sonunda bir tanesi daha eklendi. Uzun bir zaman sonra müzik dünyasında varlığı net bir şekilde anlaşılan ve hatta bir single çalışma da kendisi adına yayınlama şansı bulan Soner Sarıkabadayı bu şarkının da söz yazarı ve bestecisi. Aranjörlüğünü Mustafa Ceceli’nin yaptığı ‘’Açık Adres’’ için ne mi söylenilir. Bütünü ile ki buna klibi de dahil muhteşem. Çalışma DMC etiketi ile Çarşamba gününden itibaren raflarda.



- Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler

Bu ara biraz blog sayfamızı aksattık ama asla unutmadık. Geçen hafta bir sendrom yazısı yine yayınlanamadı çünkü bir gün sonrası sitemiz yayında olacaktı ve onun için bir çalışma vardı. Ama devam ediyoruz tabi, biraz yavaşladık şimdilik hepsi bu. Bu esnada elbette bir yığın şey biriktirdim, bakalım kaçı kalmış aklımda. Öncelikle bu hafta birinci sezonunu bitirdiğim bir dizi oldu ‘’Life’’. Bu dizi ile birlikte birkaç polisiye daha izlediğim için ve de cidden birbiri ile benzer bir şekilde yol aldıkları için biraz kafam karışmadı değil finalinde ilk sezonunun ve ne yaptım inanamazsınız, gittim birinci bölümünü bir daha izledim dizinin :). Şimdi ‘’Castler’’ ile birlikte ikinci sezonuna başlamadan önce ‘’The Mentalist’’i bitireceğim yani kafamın karışmasına razıyım çünkü bu üç diziyi birer aralıklarla izledim ve bu karmaşayı sevdim. ‘’Heroes’’un üçüncü sezonu bitmek bilmedi zira nasıl güzelleşti dizi anlatamam. Ben şahsen bu diziden böyle bir şey beklemiyorken yayınlanmakta olan dördüncü sezonuna şimdiden nasıl heyecanlanmam. Birkaç bölüm sonra bu dizi ile birlikte ‘’Damages’’in ikinci sezonu ve ‘’Brothers & Sisters’’ın birinci sezonu bitmeden içim içimi kemirmeye devam edecek.

Nefis filmler izledim bu arada. Öncelikle nicedir izlemek istediğim bir filmdi ‘’The Reader - Okuyucu’’. Kate Winslet’in Oscar kazandığından beridir aklımda da bir türlü fırsat olmamıştı adıma. Bernhard Schlink’in aynı isimli romanından aktarılan filmde Winslet gerçekten ödülü boşuna kucaklamamış ve sonuna kadar hak etmiş. Yer yer şiirsel ve bir hayli dokunaklı sahnelerle yüklü filmde her şey sıra dışı bir yaz aşkı ile başlıyor ve bir anda bambaşka bir seyir hâli alıyor ve nereden nereye, bambaşka bir yerde karşılaşıyor yıllar sonra bu aşıklar. Bir diğer ayrı saklayacağım film ise Kim Ki-Duk imzalı ‘’Bin-Jip - Boş Ev’’. Rafları gezerken kapağındaki yazı dikkatimi çekti film ve hiç ötesini düşünmedim. ‘’Hepimiz, kilitlerimizi açacak kişiyi bekleyen birer boş eviz…’’ Dünyanın dört bir yanında birçok festivalde ödüller kazanan bu film Güney Kore sinemasının başarılı bir örneği. Zira yönetmenin birkaç filmini hayranlıkla izlemiştim, bu filmi yeni izleme şansını bulabildim ve korkunç beğendiğimi söylemeliyim. Yine bir diğer izlediğim bağımsız film ‘’Caramel - Karamel’’ içinde aynısını söyleyebilirim. 2007 Fransa - Lübnan ortak yapımı. Beyrut’ta bir güzellik salonunda birbirinden farklı beş kadının hayat öyküsü bu yüzden pek erkek izleyici bulamamış hakkında yazılan çizilen yorumlara baktığımda öyle bir sonuç çıkardım ama yanlış. Gayet keyifli yeri geldiğinde gülümseten yeri geldiğinde insanın içini burkan bir tat, bir renk ki anımsatalım ‘’Karamel’’in Lübnan kadınlarındaki anlamı ağda. Yani bunu ben de sonradan öğrendim tabi ve başta bir bağ kuramadım. Filmin yönetmeni aynı zamanda da başrol oyuncusu Nadine Labaki başta diğer oyuncuları da aynı şekilde sonra ve bir de müzikleri adına bu film gerçekten harika. Unutmadan bir de ‘’İce Age – Buz Devri’’nin nihayet fırsatını bulabildim ve üçüncü serisini seyredebildim ki bu içlerinde en sevdiğim oldu diyebilirim.

Bu arada TRT’nin aylık bir de dergisi var bilmem hiç denk geldiniz mi? Geçen aylarda birkaç sayısını almıştım zira buna sebep vermiş oldukları promosyon albümlerdi ki; malum güzel bir arşivi var kurumun ve bu yapımlar cidden elimizde olması gerekenler. 4 YTL gibi bir fiyatla bu güzelliklere erişmek mümkün ki biraz araştırsanız çeşitleri de var yani her ay bir albüm ya da DVD vermiyorlar, değişiyor sayısına ve bayisine göre. Ben bu ay üç DVD’lik bir belgesel arşive sahip oldum mesela. Adı ‘’Asyanın Kandilleri’’ (Piyasa fiyatı 18 dolar). Türk dünyasının kültür, düşün, sanat ve bilim alanında öne çıkmış şahsiyetlerin her biri 25 dakika olmak üzere hazırlanmış tanıtıcı belgeselleri. Fuzuli’den İbn Sina’ya, Farabi’den Ali Kuşçu’ya. Diyebilirim ki kesinlikle kaçmaz.


Sımsıcak olmasa da güneşli bir hava hakim adeta dışarıda. Üşümemek adına hepimiz için güzel bir hafta olsun temennim.

1 yorum:

Estar Abi dedi ki...

İtiraf etmeliyim ki Bin Jip, En İyi 50 Afiş'e almayı unuttuğuma üzüldüğüm filmlerden biri. Sarsıcı bir afişi var. The Reader'sa geçen yıl En İyi Film Oscar'ına aday olan 5 film arasında ödülü en çok hakeden filmdi kanımca. Ama benim gibi düşünen hiç kimseye rastlamadım henüz:))