28 Mart 2011 Pazartesi

Pazartesi Sendromu


Geçtiğimiz günlerde haberini sayfalarımızda sizler için paylaşmıştım. Uzun süredir kendisinden yeni bir albüm bekliyorduk ve nihayet bugün kavuşuyoruz. Vedat Sakman’ın yeni albümünün ismi ‘’Yaşamın Gözlerin Kadar Güzel Olsun’’. Rec By Saatchi tarafından yayınlanan çalışmanın içinde 14 yer alıyor. Kendisini Sakman’da dinleyenler bu şarkıların çoğuna zaten aşikar ki albüme adını vereşen şarkının yanında ‘’Aralık’’, ‘’Bebeğim’’, ‘’Baharda Yeniden Açabilmek İçin’’ gibi şarkıları artık albüm üzerinde dinleyeceğim için çok heyecanlıyım. Albümde tüm besteler müzisyene ait beraberinde altı şarkıda sözü var. Diğer sözlerde Mehmet Teoman, Duygu Asena, Tomris Sakman, Atilla Birkiye’nin yanında bir de Lorca şiiri ile karşılaşacağız.


Haftanın Denizi: Bir Avuç Deniz - Deniz Özbey Akyüz Engin Altan, Berrak Tüzünataç, Ayda Aksel, Can Gürzap gibi isimleri bir araya getiren ve geçtiğimiz günlerde vizyona giren Leyla Yılmaz filmi ‘’Bir Avuç Deniz’’i izlemedim ama bu yayınlanacak olan soundtrack albümüne ilgi göstermeyeceğim anlamında değil zira uzun zaman sonra bir şarkıda Vega’nın o özlenen sesi Deniz Özbey Akyüz’ü de dinleyeceğiz. ‘’Dört Mevsim Yaz’’ isimli şarkıyı seslendiren kendisine buradan bir de mesaj gönderelim ve onu çok özlediğimizi söyleyelim mi hani?


Aramızdan bir kaza sonucu ayrıldığında öğrenmiştik yeni bir çalışma içinde olduğunu Kıvırcık Ali’nin. ‘’Isırgan Otu’’ albümünü anımsıyorum kendisinin ki Ağrı’lı günlerimde ne çok çalardık ne çok dinlerdik türkülerini ama öncesinde ya da sonrasında neler yaptığı hakkında hiçbir fikrim yoktu ve olmadı ne yazık ki. Ve şimdi son (Veda) albümü sevenleri ile buluşmaya hazırlanıyor. ‘’Onbir Bir İkibinonbir’’ isimli bu çalışmasında sekiz eser kendisine ait. Bir şarkıda Yıldız Tilbe sürprizi ve son şarkıda oğlunun kendisine yaptığı ve seslendirdiği bir çalışma var ki ama ötesinde elbette tüm türkülerde büyük bir burukluk var, normal de. Hayata gözlerini yumduğu günün gecesi son iki türküsünü yeniden okumuş içine sinmediği için ve evinin yolunu öyle tutmuş, çok ama çok acı.


Haftanın Mekanı: Virgin Megastore 65 bin kitap ve 22 bin müzik kapasitesiyle İstanbul Taksim’de ilk şubesini açtı Virgin Megastore. Dünyaca ünlü bu mağazayı hafta sonu ziyaret edebilme şansını buldum. Öncelikle gayet güzel ve şık bir şekilde düzenlenmiş mağaza. Kitap reyonuna fazla vakit ayıramasam da müzik ve sinema reyonunu şöyle bir didikledim. Piyasada bulunması zor olan bazı CD’ler gözüme çarpmadı, tarafımfan kaçırılmadı değil hani ki keyifili bir gezme oldu benimki. Kaldı ki önümüzdeki günlerde kendini daha iyi bulacağına ve çeşitli sürprizler ile bizleri karşılaştıracağına eminim.


Aynı gün yani dün D&R’da Loreena McKennitt’in imza günü vardı ve elbette kaçırılacak bir şey değildi. Gözümü kararttım ve bir hızla sıradaki yerimi aldım. D&R o uzun bekleyişte güzel ikramlarda bulundu müşterilerine ve gayet güler yüzlü bir ekip vardı. Ama asıl sürpriz sanatçının bizzat kendisi adına yaşandı ki gelen herkesi öperek ve ayakta karşılaştı, isteyenler çevirmen aracılığı ile kendisi ile kısa bir sohbet etme şansını buldu ve her objektife içtenlikle gülümsemekten kaçınmadı. Sanatçı olmak böyle bir şey olmalı işte kendisine hayrandım artık daha ötesinde bir yerlerdeyim. Biz ayrılırken kuyruk uzadıkça uzuyordu ama öğrendiğim kadarı ile üç saate yakın kalmış kendisi; bambaşka sevilesi.


Haftanın İmza Günü: Birsen Tezer Mephisto’nun imza günleri de bir hayli keyifli. Jehan Barbur, Bülent Ortaçgil, Hüsnü Arkan, Grup Yorum gibi isimlerden sonra imza günleri bu hafta Birsen Tezer ile devam ediyor. 02 Nisan Cumartesi günü mağazanın Beyoğlu şubesinde 16:00 - 18:00 saatleri arasında gerçekleşecek imza gününün bir de özelliği var. ‘’Cihan’’ albümü o kadar çok sevildi ve bugün bile sevilmeye devam ediyor ki iki yıl geçti üzerinden ama ona rağmen zirvedeki yerini öylesi içtenlikle koruyor. Sanatçının ilk imza günü olduğunun da altını çizelim ayrıca.


Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler: Filmler ile başlayalım bu hafta. ‘’The İnterpreter - Çevirmen’’. Bir Sydney Pollack filmi ki Nicole Kidman ve Sean Penn başrollerde. BM’de bir çevirmen, bir gün bir devlet adamına suikast düzenleneceğini öğreniyor ve yetkilileri uyarıyor. FBI Ajanı Tobin bu olayları araştırmak üzere filme dahil oluyor ki işler beklenmedik bir şekilde yol alıyor ve bu da filmi gayet güzel bir tempoda sürüklüyor. Yaklaşık iki saatlik filmi sıkılmadan izledim ki elimdeki DVD kapağında ekstra seçenekler görünmüyordu, son anda içerde fark ettim ve film benim için daha anlamlı oldu. Birleşmiş Milletler filmin binalarında çekilmesine izin vermiş ama çekime günler kala vazgeçtiklerini söylemiş; derken Annan ile yapılan görüşmeler çeşitli şartlar altında kabul görmüş; özellikle Pollack ile olan söyleşi süper ki bir not daha bu da önemli. Film çekilmeye başlamış başlamasına ama daha senaryo tamamlanmış değilmiş, çok ilginç yani bir yandan çekilirken film bir yandan yazılmaya devam ediyor.


Bir diğer izlediğim film ise 2000 yapımı ‘’The Way Of The Gun - Silahların Gölgesinde’’. Jeffers ve Longbaugh, hayatlarını suç dünyası içinde geçirmiş iki adam. Yeni uğraşları ise, hamile bir kadını kaçırıp onun doğmamış bebeği için 1 milyon dolarlık bir fidye koparmak ama iş umdukları gibi kolay olmayacak. Christopher McQuarrie daha öncesi güzel senaryolar ortaya çıkartmıştı, iyi filmler yönetmişti ama bunu çok fazla sevemedim. Zira Juliette Lewis, James Caan faktörü bile yetersiz. Özellikle filmin sonlarına doğru sıkıldığımı söyleyebilirim ve ekip çok fazla ilginizi çekmiyorsa kesinlikle uzan durmanızı önerebilirim.


24’ün 5’nci sezonunu bitirdim ki en güzel sezonuydu izlediklerim içinde ki çok kısa bir süre içinde tamamladım. Birkaç gün kendime gelecek 6’ncı sezona başlayacağım. ‘’Desperate Housewives’’ın ve ‘’Nikita’’nın yeni bölümlerini beklerken diğer izlediğim dizilere birer ikişer bölüm dokunabildim geçen hafta içinde de. Bu arada bir yeni diziye daha başladım ki bir hayli iddialı olacağı söyleniyor gerek konusu gerek oyuncu kadrosu ile. Adını bir saraydan alıyor dizi ki ‘’Camelot’’ Kral Arthur efsanesini başka bir açıdan anlatmaya hazırlanıyor. Bu lezzette olduğuna inandığım bir dizi daha başlamış ki sanırım önümüzdeki zaman diliminde ondan da bahsedeceğim izleyince.


Ve şimdi … Bir Pazartesi daha bize gülümsüyor, içeri alalım mı? Güzel bir hafta olması dileklerimle.

Hiç yorum yok: