27 Şubat 2010 Cumartesi
22 Şubat 2010 Pazartesi
PS (Pazartesi Sendromu)
Yıllarca radyo programları yaptı ve onu dinleyicileri hep Çokemel olarak tanıdı. Yaklaşık olarak üç sene önce ‘’Radyo Dostları’’ köşemizde de sitemizde konuk etmiştik kendisi hatta. Emel Yalçın artık müzik dünyasında yorumcu olarak karşımızda. İlk albümü henüz çok yeni raflarda yerini alırken çıkış şarkısı ‘’Aşktan Ölelim’’ aynı zamanda çekilen klibi ile internet dünyasında şimdiden birçok kişiye ulaştı (www.emelyalcin.com adresinden izleyebilirsiniz). ‘’Endorfin’’ ismini verdiği bu çalışmasında Sezen Aksu’dan Hakkı Yalçın’a, Murat Güneş’ten Suat Aydoğan’a, Öykü Berk’e kadar isimler de sözlerini ve bestelerini katmışlar albüme. Havva imajı ile elinde elması ile radyo dünyasında göstermiş olduğu başarısını müzik dünyasında da göstermeye hazırlanan Emel’e başarı dileklerimizi yollayalım beraberinde.
Haftanın Şarkı Sözü: Fulden Uras – MSN
Allah çarpsın telefona elimi sürersem, numaranı gizlesen de açmayacağım, ben de seni MSN’de engellemezsem :)
Ve yavaş yavaş 90’lar yeniden gün ışığına çıkıyor. Nasıl çıkmasın çünkü o yıllarda çok ciddi şarkılar - albümler duruyor ve yeniden yaşamak - yaşatmak kaçınılmaz. Özellikle CD ile ilk buluşmamız olmuştu 90’lar ve birçok sanatçı da hatta kaset ile birlikte CD olarak da sunabilme şansını bulmuşlardı. Bugünlerde istediğimiz gibi bulamıyoruz bu albümleri (Elimizdeki kasetleri doğdu düzgün dinleyemiyoruz) ve bu anlamda tekrar basılabilmeleri birçoğumuz için gayet de güzel bir renk halini alabiliyor. Esen Müzik daha önce bu anlamda Kenan Doğulu’nun 4 CD’sini bir arada sunmuştu ama bu kez ilk albümü ‘’Yaparım Bilirsin’’i tek olarak da yeniden sunma ihtiyacı duymuş. Hani albümlerin bir iki hit değil baştan sona hit şarkılar taşıdığı yıllar ve o yıllarda abisi Ozan Doğulu ile baştan sona imza attığı şarkılar ile uzun saçlı bir Kenan Doğulu. Bu kare ve bu şarkılar kuşkusuz hafızalardan silinmedi ama bugün bir başka seyir çizdi her şey kendine, yeniden dönebilmek elimizde. Bu anlamda diğerlerinin de bir bir bizlere ulaşacağına eminim zira benim gibi çok sevenleri var, özleyenleri var.
Hafta sonu o yıllardan bir isim ile buluştum. Anımsarsınız ilk albümü yayınlandığında Türkiye’de bir anda bir olay olmuştu Ahmet. ‘’Ah Canım Vah Canım’’ isimli şarkısı ile yaptığı çıkışı peş peşe diğer hit şarkılar ile sürdürmüş ve 90’lar sürecinde yayınladığı üç albümü ile de en çok satanlar listesinde haklı yerini almıştı. Gerçekleştirmiş olduğumuz sohbette hakkında merak ettiğim birçok şeyi sordum kendisine ve de önümüzdeki günlerde yayınlayacağı yeni albümünü çok merak ediyordum, adına bilgilendim de. Ama hepsini ve daha fazlasını albüm yayınlandığında sizler ile paylaşmayı istiyorum ve bunun içinde çok az daha bekleyeceğiz beraberinde. Ama şunu diyebilirim ki iddialı ve sürprizlerle dolu bir albüm geliyor öyle ki bir düetin yer alacağını öğrendim ve en çok onu merak etmekteyim. Ah Canım Vah Canım’’ın Elektro Boogie versiyonuna + Club Mix’ine ve ‘’Öyle Bir His Bu’’nun Smooth Lounge Edit versiyonuna yani sanatçının bu şarkılarının daha önce hiçbir albümde yer almamış hâllerine web adresinden ulaşabilir (http://www.ahcanimahmet.com) ve PC’nize indirebilirsiniz ve bu da albüm yayınlanana kadar sizi gayet mutlu edebilir.
Haftanın Sürprizi: We Are The World 25 For Haiti
http://vimeo.com/9448022 (Öncelikle yandaki adresten bu videoyu izleyebilir ve hatta arşiviniz için MP4 olarak indirebilirsiniz)
Şarkının dünya prömiyeri geçtiğimiz Vancouver Kış Olimpiyatlarının açılışında yapıldı ve bu muhteşem klibin yönetmenliğini ‘’Crash’’ ve ‘’Million Dolar Baby’’in yönetmeni Paul Higgis yaptı. Şubat ayının ilk günü kaydı yapılan çalışmanın geliri Haiti adına kullanılacak ve yine 25 yıl önce çıkış noktasında olduğu gibi ayrıca anlam bulacak şarkı. Şarkıya gelince ki Michael Jackson & Lionel Richie imzalıydı bildiğini üzere ve yayınlandığı 1985 yılında Bruce Springsteen, Diana Ross, Bob Dylan, Tine Turner, Stevie Wonder, Cyndi Lauper gibi isimler yer almıştı. Bu yeni kayıtta bu isimlerden sadece Micheal Jackson ve Ray Charles var ki aynı zamanda onları anmak adına da gayet hoş bir durum bu, tüyleri diken diken eden bir durum. Bu yeni kayıtta da günümüzün çok önemli isimleri yer alıyor. Barbara Streisand, Celine Dion, Jennifer Hudson, Mary J.Blige, Toni Braxton, Enrique İglesias, Pink ve niceleri. Şarkının sürprizleri sadece bunlar değil. LL.Cool J, Snoop Doog, Will I Am başta rapperlerın finaldeki performanslarına bayıldım mesela. Özetinde yıllar sonra yeniden listelerde yerini nasıl birinci sıradan almasın öyle değil mi? Dinleyin ve izleyin kararınızı verin, eminim başa alıp alıp kolay kolay kurtulamayacaksınız bu tablodan.
Müziğin sustuğu Yerden Alternatifler:
Bu kez müziğin sustuğu yerden yine müzikle başlayalım. Sinemalarda izleme şansım olmadı ama DVD’si yayınlanınca çaldı kapımı ‘’This İs İt’’. Geçtiğimiz sene kaybettiğimiz müzik dünyasının dev ismi Michael Jackson bildiğiniz gibi yıllar sonra dev bir konser maratonuna hazırlanıyordu; olmadı. Zamansız olan bu gidiş milyonlarca dinleyicisini şok ederken onunla karşılaşacağımız her yerde daha bir açacaktık artık gözlerimizi. Şarkılarını yeniden dinleyecektik, konserlerini - filmlerini yeniden izleyecektik vs. Evet o hiç çıkılamayan konserin provaları, kamera arkası görüntüleri ve daha çok şeyi bu çalışma ile izleme şansını buldum geçen hafta. Uzun bir süre etkisinden kurtulamayacağım.
Geçen hafta içinde ‘’Oscar’a doğru adım adım’’ başlığı altında izlediğim Tarantino’nun ‘’Inglourious Basterds - Soysuzlar Çetesi’’ isimli filmini öncelikle çok beğendim. Uzun süresine ve yer yer uzun sahnelerine - diyaloglarına rağmen gözümü kırpmadan izledim diyebilirim. Almanlar’ın Fransa’yı işgali sırasında yaşanan acıların intikamını almak için bir araya gelen bir grup isyancının hikayesinin anlatıldığı filmde Brad Pitt başrolde olsa da asıl dikkatleri kuşkusuz Christoph Waltz çekmekte. Cannes film festivalinde aldığı ödülü kuşkusuz ki Oscar’a da taşıyacak sanatçı için hemen hemen herkes hemfikir; çok başarılı. Ötesinde yine aksiyon dozu yüksek bir diğer film ‘’Taken - 96 Saat’’i izledim ve abartı üstüne abartı bir yığın sahneye tanık oldum. Aslında bu abartılığı görmezden gelirsek başarılı bir film. Kızının kaçırılışı üzerine harekete geçen ve Paris sokaklarında onu tek başına aramaya kalkan bir babanın (eski bir ajan) hikayesi. Luc Besson’un yapımcılığında ve senaryosunda ortak olarak yer aldığı filmde baba rolünü Liam Neesson canlandırıyor ki çok başarılı bulmuyorum.
Haftanın en keyif aldığım filmlerinden birisi de ‘’The Proposal - Teklif’’. Sandra Bullock ile Ryan Reynolds’un başlıca rollerinde oynadığı bu duygusal - komedi’nin yönetmeni aynı zamanda çok da güzel bir kadın olan Anne Flitcher. Çalıştığı iş yerinde terör estiren bir kitap editörü ki ülkede kalabilmek için tek seçeneği ülkeden birisi ile evlenmesi ve kendisine kurban olarak yardımcısını seçmesi ve süreci işleniyor. Alaska’da gerçekleştirilen çekimleri ile de ayrıca göz dolduran ve güldüren ve yer yer duygusal sahneleri ile göz dolduran bu filmi hiç düşünmeden izlemeli herkes.
Haftanın Ödülü:
Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülü bir Türk yönetmenin - filmin (‘’Bal’’) oldu. Semih Kaplanoğlu’nu bu başarısından dolayı tebrik ederiz.
Ve de geçen hafta başladığım ve ilk iki bölümünden anladığım kadarı ile devam da edeceğim yepyeni bir dizi ‘’Human Target’’. Başlıca rolünde üç ana karakterin yer aldığı dizi de tanıdık dizilerden sürpriz oyuncular ile de karşılaşmanız mümkün. Mesleği insanların hayatlarını korumak olan bir şirketin bu üç üyesi her bölümde bir maceranın içinde buluyorlar kendilerini. Örneğin ilk bölümünde bir trenin ikinci bölümde bir uçağın içindeler ve görevleri suçluyu bulmak ve içine düştükleri zor durumlardan kurtulmak; işleri zor ama onlar her seferinde başarıyorlar; en azından şimdilik. Bu vb. diziler gecenin bir yarısından sonra çok iyi gidiyor yalnız :)
Geçen ay da aynısı oldu bu ay da öyle olacak. Haftaya bugün sitemizin MART sayfaları yayında olacağı için sendrom da malum olmayacak. Sürpriz konuklarla ve yine özel yazılarla görüşebilmenin heyecanında olacağız sizlerle. Güzel bir hafta olsun hepimize.
20 Şubat 2010 Cumartesi
Cumartesi Şarkısı Ateşi - Atilla İçli
15 Şubat 2010 Pazartesi
PS (Pazartesi Sendromu)
‘’Yüzyıllık sessizlik sona eriyor’’ sloganı ile 12 Mart’ta vizyona girecek olan ‘’Anadolu’nun Kayıp Şarkıları’’ isimli yedi yıldır yapımı süren çalışmayı heyecanla beklerken Kalan Müzik’ten bir sürpriz geldi ve. Filmden önce bu şarkılar birçok ülkede festivaller kapsamında, birçok seçkin sahnede sergilenmişti, beğeni toplamıştı ve de bizleri nicedir merak ettirmişti. Anadolu’nun ücra köşelerinde provasız ve canlı kaydedilen bu çalışmalar - türküler sahne performansında özgün hali ile ekranlara yansırken Ünen ve müzisyen dostları da canlı olarak kendilerine eşlik ediyordu sahnede. Şimdi hepsini bir albümde dinleme şansımız var ne güzel. Ayakta alkışlamak gerek bu emeği.
Yıllardır nice özel çalışması ile yeri bir başka olan Selami Şahin uzun süredir yeni bir çalışma yapmıyordu ve bir döndü pir döndü yeniden. Öncelikle ‘’Dayman’’ isimli bir albüm yaptı sanatçı ki ikisi remix yedi şarkılık bu çalışmayı baştan sona Arapça seslendirdi. 45. sanat yılını kutlayan sanatçının bu çalışması tüm Ortadoğu ülkelerinde de yayınlandı aynı zamanda. Çok değerli enstrüman sanatçıları ile zaten zengin olan bu çalışmayı geçen hafta bir sürpriz buluşma izledi. Sanatçı Sevgililer Günü sürprizi sundu dinleyicilerine ve sözlerini Ahmet Selçuk İlkan’ın yazdığı bestesini kendisinin yaptığı ‘’Ben Bir Tek Adam (Kadın) Sevdim’’ bu şarkıyı Burcu Güneş ile seslendirdi ve bir de klip çekti (Usta isim Müjdat Gezen de ilk kez bir klipte oynadı). Şarkı single çalışmada iki versiyonu ile yer aldı ki bir tanesi Mustafa Ceceli imzalı.
Babamın telefonuna belirli aralıklarla şarkılar yüklerim. Bir gün bu yüzden kavga ettik zira çektiğim bir Niran Ünsal yorumlu TSM şarkısını çok eski bir kasette dinlediğini iddia etti ve hatta yetmedi gitti o kaseti buldu geldi; derken kasetin içinde zaten olmayan o şarkıyı bulamadı; bu kasette değil ama iddiaya girerim bulacağım falan dedi. Pes eden inanın ben oldum. Neyse konu bu değildi zira Vahdet Vural’ın son albümüydü. Babam sürekli gelip bana onun şarkılarını bulsana derdi e malum onların yıllarının sesi; bulamazdım ki; şimdilik ses etmiyorum nasılsa yine soracak ben de tamam peki diyeceğim ve CD’sini kendisine hediye edeceğim o zaman. 23 şarkılık ‘’Fasl-ı Muhabbet’’ isimli şarkıda Vural hocamız ne var ne yoksa söylemiş hani kaldı ki tanıtımlarını dinledim of ulen of çektim resmen babamı düşünemiyorum :) Çok damar benden söylemesi.
Türk pop müziğinin özellikle 80’li - 90’lı yılların vazgeçilmez isimlerindendi Arzu Ece. Belki sadece bir tek albüm yayınladı ama yolculuğu boyunca en başta TRT’nin ve müzik yarışmalarının (Eurovision’da ülkemizi iki kere temsil etti. Biri ‘’Sev’’ biri Grup Pan ile ‘’Bana Bana’’) vazgeçilmeziydi. Sanatçı şu sıralar ne yazık ki kanser hastalığı ile mücadele ediyor. Bunu da Bugün gazetesindeki köşesinde Aykut Işıklar’dan öğrenmiş olduk. Işıklar’ın bir çağrısı var ki sanatçının çabasına bir elbirliği. Mesam’ı, Müyap’ı, tüm müzik örgütlerini, işletmecileri bir şeyler yapmaya davet ediyor. Bizler de kendisine her şekilde destek vermeye hazırız elbette elimizden geldiğince. Geçmiş olsun dileklerimizi iletirken kendisine tedavisinin olumlu sonuçlar getirmesini diliyoruz ve hatta getireceğine inanıyoruz.
Birbiri ardına birçok ülke Eurovision temsilcilerini açıklamaya başladı. Geçen sene erken oldu belki aslında normal bir süreç ama acaba Manga geç mi kaldı diye düşünürken gerekli açıklamalar yapıldı. Grup üç şarkı hazırladı ve TRT yönetimine teslim etti. Büyük ihtimalle İngilizce olması tercih sebebi olan şarkıları TRT 10 kişilik jüri üyelerine sunacak ki kimler yer alacak çok merak ediyorum ve kim yer alırsa alsın bu durumu da onaylamıyorum. Şarkı ay sonuna doğru açıklanacak, Mart ayı başında klibi çekilecek ve 22 Mart’ta delegasyona teslim edilecek. Açıkçası heyecanım yok ama merakla beklerken grubun web sayfasında birkaç gündür bir geri sayım var. Acaba sıfır olduğunda bizi orada neler bekleyecek :)
Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:
Bu hafta yine güzel filmler izledim daha doğrusu izlediğim filmler adına en azından hayal kırıklığına uğramadım. Henüz hâlâ vizyonda ve sizleri de hayal kırıklığına uğratmayacak eminim ‘’İt’s Complicated - İlişki Durumu: Karmaşık’’ bir harika. Nasıl olmasın ki bir Meryl Streep var en başta ve ona eşlik eden iki usta isim Steve Martin ve Alec Baldwin (Bu arada o yakışıklı adam nerede ah ah neydim dememeliyiz ne olacağız demeliyiz). Jane’nin ilişki durumu cidden karmaşık nasıl olmasın ki? Bir yanda eski eşi ki bir şeyler yeniden alevleniyor; bir yanda mimarı ki bir şeyler yeniden keşfediliyor; seçim yapması zor ama olağan akışına bırakması da imkansız; peki kim kazanacak? Nefis bir film ve haftanın en iyisi adıma. Bu hafta nicedir izlemek istediğim bir diğer film de zira bir hayli iyi geldi ruhuma. Neden bilmem böyle aşk meşk üzerime geldi bir anda bilemiyorum :) Evet ‘’Serendipity - Tesadüf’’ bir 2001 yapımı filmdi eminim ki; birçoğunuz nasıl bir tat aldı bilmiyorum ama izledi ben yeni bu keyfe eriştim. Biraz fazla mı tesadüf evet, elbette hem de koskoca New York çatısı altında hadi kabul edelim, olabiliyor işte; keyifli bir akıcılığı var filmin bir de üzerinizde bırakacağı karlar; üşümemek lazım ve de aşka inanmak; öyle de yaptım.
Bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine hiç hesapta yokken bir filmle de buluştum bu hafta. ‘’Stepfather - Üvey Baba’’. Filmi izlerken o kadar gerildim ki kalktım evin içinde kültür - fizik hareketleri falan yaptım bir ara. Yani bir yanım izleme bırak derken bir yanım da merak etti. 2009 yapımı bu film adından da anlaşılacağı üzere bir babanın üvey ama daha da kötüsü bu babanın katil halleri ama pek de başarılı sayamayacağım bir oyunculuk ve nasıl olur da görülemez, atlanır dediğimiz küçük detaylar; o kadar kör müsünüz yani dedirten durumlar. Ya da hiçbirini izlemeyin ama mutlaka ‘’Eagle Eye - Kartal Göz’’ ile buluşturun kendinizi. Geçen sendrom Michelle Monaghan ismine kitleneceğimi söylemiştim ve şöyle bir gezindim ve kendisinin de rol aldığı bu film ile kendimi tanıştırdım. Diğer başrol oyuncusu Shia LaBeouf bir kere çok yanlış seçim; bu tarz bir film için kahraman portresinde değil ama Monaghan ile olsun senaryo ile vs. baştan sona süper bir film. 2008 yapımı bu çalışma benim diyen birçok çalışmaya meydan okuyabilecekken neden bu kadar gerilerde kalmış anlamış değilim. Filmin konusuna gelince hiç girmeyeyim, bana güvenin ve hiç okumadan - etmeden bu serüvenin içine girin :) Acaba bir sonraki hafta Monaghan ile karşılaşabilir miyim?
Ve dün; öncelikle Sevgililer Günü kime denk geldimse sevgilisizdi. Yani ya da diğerlerine bilerek denk gelmemiş de olabilirim :) Şaka bir yana sevgili dostlarımın kaleminden şiirlerle, şarkılarla sitemizde kutladık öncelikle. Hayat hepimize güç verdikçe nicesini göreceğiz de; aslında gecemi bir aşk filmine ayırmıştım ama sonra vazgeçtim ve arşivime şöyle bir göz atmak isterken direk ‘’The Kite Runner - Uçurtma Avcısı’’ ile karşılaştım ve dedim direk uçalım. Afgan yazar Khaled Hosseini’nin aynı adlı çok romanından beyaz perdeye aktarılan 2008 yapımı bu film uzun yıllardır Kaliforniya’da yaşayan Amir adlı bir Afgan göçmeninin, çocukluk arkadaşı Hasan’ın oğlunun başının dertte olduğunu öğrendikten sonra ona yardımcı olmak için Taliban yönetiminin kontrolündeki anavatanına geri dönüşünü anlatıyor. Kitabını okumadığım için ne kadar sadık kalındı konuya bilemiyorum ama nefis bir film izlediğimin altını çiziyorum. Duygusal olduğu kadar akıcı; gerçek olduğu kadar sıcak bir film izledim evet ve de mutlak tavsiyem. Bir de içinde uçurtma geçen her film göz yaşımı bırakmak zorunda geriye?
Bu hafta dizilerim devam etti. Örneğin nihayet geçebildim ve ‘’Heroes’’ dördüncü sezonu ile de muhteşem başladı. Ne yalan söyleyeyim bu dizinin ben de bu kadar etki uyandıracağını düşünemezdim ama şimdi yavaş yavaş ilerleme vakti; önümde bir yığın bölüm yok artık. Polisiye üçlemelerim (‘’Castle’’, ‘’Mentalist’’, ‘’Life’’) devam ederken geçen hafta bahsettiğim ‘’Cougar Town’’ bir hayli keyif verdi. ‘’Spartacus’’ün ikinci bölümü de ayrıca nefes kesti.
Ve bir yeni hafta daha geldi; bir ayın ortasında bir Pazartesi gününden daha şimdilik bu kadar. Hepimize keyifli bir hafta olması dileklerimle.
14 Şubat 2010 Pazar
Sevgililer Günü Sürprizi
84 - Akşam Oldu Hüzünlendim Ben Yine
Aslı & Emre Aydın - Tüm Şehir Ağladı
Birsen Tezer & Tunç Öndemir - Küçük Bir Aşk Masalı
Bülent Ortaçgil & Zuhal Olcay - Aynalar
Candan Erçetin & İlhan Şeşen - Sen Benim Şarkılarımsın
Funda Arar - Alagül
Gülay - Sen Gelmez Oldun
Hande Yener - Delikanlım
Leman Sam - Kıyamam Sana
Sezen Aksu - Hoşgeldin
Sezen Aksu & Candan Erçetin - Vazgeçtim
Yıldız Tilbe - Geri Dön
Yıldız Tilbe & Yusuf Güney - Aşk Laftan Anlamaz ki
Zerrin Özer – Kıyamam
13 Şubat 2010 Cumartesi
Cumartesi Şarkısı Ateşi - Yasemin Kumral
Nerelerden gelirsin, nerelere gidersin
Neden beni seçersin uzaylı dostum
MP3
Not: Temiz bir kayıt olmamakla beraber paylaşılmaya değer :)
11 Şubat 2010 Perşembe
İlkay Akkaya ile Yeniden
Albümün basın bülteni:
İlkay Akkaya, 4 yıl aradan sonra 12 şarkıdan oluşan yeni albümüyle karşımızda: Bir Arapça, bir Kürtçe şarkı dışında, bir de Trakya türküsü ile albümün müzikal yelpazesi genişliyor. Çalışmalar ilk olarak Almanya’da Kızılırmak’tan Cengiz Akataş’ın stüdyosunda başladı. “Bu Şehir” ve “Aşk Dinmemiştir” adlı şarkılar orada düzenlendi. Kayıtlar Ada Stüdyoda İhsan Apça ve Özgür Özkan Mete tarafından tamamlandı. Albümde yer alan “Nemi Nemi” adlı ninni, dünyaca ünlü Lübnanlı müzisyen Marsel Halife’ye ait. Sanatçının, geçen yıl tanıştığı Vassim Soubra ile birlikte bir albüm projesi var. Çalışmalar ilkbaharda başlayacak. Bu ninni ortak çalışmanın ilk adımı. Vassim Fransa’da yaşayan bir Lübnanlı. Ninnide piyano çaldı. Sanatçı, Hatay’lı müzisyen Ali Nafile ile birlikte seslendirdi şarkıyı.
Kızılırmak’tan Yaşar Aydın’ın dört şarkısı bu çalışmada yer aldı. “Bir Yanım Mersin”e klip çekildi. Klipte Şevket Şahintaş’ın fotoğraflarından yararlanıldı. Aynı zamanda Taksi şoförü olan Şevket Şahintaş klipte de oynadı. Geceleri çalışan Şevket Şahintaş, bir yandan da ötekileştirilenlerin fotoğrafını çekiyor: Sokak çocukları, travestiler, evsizler, seks işçileri,… Klibi Murat Çelikler çekti. Yaşar Aydın’ın diğer şarkıları ise, “İçin Yanarken”, “İstanbul’da Bir Yarim Var” ve “Gelmedin Diye”. “Gelmedin Diye”nin sözleri Ahmet Can Akyol’a ait.Albümün Kürtçe şarkısı “Jiyan”ın sözleri, Kürtçe’nin en önemli şairlerinden Cegerxun’a, müziği ise Hüseyin Aydın’a ait.
Ağırlıklı olarak bestelerden oluşan albüm, İlkay Akkaya dinleyenlerinin yıllar süren özlemini dindiriyor. Ve İlkay Akkaya, şu hayatın sert yüzünü, duru bir sese tercüme ediyor. Wernicke Korsakoff hastasının ağzından ölüm oruçlarını dinlediğimiz “Şekerli Su” demir bir bilye gibi takılıyor insanın kursağına. Müzisyenler stüdyoya birlikte girdi ve şarkı tek seferde kaydedildi. Ana motif dışında çokça doğaçlama yapıldı. Bu şarkı, bundan sonra da her icrasında o ana özgü bir yorumla çalınacak.Albümde öne çıkan parçalardan Nemi Nemi, Arapça bir ninni. Şarkı, aynı zamanda sanatçının Fransa’da yapacağı uluslararası bir projenin ilk ürünü. Hindistan, Senegal, Mısır, Lübnan, Fransa’dan müzisyenlerin oluşturacağı bir toplulukla canlı performanslar sergilenecek ve bunlardan biri canlı kaydedilerek albüm olacak.
Ahmet Kaya’nın Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirinden bestelediği ve milyonlara sevdirdiği, “Acılara Tutunmak”, yeri doldurulmaz bir dosta bir gönül borcu olarak albüme kondu. Uğradığı haksız ve acımasız saldırıların ardından aramızdan ayrılışıyla, belki de bugün en çok hatırlanması gereken Ahmet Kaya’ya…
Şükrü Erbaş, Yılmaz Odabaşı, Ahmet Can Akyol’un şiirlerinden bestelenen üç şarkı, albümün ezgilerine de, dizelerine de sızan duyguyu özetler gibi: “Bir hüznün izdüşümü”, “Göç” ve albüme adını veren “Gelmedin Diye”...
“Bu Şehir” de aynı hüzne eşlik ederek girdi albüme: “Ucunda bilemediğin bir buse var/ Gel de geç güpegündüz bu şehirden”.
Dingin ama hüzünlü bir ruh hali, bestelerinden ayrı birer şiir gibi de okunabilecek sözleri, İlkay Akkaya sevenlerin özlem ve samimiyetle kucaklayacakları müziğiyle, “Gelmedin Diye”, uzun soluklu bir yolculuğun yeni bir aşaması.
8 Şubat 2010 Pazartesi
PS (Pazartesi Sendromu)
Herkes bir albüm yaptı o neden yapmasın mantığı ile bakınca susmak lazım ama aksi halde konuşma hakkımız var. Ben bu tarz durumlarda ortada bir yerde duruyorum. Şimdi Tuğba Özay bir albüm yayınladı adı: ‘’Armoni’’. Çok yeni piyasaya çıktığı gibi henüz sağda solda çok da dile gelmedi ama belli ki önümüzdeki günlerde çok konuşulacak. Hülya’yı, Gülben’i, Petek’i, Demet’i birer kraliçe yapan müzik piyasası neden Tuğba’yı da yapmasın. Albümünde 15 şarkı var. İki şarkı hariç tüm şarkıların sözü, bir şarkının bestesi kendisine ait (ki sözleri cidden şaşırtıcı, aşağıda paylaşacağım) Kapak fotoğrafı ayrıca başarılı. Çok iddialı cümleler kuruyor Özay; bakalım müzik dünyasında nasıl bir yankı bulacak, cidden merak ediyorum.
Haftanın Şarkı Sözü: İçimdeki çocuk yok olmadan gelemez miydin? Transparan beyinlere, tuz biber sözcüklere, müebbet hapisliklere dur diyemez miydin? Günü devirenlere, gülü kemirenlere, çarkı çevirenlere telleri öremez miydin …(Yüreğimin Bekareti)
Bu haftanın son günü yani 14 Şubat’ı bildiğiniz gibi ‘’Sevgililer Günü’’ kutlanacak. Elbette bu durum hemen yapımcıları da harekete geçirdi. Örneğin DMC geçen aylarda albümünü yayınladığı Mustafa Ceceli’nin o meşhur ‘’Hastalıkta Sağlıkta’’sı için dahice bir şey düşünmüş ve bu şarkıyı ve piyano versiyonunu bir CD’de ‘’Sonsuz Aşklar Anısına’’ ibaresi ile yeniden sunmayı akıl etmiş :) Böyle bir şey var mı var işte, tamam özel bir şarkı olabilir ama zaten albümü duruyorken kim neden bunu alsın, alacaktır da ayrı işte. Aynı firma bir de 5 CD’lik ki bu enteresan bir başka özel çalışma daha hazırlamış. ‘’Aşkın Son Şarkıları’’ isimli bu toplama çalışma 66 aşk şarkısını bir araya getirmiş. İçinde bir ben belki de bir siz yokum - yoksunuz anlayacağınız :) İyi ki bir sevgilim yok ve es kaza böyle hediyeler ile karşılaşırsam dünyam falan yıkılır. Yine benzeri bu şekilde yayınlanan - yayınlanacak birkaç albüm daha var. Şaka gibi ama bunlardan biri yine DMC imzalı, tamam tamam bu bahsi kapatıyorum, lütfen :)
O gün malum birçok şehirde, birçok mekanda, birçok alternatif sizleri bekliyor. Titanic Otel’de Demet Akalın’ı dinleyebilirsiniz hatta kendisinden ‘’My Heart Will Go On’’ şarkısını istek de yapabilirsiniz mesela :). Su Ada’da Serdar Ortaç ile ya da Refresh The Venue’de ise Kenan Doğulu ile eller havaya da karşılanabilir. Levent Yüksel ile Balans Jolly Joker diğer bir alternatif olurken Ankara’da iseniz Sertab Erener AGKM’nde sizleri bekleyebilir. Yine Ankara’da; Vedat Sakman’ı Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde, Mor ve Ötesi’ni Dib Sahne’de dinleyebilirsiniz bir o keyif. Sezen şarkıları dinleyelim ve kendimizden geçelim diyenler Life Roof’u seçebilir. Anadolu yakasında iseniz CKM Hayal Kahvesi’nde Jehan Barbur; True Blue'da Jale & Hakan Eren en iyi alternatifler gibi duruyor.
Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:
Geçen Pazartesi sitemiz yayında olduğu için sendrom yaşamadık :) Geçen bu iki hafta içerisinde birçok film ve dizi izledim. Bakalım ne kadarını sığdırabileceğim. Öncelikle bu Cuma vizyona girecek bir film ki; aynı zamanda da Oscar adayı bildiğiniz. ‘’An Education’’. Gidin, izleyin, keyif alacağınıza eminim. 60’ların Londra’sında bir banliyö ve 16 yaşında (ki oynayan oyuncu 85 doğumlu) bir genç kız. Kendini eğitimine adamış, hayali Oxford’da okumak falan ama bir hayli canı sıkılmış gerek ailesinden gerek yaşam tarzından falan olsa gerek ki karşısına çıkan ilk fırsatı kaçırmak istememiş. David abimiz 30’lu yaşlarında ve de biraz eli işte kaşı - gözü oynaşta ama efendi Allah için. Neyse işte siz devamını getirirsiniz eminimki getirin de. Yine ilginçtir bir başka Oscar adayı ki bu kez bir animasyon ‘’Up - Yukarı Bak’’ bir başka izlediğim yapım. Pixar’ın 375 kişilik bir ekiple hazırladığı bu çalışma gerçekten çok keyifli ve hatta bildiğiniz gibi artık Altın Küre ödüllü. Yaşlı bir baloncu ile doğa kaşifi bir küçük çocuğun yolculuğu; hayallerine ulaşmaları, haz alınmadan başlayan ama sonra dostluğa dönüşen hayatları vs. adeta bitsin istemeden eşlik ettim kendilerine ve de özellikle sonlarına doğru acaip eğlendim. Oskar ödüllerine doğru hedefim tüm adayları yakından takip etmek. Ayrıca tüm bu filmleri ve daha fazlasını bir başka dost adresimiz Muhammed’in Estar Abi bloğundan da izleyebilirsiniz; haklarında neler düşünmüş okuyabilir ve yorumlarınızı katabilirsiniz. Bu film ile ilgili sevgili Özgür'ün yorumu ayrıca dün yerini aldı sayfalarında.
2008 yapımı bir film ‘’Trucker’’ kaldı ki filmi öncelikli izleme nedenim bay Castle olarak da sevdiğim bir oyuncu olan Nathan Fillion’un oynaması. Ama filmde asıl hayran kaldığım kesinlikle başrol oyuncusu Michelle Monaghan (sanırım şimdi de onun başrol filmlerine uzanacağım buradan). Diane kendi halinde bir hayat süren bir kamyon şoförü. O kadar kendi halinde ki yıllar sonra ilk kez çocuğu ile karşılaşıyor. Bu kısmı biraz garip yani bir annenin yıllar sonra çocuğu ile bu şekilde karşılaşması ve ilişkileri hâli; zira film bunun üzerine kurulu elbette ve akışında ilginç sürprizlere gebe. Ve bir diğer keyif aldığım film ki ‘’Children of Men - Son Umut’’. 2027 yılındayız filmde. Dünyadan çocuk sesleri eksilmiş ve son doğan bebeğin üzerinden 19 yıl falan geçmiş. Londra işgal altında bir taraftan kaçak göçmenler, bir taraftan isyancılar, bir taraftan kanun savaşı falan verenler. Derken ne oluyor bir kadının hamile olduğu ortaya çıkıyor ama ciddi anlamda onun korunması gerekiyor. Gerçekten güzel ve akıcı bir senaryo ki ne zamandır izlemek için neden bu kadar bekledim bilmiyorum, çok beğendim. Clive Owen, Julianne Moore, Michael Caine her zamanki gibi olağanüstü bir performanstalar; sıkı tavsiyemdir.
Ama haftamın filmine gelince kesinlikle ‘’Prayers For Bobby’’. Gerçek bir hayat hikayesinden başarılı bir senaryo uyarlaması ve de elbette çok başarılı bir oyunculuk. Zira Sigourney Weaver ismine de kitlendiğimin resmidir artık ki; bugün yarın izleyeceğim ‘’Avatar’’ performansını ayrıca merak ediyorum. Her neyse bu kez de 70’li yılların sonundayız. Bir aile bizi bekliyor ki; başlarda sımsıcak portreler çıkıyor karşımıza ama işin içinde özellikle anne Marry ile oğul Bobby’nin arasında bir çatışma başlıyor sonrasında. Bobby’nin eşcinsel kimliğinden artık emin olması ile birlikte alacağı yol ve değişen ya da değişecek dengeler hayatları bambaşka yerlere sürüklüyor. Filmin özellikle son sahneleri o kadar etkileyici ki; gözlerimden yaşlar ile tamamladığımı söyleyeyim filmi. Mutlaka karşılaşın ve izleyin.
Haftanın Repliği: Gerçekten mi anne? Sevgi böyle bir şey mi? (Prayers For Bobby)
Birkaç film daha var; kaldı ki çok enteresanlar ama daha sırada diziler var; onları haftaya bırakalım. Evet dizi dizi dizilerime gelince öncelikle ‘’Heroes’’ üçüncü sezonu bitirdim, acaip mutluyum zira dördüncü sezonu çok merak ediyordum, hemen bu hafta başlıyorum. ‘’Brothers & Sisters’’ın ikinci sezonuna da aynı şekilde. ‘’Damages’’de üçüncü sezon başladı ama ben biraz biriktirip sonra devam etmeyi düşünürken aylar sonra ‘’LOST’’ adına beklemeyi daha fazla uzatmak istemiyorum. Özlemiştik, kahramanlarımızla buluştuk, ne umduk ne bulduk; kafamız zaten karışıktı, yeniden başa mı döndük? Sarmadı açık olmam gerekirse, nedir bu işkence? Ve geçen hafta içinde iki diziye başladım. Birisi yine tarihten bir sayfa. Bir ‘’Rome’’ hayranı olarak ‘’Spartacus’’ pekala da beni memnun edebilirdi. Gördüğüm kadarı ile bir anda birçok kişi de benim gibi düşündü ve dizi yayınlanan ilk bölümleri ile ilgi gördü. Ben henüz birinci bölümünü izledim ama kesinlikle devam edeceğim, iyi geldi diyebilirim. Dizinin sürprizi Zeyna olarak tanıdığımız Lucy Lawless :) Bu arada tüm bu dizi hastalığını bana bulaştıran Emre’den iki dizi ismi daha aldım. Bir tanesine olasılıkla bu hafta başlarım ama bir diğeri ile tanıştım. ‘’Couger Town’’ 40’lı yaşlarda bir kadının dünyasından renkler sunan bir komedi dizisi. Courteney Cox başrolde; keyifli, zamanın su gibi aktığı bir dizi; tavsiye ederim.
Güzel bir hafta olsun hepimize :)
7 Şubat 2010 Pazar
Sinatra ile Eski 45'likler
6 Şubat 2010 Cumartesi
3 Şubat 2010 Çarşamba
Şahane Buluşmalar
Bir özel gecede Vedat Sakman’ın gitarına Birsen Tezer vokali eşlik ederse bir başka özel gecede de bir Teoman şarkısına - gitarına Balık Ayhan ritmleri eklenirse ortaya sizce nasıl bir renk çıkar. Tarifsiz. Bu soğuk kış gününde biraz ısınmaya ne dersiniz?