30 Aralık 2009 Çarşamba
22 Aralık 2009 Salı
Yılbaşı Alternatifleri
Yeni bir yıla sayılı günler kaldı. Nerede ve nasıl karşılayacaksınız? Aslında planım net değil ama ben o gece adına Sakman'da olmayı ve yeni bir yıla merhaba demeyi Vedat Sakman'ın o muhteşem şarkıları ile yaşamayı diliyorum. Fakat neler var, kimler nerede olacaklar, nasıl bir program akışı olacak merak da ediyorum ve şöyle bir bakıyorum.
18 Aralık 2009 Cuma
10 Yılın En İyi Yerli Albümü
Eğer ki bu jürinin içinde olmam ve bir on albüm seçmem gerekseydi benim on albümüm aşağıdaki gibi olurdu. Ya sizin?
16 Aralık 2009 Çarşamba
İstanbul FM Ödül Töreni Notları
Bir gün bir İstanbul FM Ödül (birsıfıraltıyüzaltı zamanı) törenindeyim hani yirmili yaşların başı falan, belki de ilk seneleri emin değilim. Çok ciddi bir protokol önde ben de önlere gidip sahnede o starların fotoğraflarını kıyıdan köşeden çekmeye çalışır bir hâlde. Derken biri işaret ediyor, gel diyor ve yerini veriyor. Bir yanımda belediye başkanları diğer yanımda dönemin önemli müzik yapımcıları falan böyle havalara da giriyorum, o zaman bu benim için çok önemli bir şey. Orada makinem en güzel karelerini yakalıyor gecenin. Belki de bu yüzden yerini ayrı tutarım İstanbul FM ödül töreninin. Kuşkusuz o eski heyecanında olamasam da katılmak benim için güzel bir tebessümdür. Öyle de yaptık ve soğuk bir Salı akşamı Bostancı Gösteri Merkezi’nin yolunu tuttuk. Geceye dair küçük notları ve de kareleri paylaşmak elbette kaçınılmaz.
- Kokteyl esnasında eski dostlarla karşılaşmak güzeldi. Meljuly Meltem, Ömer, Kerem, Mehmet Coşkundeniz ve sevgili eşi Derya (ki ne güzel bir doğumu bekliyorlar) ile görüşmeyeli bir hayli zaman olmuştu. Bir tür kısa da olsa konuşabilme iyi geldi.
- Tanrım, aşığı olduğum Yulduz Usmanova’ya hiç bu kadar yakın olamamıştım ve bir daha Tanrım, yine konuşma - tanışma fırsatı bu kez de bulamadım, sınanıyor muyum, bir üçüncü şansı daha kaçırmayacağım değil mi?
- Gecenin açılışını Babutsa grubu yaptı (Bu arada yanlışlıkla kendilerinin yerine oturmuşuz biz de salonda, yoklar sanıp umursamamıştık) ki ‘’Yanayım’’ isimli şarkılarını zaten çok seviyordum, adeta yerimden kalkıp oynayasım bile geldi.
- Burcu Güneş’in saçlarına takıldı sık sık gözüm, pişmaniyeyi andırıyordu adeta ama yakışmıştı ayrı.
- Gecenin en çok yüzünde flaş patlatılan, en çok mikrofon uzatılan ismi Demet Akalın’dı. Aman tanrım ona da çok yakın oldum bir ara hatta salona birlikte girdik gibi bir durum oldu :)) Şaka bir yana kendisi ile ilgili düşüncelerimin tüm hakkı saklıdır :) Bir ara F.Gül ‘’gidelim yahu bir gün konserine dedi’’ ki; cevabımın da tüm hakkı saklıdır :)
- Açılışta onur ödülü verildi ve kim aldı dersiniz: Ayşegül Aldinç. Her zerresine aşık olduğum kadınlardan biridir kendisi; çok da naifti ama açıkçası neden kendisiydi, yıllardır bir albüm yapmadı mesela yapmış olduğu albümler sevildi belki ama ortalığı yıkıp geçmedi. Şahsen şık düşününce biraz kaos mesela bir önceki katıldığım törende Zerrin Özer almıştı, gelin de itiraz edin.
- Funda Arar yine çok şıktı ve bu şarkısını çok tutmamama rağmen sahnede dinlemesi keyif verdi.
- Daha önceki İstanbul FM ödül törenlerinde de bulundum başta da belirttiğim gibi. En son katıldığımda da böyleydi, yine durum öyle. Sunucular tam bir facia. Çok üzgünüm aslında sizinle çok eğlendim ama çok kötüydünüz lütfen kabul edin. Bayan sunucu ödül alanlara albümleri ile ilgili vs. sorulardaki başarısı belki takdir edilir ama adeta döver gibi konuşuyordu, bey sunucumuzun esprileri ise cidden sıkı bir sabır gerektirirdi. Bu arada bir sunucu bayan daha vardı Azeri, sempatik bir bayandı ama inanın neden orada olduğundan haberi yoktu ya da vardı, vardı da neden yoktu, son kararım tamam, yoktu :))
- İstanbul FM’in müzik danışmanı ve yayın yönetmeni Gürdal Çakır, sen çok farklısın, çok içtensin, çok başarılısın. Gecenin tüm heyecanını gözlerinden okudum uzaktan da olsa. Yakalamak çok zordu seni zira.
- Neyse gecenin ödül alanları bir kere belli zira bazıları direk kulisten sahneye geçiş yapıyor yani orada bu biraz heyecanı bozuyor. Funda Arar, Demet Akalın, Bengü, Göksel, Ziynet Sali, Meyra, Murat Boz, Mustafa Ceceli, Emir, Tan, Gripin, Hepsi çeşitli kategorilerde ödül alanlar arasında. Kimi hak etti kimi hak etmedi burada yorum yapmayacağım ama Serdar Ortaç’sız, Ferhat Göçer’siz, İsmail YK’sız olmak ne kadar güzeldi :))
- En iyi şarkı ödülünü Ziynet Sali ‘’Beş Çayı’’ ile aldı da buna çok sevindim işte. Kendisine ödülü Vahe Kılıçarslan verdi hani cansız manken. Ben de demek ki bir gün Best Model yarışmasında falan ödül verebilirim umudu doğurdu bu. Ne alaka yani belki de gecenin en anlamlı ödüllerinden biri bu çünkü ve onca müzik yazarı, eleştirmen atıyorum müzikal anlamda önemli birçok müzisyen vs. varken falan filan ne alaka.
- Vahe bey’e bir konuda katıldım ama dedi ki kendisi ‘’neden tüm kazananlar ödülünü alır almaz gitti’’ sahiden böyle oldu ne kadar kötü. Kınamasına hak verdim ne yani ev mi kaçıyor yani, nedir bu tavır; dünyanın hangi yerinde var. Bence bir dahaki törende kendilerine en arka koltuklar tahsis edilsin en azından ön taraflarda hakkını verecek kişiler otursun.
- Bir de gece ile alakası yok elbette ama bu tarz organizasyonlarda güvenlik ya da koruma her neyse neden asık suratlı olmak zorunda, neden tahammülsüz ya da bir şeylere hep itiraz edecek konumda.
- İstanbul FM’e teşekkürler; iyi ki varlar, iyi ki müzik adına önemli bir imzalar. Nicesinde görüşmek üzere.
11 Aralık 2009 Cuma
Ve Yılın Son Sürprizi
10 Aralık 2009 Perşembe
Bir Kere Daha ''Çığlık Çığlığa''
Birsen Tezer'i bir albümde ''Çığlık Çığlığa'' ile dinlemiştik ilk kez. Yıllar önce Bülent Ortaçgil için hazırlanan tribute çalışmada bu şarkısına getirdiği yorum dikkatleri de çekmişti. Müziğin yakın takipçisi olanlar ve yıllardır kendisini sahnelerden dinleyenler hep bir albüm yapmasını beklemişti kendisinin. Nihayetinde geçtiğimiz yaz ''Cihan'' isimli çalışması ile beklenen buluşma gerçekleşti ve de hasret bitti. Artık çok mutluyduk.
Bu çalışmasında bir kere daha dinledik ''Çığlık Çığlığa''yı ayrı bir solukta. Üstelik yine aynı ekiple, yine aynı akustik performansla ve yine çığlık çığlığa. Her dinlediğimde ayrı bir tat aldığım ve asla sıkılmadığım bu performanslardan birine daha tanıklık ettim dün gece. Ve artık sayısını unuttum kaç kere kayıt altına aldığımı şarkıyı. Sanatçı İstanbul gecelerinde sahne almaya devam ediyor ve yakın zamanda dinleyicileri ile Ankara, İzmir başta diğer şehirlerde de buluşmayı planlıyor. Her Çarşamba saat 22'den itibaren Jazz Cafe'de her Pazar ise Kadiköy SHAFT'ta dinleme şansını bulabilirsiniz Birsen Tezer'i. İzzet Öz, Cezmi Ersöz, Uğur Polat, Fırat Danış, yorumladığı ''Balıkesir'' şarkısının da söz yazarı - bestecisi olan Zafer Cımbıl da dün kendisini izlemeye gelen dinleyicileri arasındaydı. Yine büyülenerek dinledim, yine ayrı bir hüzün yükledim yüreğime. Gece bitsin hiç istemedim elbette.
9 Aralık 2009 Çarşamba
Hoşgeldin Estar Abi
8 Aralık 2009 Salı
Su Yeşili Bir Albüm
Ne güzel ki 2009 güzel albümler getirdi müzik dünyasına ve de getirmeye devam ediyor. Yılın bu son ayında yine özel bir albüm kapımızda. Balet Plak etiketi ile ''Su Yeşili'' adında sımsıcak bir çalışma ve yıllar sonra bir kere daha adı ile karşılaşmaktan çok memnunum adıma. Evet yıllardır olması gerekiyordu belki ama doğru zaman diye bir şey vardı ve o gün de tam olarak da bugündü. Hazal Selçuk ile çok keyifli bir söyleşi gerçekleştirdim. Aslında çok ama çok sormam gereken şey vardı kendisine zira bir özet halinde sunabildim ve kendisi de o içtenlikte yanıtladı. Hepsini OCAK 2010 yayınımızda web adresimde okuma şansını bulabileceksiniz. Ama öncesinde bu albüme dair küçük notlar sunmam kaçınılmaz.
Hazal Selçuk’un bu ilk albümünde tüm düzenlemeler ve bir şarkı hariç tüm besteler babası Timur Selçuk’a ait. “ Sesin Işık Bana” adli eserin şiiri Hazal’ın babaannesi Şehime Erton’a aittir ve dedesi Münir Nurettin Selçuk tarafından bestelenmiş. ''Su Yeşili'' çeşitli insan hallerini Türkiye dokusuyla anlatan bir çalışma ki ilk albümünde bu şarkıyı Ayşegül Aldinç seslendirmişti ve o gün bugündür yeri ayrı saklanmaktadır tarafımda. Bir kere daha ve yepyeni bir tatla dinlemenin tam da zamanıdır.
Türkiye’nin derin müzikal kaynağından beslenen eserler aynı zamanda deneysel bir müzikal yapı anlayışı ile işlenmiş bu albümde. Aysel Gürel, Faruk Nafiz Çamlıbel, Federico Garcia Lorca şiirleri Timur Selçuk’un müzikleri ile buluşmuş ve şarkıların yanına Hazal Selçuk’un hareket tiyatrosu biçiminde oluşturmuş olduğu bazı oyunların müzikleri de katılmış. Sanatın en sağlıklı yansıtma biçimlerinden olduğuna inanan sanatçı “yok etmek sadece bir ana bağlı, yaşatmak ise bilgi, emek, yaratıcılık ve insani değerleri hayata geçirebilme becerisi gerektiriyor ki bu yaşamda zor ve zahmetli olan da aslında bu” diye düşünmekte. Ayrıca şarkıları bir oyun olarak sahnede de canlandırmayı düşünüyor Selçuk ve ekliyor ...
Devamı ile buluşmadan önce albümü arşivinize almayı ve son sesle dinlemenizi tavsiye ediyorum. Bu renksiz havalarda böylesi içten bir renge hepimizin ihtiyacı var. Albümdeki şarkıları aşağıdaki adresten kısaca dinleyebilir ve satın alabilirsiniz.
Hazal Selçuk - Su Yeşili / Balet Plak
7 Aralık 2009 Pazartesi
PS (Pazartesi Sendromu)
Geçtiğimiz günlerde yine küçük bir sohbet şansımız oldu. Vedat Sakman sevgimiz bir başkadır ve o gün de kendisine söyledim, onu dinlemek bir başka aşktır hem de hiç bıkmadan, usanmadan. Sanatçının Facebook hayran sayfası da en az sanatçı kadar içten; sevgili yöneticisi Alptekin sayesinde de bir hayli faal. Fan grubu olarak geçtiğimiz günlerde bir buluşma yaptı, biz de oradaydık ve o gece gerçekten bir başkaydı. Bu Cuma yine grup buluşuyor ve Sakman dinlemeye gidiyorlar ki gel de kaçırma. Ayrıca mekanda bu Çarşamba’da özel bir diğer yorumcu Gülcan Altan’ın da olacağının altını çizelim; uğramaya ve dinlemeye çalışalım.
Ve yine Cuma günü Taksim ise istikametiniz sabaha kadar toz pembe şarkılar dinleyebilirsiniz. Demet Akalın o gece 23’den sabaha kadar uzanacak bir partide Other Side’da sahne alacak. Bilet fiyatları biraz pahalı ama marjinal bir mekanda marjinal bir parti olması adına ki sık tekrarlanacağını sanmam yine dolup taşacaktır bu anlamda. Bu arada ben geçen sene bir sahnesine denk geldim Akalın’ın ve cidden eğlendim. Bakmayın çok ciddi hit şarkılar biriktirmiş geçen yıllar boyunca, dediğim gibi çok fazla şey ummadan eğlenmek adına orada olunabilir.
Yıllar sonra yepyeni bir albümle müzik yolculuğuna devam ediyor Özdemir Erdoğan. Her dönem enteresan albümlere imza atmış sanatçı yine bambaşka bir çizgide çıkıyor karşısına sevenlerinin ve türkü yorumluyor bu albümünde de. ‘’Boyabat Pirinci’’ ismini verdiği albümünde bu çalışma ile birlikte üç yorum kendi bestesi. Haricinde Pir Sultan Abdal, Aşık Veysel, Aşık Daimi imzaları ve anonim eserleri dinliyoruz. Sanatçının sevenleri için kuşkusuz ayrı saklanacak bir çalışma ama ötesinde çok da heyecanlandıran bir proje değil gibi duruyor.
Tango sever misiniz? Tango bu kez alaturka ile bir araya geliyor ve Canan Altınay ‘’Tango Alla Turca’’ isimli enteresan bir albüme imza atıyor. Tüm çalışmalar kendi imzası müzisyenin ki özellikle ‘’Yaz Aşkı’’nı çok seviyorum. Dört şarkı haricinde albüm enstrümantal. Nermin Susanne Ege ve İnci Çayırlı iki şarkıya eşlik ediyorlar. Albüm Ahenk Müzik etiketi ile raflarda yerini alıyor ve sessiz sedasız yoluna devam ediyor. Yine de o eski tangolar nerede, yok ki diyoruz, doğru diyoruz, onlar bir başka özleniyor.
Ve çok iddialı bir şarkı ile geleceğinin sinyali veriliyordu nihayetinde geçen hafta buluştuk. Yaz başında ‘’Bu Böyle’’ isimli single çalışması bir hayli dikkat çekmişti Sertab Erener’in ve yıl sonunda bir tanesi daha eklendi. Uzun bir zaman sonra müzik dünyasında varlığı net bir şekilde anlaşılan ve hatta bir single çalışma da kendisi adına yayınlama şansı bulan Soner Sarıkabadayı bu şarkının da söz yazarı ve bestecisi. Aranjörlüğünü Mustafa Ceceli’nin yaptığı ‘’Açık Adres’’ için ne mi söylenilir. Bütünü ile ki buna klibi de dahil muhteşem. Çalışma DMC etiketi ile Çarşamba gününden itibaren raflarda.
- Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler
Bu ara biraz blog sayfamızı aksattık ama asla unutmadık. Geçen hafta bir sendrom yazısı yine yayınlanamadı çünkü bir gün sonrası sitemiz yayında olacaktı ve onun için bir çalışma vardı. Ama devam ediyoruz tabi, biraz yavaşladık şimdilik hepsi bu. Bu esnada elbette bir yığın şey biriktirdim, bakalım kaçı kalmış aklımda. Öncelikle bu hafta birinci sezonunu bitirdiğim bir dizi oldu ‘’Life’’. Bu dizi ile birlikte birkaç polisiye daha izlediğim için ve de cidden birbiri ile benzer bir şekilde yol aldıkları için biraz kafam karışmadı değil finalinde ilk sezonunun ve ne yaptım inanamazsınız, gittim birinci bölümünü bir daha izledim dizinin :). Şimdi ‘’Castler’’ ile birlikte ikinci sezonuna başlamadan önce ‘’The Mentalist’’i bitireceğim yani kafamın karışmasına razıyım çünkü bu üç diziyi birer aralıklarla izledim ve bu karmaşayı sevdim. ‘’Heroes’’un üçüncü sezonu bitmek bilmedi zira nasıl güzelleşti dizi anlatamam. Ben şahsen bu diziden böyle bir şey beklemiyorken yayınlanmakta olan dördüncü sezonuna şimdiden nasıl heyecanlanmam. Birkaç bölüm sonra bu dizi ile birlikte ‘’Damages’’in ikinci sezonu ve ‘’Brothers & Sisters’’ın birinci sezonu bitmeden içim içimi kemirmeye devam edecek.
Nefis filmler izledim bu arada. Öncelikle nicedir izlemek istediğim bir filmdi ‘’The Reader - Okuyucu’’. Kate Winslet’in Oscar kazandığından beridir aklımda da bir türlü fırsat olmamıştı adıma. Bernhard Schlink’in aynı isimli romanından aktarılan filmde Winslet gerçekten ödülü boşuna kucaklamamış ve sonuna kadar hak etmiş. Yer yer şiirsel ve bir hayli dokunaklı sahnelerle yüklü filmde her şey sıra dışı bir yaz aşkı ile başlıyor ve bir anda bambaşka bir seyir hâli alıyor ve nereden nereye, bambaşka bir yerde karşılaşıyor yıllar sonra bu aşıklar. Bir diğer ayrı saklayacağım film ise Kim Ki-Duk imzalı ‘’Bin-Jip - Boş Ev’’. Rafları gezerken kapağındaki yazı dikkatimi çekti film ve hiç ötesini düşünmedim. ‘’Hepimiz, kilitlerimizi açacak kişiyi bekleyen birer boş eviz…’’ Dünyanın dört bir yanında birçok festivalde ödüller kazanan bu film Güney Kore sinemasının başarılı bir örneği. Zira yönetmenin birkaç filmini hayranlıkla izlemiştim, bu filmi yeni izleme şansını bulabildim ve korkunç beğendiğimi söylemeliyim. Yine bir diğer izlediğim bağımsız film ‘’Caramel - Karamel’’ içinde aynısını söyleyebilirim. 2007 Fransa - Lübnan ortak yapımı. Beyrut’ta bir güzellik salonunda birbirinden farklı beş kadının hayat öyküsü bu yüzden pek erkek izleyici bulamamış hakkında yazılan çizilen yorumlara baktığımda öyle bir sonuç çıkardım ama yanlış. Gayet keyifli yeri geldiğinde gülümseten yeri geldiğinde insanın içini burkan bir tat, bir renk ki anımsatalım ‘’Karamel’’in Lübnan kadınlarındaki anlamı ağda. Yani bunu ben de sonradan öğrendim tabi ve başta bir bağ kuramadım. Filmin yönetmeni aynı zamanda da başrol oyuncusu Nadine Labaki başta diğer oyuncuları da aynı şekilde sonra ve bir de müzikleri adına bu film gerçekten harika. Unutmadan bir de ‘’İce Age – Buz Devri’’nin nihayet fırsatını bulabildim ve üçüncü serisini seyredebildim ki bu içlerinde en sevdiğim oldu diyebilirim.
Bu arada TRT’nin aylık bir de dergisi var bilmem hiç denk geldiniz mi? Geçen aylarda birkaç sayısını almıştım zira buna sebep vermiş oldukları promosyon albümlerdi ki; malum güzel bir arşivi var kurumun ve bu yapımlar cidden elimizde olması gerekenler. 4 YTL gibi bir fiyatla bu güzelliklere erişmek mümkün ki biraz araştırsanız çeşitleri de var yani her ay bir albüm ya da DVD vermiyorlar, değişiyor sayısına ve bayisine göre. Ben bu ay üç DVD’lik bir belgesel arşive sahip oldum mesela. Adı ‘’Asyanın Kandilleri’’ (Piyasa fiyatı 18 dolar). Türk dünyasının kültür, düşün, sanat ve bilim alanında öne çıkmış şahsiyetlerin her biri 25 dakika olmak üzere hazırlanmış tanıtıcı belgeselleri. Fuzuli’den İbn Sina’ya, Farabi’den Ali Kuşçu’ya. Diyebilirim ki kesinlikle kaçmaz.
Sımsıcak olmasa da güneşli bir hava hakim adeta dışarıda. Üşümemek adına hepimiz için güzel bir hafta olsun temennim.