Müzik dünyası sessiz sakin bir süreçte, pek öyle kayda değer yapımlar ile karşı karşıya kalamıyoruz takip etmeye çalıştığımız bu günlerde. Genelde karma ya da eski albümler bir bir sunulmakta ve bunlardan da açıkçası bir haz alamamaktayım adıma. Tamam bazı albümlerin CD üzerinde buluşması kaçınılmaz. Örneğin OSSİ Müzik Ajda Pekkan’ın Beş Yıl Önce On Yıl Sonra grubu ile birlikte hazırladıkları albümünü ve Ercan Turgut’un ‘’Tanrı Misafiri’’ni yayınladı. Aynı firma önümüzdeki günlerde Sibel Tüzün’ün albümü yayınlayacak. Yine bir başka özel firma olan Odeon’da boş durmuyor ve ellerindeki albümleri bir bir yayınlamaya devam ediyor. Ağırlıklı olarak THM ve TSM olan bu çalışmaların kuşkusuz özel bir dinleyicisi var ve onlar için kaçırılmayacak bir fırsat. Bayar Müzik ise arabesk dinleyicilerini unutmamış ve Emrah ile Ceylan’ın küçük küçük hallerinin o acı dolu haykırışlarını Arabesk başlığı altında ayrı ayrı sunmaya karar vermiş

Haftanın Rengi: Mavi
Sony Müzik etiketli bir yeni albüm ise Barbaros imzalı. Barbaros ismini özellikle sahne dünyasını yakından takip edenler iyi bilirler. Bu ilk albümünde biri remix on şarkıya yer vermiş. Ortada ilginç isimler var bu albümde ki enteresan buluşmalar bunlar. Süpervizörlüğünü Zeynep Talu üstlenmiş albümün. Annesi Çiğdem Talu’nun ölümünden sonra ilk defa bir şarkı sözü kullanılmış ki Şehrazat bestelemiş. Yine bu isimlerin yanında Fikret Şeneş, Onur Mete söz ve bestelerde, Aykut Gürel, Mustafa Ceceli, Volga Tamöz gibi isimler de aranjelerde yer almış. Ciwan Haco’nun bir bestesinin yanında ayrıca albümde Patrica Carli’nin unutulmaz eseri ‘’Pardonne Moi’’ yer almış. Albümün ilk klibi ‘’Olur Ya’’ isimli şarkı ile olacakken klibinde sürprizlerle karşılaşacakmışız. Albümü dinleme şansını buldum ve sevileceğini düşünüyorum bu şarkıların en azından yeni ve eskiye dair bir soluğa ihtiyacımız varmış.


Beni bilen bilir ki Bette Midler’in kalbimde yeri delidir. Elimde ona dair öylesi dağınık bir arşiv vardı ki ve bunları toplamaya başladım geçen hafta içinde. Albümlerinden konserlerine, filmlerinden dizilerine. Özellikle bir zaman TRT’de izlediğimi bildiğim eski filmlerine ulaşmam kolay olmadı. Bazılarının altyazısı yok ama olsun elimde onlar olmalıydı. Bir çırpıda operasyona başladım ve kısmen arayı kapadım. Öyle ki ‘’Oliver & Company’’den ‘’Big Business’’e kadar birçok filmi şimdi elimde. Her ne kadar ‘’For The Boys’’ ya da ‘’Stella’’ gibi eksiklerim olsa da çoğuna artık sahibim. Bu heyecanla ki DVD’si D&R başta birçok satış noktasında az da olsa eminim mevcuttur ‘’Ruthless People’’ı izleyerek başladım bu hafta onla ilgili macerama. 1986 yılı yapımı bu komedi filmi ülkemizde ‘’Karımı Kaçırdılar’’ adı ile izleyiciye ulaşmıştı ve büyük ilgi görmüştü. Danny De Vito’nun Bette Midler ile harikalar yarattığı bu filmde bugünün çok önemli bazı oyuncuları da yardımcı rollerde. Anımsatmam gerekirse Barbara kaçırılıyor ve eşi Sam’den fidye isteniyor. Ama Sam’in fidyeyi ödemek gibi bir düşüncesi yok çünkü o ondan zaten kurtulmak istiyor. Derken araya bir sürü insan giriyor ve bir sürü trajikomik olay birbirini izliyor. Gerçekten bugün izlediğimde bile kahkahalara boğulduğum film bana güzel bir nostalji yaşatıyor. Bu arada bir de sürpriz yine Midler’in kendisi kadar başarılı iki oyuncu olan Diane Keaton ve Goldie Hawn ile başrollerinde oynadıkları ‘’First Wives Club - İlk Eşler Kulübü’’ DVD olarak yeniden piyasa da ki başta ‘’Beaches’’ı ve daha sonra diğerlerini de görmek adına.
Bu hafta 80’li yıllardan bir film ile daha karşılaştım. Aslında kaç kez izlemiştim bilmiyorum ama aynı heyecanla yine sarıldım. Madonna ve Rosanna Arquette’nin başrollerini paylaştığı ‘’Desperately Seeking Susan’’ sanırım Türkiye’de ‘’Susan’ı Arıyorum, Çaresizim’’ olarak çevrilmişti yanılmıyorsam. Kuşkusuz Madonna’nın var olmasından dolayı birçok insanın kilitlendiği ama çok önemli bir şey edinemedikleri bu filmi ben nedense seviyorum. Madonna’ya korkunç hayran olduğum yıllardı ve o ne yapsa benim için anlamlıydı. Bu filmi izledikten sonra sıradaki arayışım ‘’Shangai Surprise’’ filmi kesinlikle, büyük ihtimalle onu ‘’Who’s That Girl’’ falan da izlemeli zaten :)
O yıllardan bugünlere gelmem gerekirse 2010 yapımı bir filme uğruyorum ki iki ay kadar önce falan gösterimdeydi ve de bir hayli ilgi çekti. ‘’Knight & Day - Gece Gündüz’’ aksiyon ile komediyi bir araya getirmek istemiş bir film. Başlıca rollerinde kanımın bir türlü ısımadığı Tom Cruise ve tam tersine izlemekten çok keyif aldığım Cameron Diaz var. June ile Milner’ın yolları bir havaalanında kesişiyor derken o yol senin bu yol benim bir koşuşturma içine dahil oluyorsunuz kendileri ile. Bu ne tür bir kovalama ve kim kim biraz karışık gibi ve üstelik abartı üstüne abartı sahnelerle süslü ki yok artık dediğim kaç sahneye tanık oldum düşünün artık. Cruise adeta rolünü sevememiş gibi Diaz yine oynadığı karakteri güzel taşımış. Asla sıkılacaksınız demiyorum, normal vakit çerçevesinde anormal tempoda bir film izleyeceksiniz o bildiğimiz klasik renkler çerçevesinde.
Çok güzel bir hafta olması dileklerimle. Herkese iyi keyifler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder