12 Nisan 2010 Pazartesi

PS - Pazartesi Sendromu


Bir kültürel birliktelik projesi ‘’Anlat’’. Hemen anlatalım; Türkiye’de yaşayan kültürlerin ezgileri kendi dilleri ile ve aslına uygun olarak yan yana getirilmiş. Ada Müzik etiketi ile yayınlanan bu albümde Çerkesce, Arapça, Rumca, Kürtçe, Türkçe, Ermenice, Gürcüce, Lazca, Süryanice ve Hemşince olmak üzere on dilde eserler özüne uygun olarak yorumlanmış. Gülcan Altan, Birol Topaloğlu, Kaf Dağı Müzik Topluluğu başta daha birçok özel müzisyen de bu albümde yorumcular arasında. Her birini ayrı bir coşku ile ayrı bir hüzünle dinleyeceğiniz on çalışma kapak tasarımı ile de çok başarılı.

Bu arada bu tarz karma albümlerin ya da özel kayıtların peş peşe sunulması ya bir tesadüf ya da bir tür rekabet hali. Uzun zamandır çok ciddi yapımlar ile karşımıza çıkmayan Ulus Müzik yeni bir Kalan Müzik olma yönünde yol alıyor; firma sevenlerini ve koleksiyoncularını bir hayli memnun etmeye hazırlanıyor, nasıl mı? TRT Müzik arşivi bir bir ortaya dökülüyor. Avni Anıl, Aleaddin Yavaşça, Bekir Sıtkı Sezgin gibi bestecilerin seçkilerinden tutun da çocuk şarkılarına, saz musikisi eserlerinden tasavvuf müziğine ve adını belki de ilk kez duyacağınız birçok THM ve TSM yorumcularından türkülere, şarkılara bir dolu albüm. 220’ye yakın bir rakamda albüm ulaşacak bu şekilde, detaylarını firmanın web adresinden takip edebilirsiniz.

2005 yılında yayınladığı ‘’Yaz Beni’’ isimli çalışması ile bizlere ismini duyurmuştu Korhan ki; geçen yıllar içinde birkaç projede rastladık kendisine bir daha da haber alamadık derken bir maxi single ile ulaştı dinleyicisine. ‘’Demek ki’’ ismini verdiği bu çalışmasında üç şarkı ve bir versiyon var. Düzenlemesi Erhan Bayrak’a ait olan ‘’Seninse Döner Gelir’’ isimli çalışma Soner Sarıkabadayı imzalı. Sarıkabadayı aynı zamanda Murat Boz’un bugün - yarın yayınlanacak yine bir single çalışması olan ‘’Hayat Sana Güzel’’in de söz yazarı - bestecisi. Her iki şarkı da fena değil gibi görünüyor yani biraz dinle uçur sonra bir yere. Bir an önce bir single da ben mi çıkartsam ne direk adresi biliyorum nasılsa :)


Haftanın Sürprizi: Umay Umay

Geçenlerde Okan Bayülgen programlarının birini 90’lara ayırmıştı ve o yıllardan şarkılar sunarken Umay Umay’da ne güzel unutulmamıştı. Klibi durdurup bu kız ne yapıyor, gelse ya programa falan demişti hatta üstüne. Geçen hafta ‘’Parmaklıklar Ardında’’ dizisinde Kazım Koyuncu ile olan düeti ‘’Kalbim Acıdı’’nın fon olarak kullanıldığını duyunca (diziyi izlemiyorum aa dedim, içerdeki odada açık olan TV’de bu şarkı nerede çalıyor olabilir ki diye nasıl fırladım yerimden) şaşırdım ve sevindim de. Gerçekten Umay’ı anlamak kadar anlamamak da mümkün bazen. Ama onun içimize işlemiş olan öyle güzel bir yanı var ki uzağımızda olmadığını çok da iyi biliyoruz. Umay Umay’ı çok seviyoruz.

Anadolu yakası olarak biraz mağduruz çünkü pek doğal olarak bildiğiniz gibi hayat şehrin diğer yakasında daha aktif; bu durumda sürün babam sürün ve bir yığın keşmekeşlik sonrasında git eğlen, dönerken ayıl, bayıl falan; en azından adıma durum böyle. Ama duydum ki Matine 216 diye bir yer açılmış Fenerbahçe’de ve sessiz sedasız ama iddialı bir de merhaba demiş müşterilerine. Benim yeni haberim oldu ve hemen baktım program listesine. Bu ay içerisinde dört tane birbirinden farklı gece görünüyor takvimlerinde. Geride kalanı bırakırsak 17 Nisan’da U2 grubunun tribute temsilcisi gruplarından olan New2, 22 Nisan’da Sulukule Roman Orkestrası ve 30 Nisan’da sürprizleri ile Sertab Erener mekanda olacakmış.
http://www.matine216.com adresini de takibe alalım bakalım.

Geçtiğimiz haftaların sendromunda yeni albümünden bahsetmiştim. ‘’Urumeli Hatırası’’ isimli albümü ile sessizliğini bozan Yasemin Göksu ile geçtiğimiz günlerde Nevzat Çelik’in düzenlediği şiir buluşmaları gecesinde Kemancı Bar’da karşılaştım. Gecenin özel konuğu olan Göksu sahnede bağlama eşliğinde öylesi keyifli bir müzik yolculuğu sundu ki bizlerle sesini ne kadar özlediğimi fark ettim. Kesti mi kuşkusuz hayır zira albümünün asıl konseri 20 Nisan tarihinde Babylon’da olacak. ‘’Kalan Müzik Sunar’’ ismi ile gerçekleşecek bu konserde de olmayı ve yeniden kendisini dinlemeyi ayrıca umuyorum. Ayrıca Kalan Müzik’in diğer sanatçılarını da bu vb. konserlerde bizlerle buluşturmasını diliyorum.

Tekirdağ Rakısı Trakya serisi sunar: Kimi diyeceksiniz ne bileyim şaşırabilirsiniz; Hande Yener’i :) E sunar inşallah. 90’lardan bugüne ve üstelik akustik sunuyorlar yalnız kendilerini. Vay çok enteresan geldi. Bugün kıskançlığım üzerimde sanırım beni de lütfen sunsunlar hani valla çok ciddi ortalığı yıkasım var. Neyse elbette birilerinin bir şekilde bu vb. etkinlikleri sunması, desteklemesi kötü bir şey değil hatta bu krizde birçok kişiye rakı gibi pardon ilaç gibi gelebilir bu durum. Çok uzattım biliyorum ve Ghetto’ya geliyorum. 77 YTL veriyorum yemek yiyorum ve 29 Nisan’da bu sahneyi kaçırmıyorum ve bu söylediklerime ben kendim de inanamıyorum. Aman tanrım aynı mekanda bu ayın 16’sında Kıraç varmış, kaçırırsak ayıp :)


Haftanın Sözü : İstatisyen Nükhet Duru açıkladı. Onu bunu bırakın da Nükhet hanım çıksın artık şu albümünüz.

Gay olmayan birilerine rastlarsanız aşık olabilirsiniz. Erkeklerin yüzde 60’ı eşcinsel.


Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:

Milla Jovovich güzel kadın kaldı ki oyuncu olarak da beğendiğim biri. ‘’A Perfect Getaway - Mükemmel Bir Kaçış’’ 2009 yapımı bir film. Milla’ya Steve Zhan ve Timoty Olyphant, Marley Shalton ve Chris Hemsworth gibi başarılı oyuncular eşlik ediyor. Yeni evli bir çift balayı tatili için Hawaii’yi tercih ediyorlar ve geldikleri zaman bir evli çiftin burada cinayete kurban gittiğini öğreniyorlar. Ama bu yine de onlarını çıkmak istedikleri maceradan alıkoymuyor. Film 6 yabancı 2 katil üzerine kurulu ya da çeşitli kombinasyonlar da yapabilirsiniz bu durum ile alakalı. Olağanüstü bir görsellik ile birlikte heyecan güzel dengelenmiş. Bu aralar ruhum sakin filmleri pek çekmiyor içine ve bu yüzden nerede bir action orada ben durumuma bu film de uygun düşüyor. Bu kaçışı bir yana bırakıp bir başka maceraya yol almak isteyenlere ise tavsiyem ‘’Edge Of Darkness - İntikam Peşinde’’. Yine bir 2009 yapımı film ki geçtiğimiz aylarda gösterime girmişti ülkemizde de. Filmin en büyük güzelliği Mel Gibson zira çok fazla dikkat çeken bir oyuncu ekibi yok, belki Ray Winstone hariç. Klasik bir hikaye ile başlıyor film ve kızının ölümünü araştıran bir dedektifin hikayesi anlatılıyor. Ara ara kafamı karıştıran ara ara da sıkılmama sebep olan bu filmi çok beğendiğimi söyleyemem ama izlemekle de bir şey kaybetmediğimi ekleyebilirim ve bu anlamda önerebilirim.

Sinemalarda yayınlandığı süre içerisinde ilgimi çekeceğini düşünmesem de DVD’sinin yayınlanması ile merak ettiğim bir filme geliyorum ve ‘’Neşeli Hayat’’ ile ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Yılmaz Erdoğan’ın senaryosunu yazdığı, yönettiği ve başrolünde oynadığı bu filmi izlerken büyük bir keyif aldım öncelikle doğrusu bu kadarını ben de beklemiyordum. Filmleri ile beni şaşırtan bir yönetmen - oyuncu değildi Erdoğan ve yine yapacağını yapmıştı elbette. Hayat denen şeyin çocukların inandığı yalanlardan gerçek değildir. Bir Noel Baba’nın hikayesi. Kafası karışık bir noel baba nasıl olmasın ki? Film içindeki koşusuna biz bile izlerken yoruluyoruz. Ben hikayeyi sıcak, samimi buldum, oyuncular kesinlikle doğru seçimlerdi ve her biri müthişti. Büşra Pekin, Ersin Korkut performanslarına bayıldım, Sinan Bengier, Cezmi Baskın zaten bizi ne zaman hayal kırıklığına uğrattı ki. Bu arada bu filmi izlerken ben biraz da kendi dünüme döndüm. Bir yılbaşı öncesinde çalıştığım tiyatro grubu ile biz de böylesi etkinliklerin içindeydik ve ama tavşan, ama aslan, ama başka bir şey olurken kostümler altında bir gün bir Noel Baba olduğumu da anımsadım. Kim bilir kaç fotoğraf çektirmiştim üstelik öyle düşününce gülümsedim.

Bu hafta dizilerim ve ben de mutluyduk. Bir arkadaşım aradı ve ‘’Flashforward’’ başlamış yahu dedi, nasıl dedim, koşuyorum. Evet bir süre ara veren dizi başlamış üstelik dört bölümü yayınlanmıştı. İlk bölümünü seyrettim ve bir an gittim - geldim. Bu verilen aralar bağlantıları koparmıyor elbette ama acaba hız mı kesiyor. Kuşkusuz izleyeceğim diğer bölümleri ile kaldığım yerden devam edeceğim heyecana. Eğer ki ‘’Spartacus: Blod And Sand’’ olmasaydı bu yılın dizisi kesin bu olurdu derdim benim için ama Spartacus başka bir şey ya. Yani birçok şeyin sınırlarını zorluyor ve izlerken bitsin hiç istemiyorum. Ama hafta içinde aldığım bir duyum yavaş yavaş finale yaklaşıldığının altını çiziyor. ‘’Dexter’’ın kaderi ‘’Spartacus’’ün kaderi ile aynı oluyor. Dizide değil elbette gerçek hayatta. Başrol oyuncusu Andy Whitfield’ın da lenf kanseri olduğunu öğreniyorum. Erken teşhis ile tedavi süreci başlayan oyuncuya nazar mı değdi ne zira kariyerinde çok ciddi bir çıkış ile karşı karşıya ve dileriz bir an önce sağlığına kavuşur biz de kalınan yerden arenalara dönüş yaparız aynı heyecanla. Bu arada ‘’Damages’’ üçüncü sezonunda ciddi anlamda formunda kaldı ki ilk iki sezonunda zaten müthişti, tavan yapmış durumda.


Haftanın Kadını: Lucy Lawless (1968 doğumlu Amerikalı oyuncu Lawless’i hepimiz Zeyna karakteri ile tanımış sevmiştik. Beraberinde ‘’Tarzan’’, Battlestar Galactica’’ gibi dizilerde de önemli rollerde oynayan sanatçı ‘’Spider Man’’, ‘’ Vampire Bats’’, ‘’Bedtime Stories’’ başta olmak üzere birçok filmde de rol aldı. ‘’Spartacus: Blood And Sand’’ dizisininde Lucretia karakteri olarak nefis bir performans çizen Lawless gerçekten büyük alkışı hak ediyor.)


Bir haftanın başında bir yazının daha sonundayız. Güzel bir hafta dilerim herkese, sevgilerle.

Hiç yorum yok: