29 Mart 2010 Pazartesi

PS - Pazartesi Sendromu

Bahar geldi dedik adeta; bu birkaç gündür enerjisi güzel hayatın. Bu hızı kesmemek lazım. Örneğin geçen Cumartesi Nisan sayımız için sevgili Zeki’nin gerçekleştireceği bir söyleşiye dahil ettim kendimi yine; yine çok özel bir şair ile nefis bir sohbet gerçekleşti. İsmi söylemiyorum zira birkaç gün içinde sayfalarımızda okuma şansını bulacaksınız. Beraberinde F.Gül Yanık’ın gerçekleştirdiği ‘’Müzisyen’’ köşesinde de yine çok özel bir müzisyen var. Yıllardır albümlerde ismine rastlardık ne güzel ki yolumuz kesişti ve kendisi ile de karşılaştık. Yine çok keyifli bir söyleşi oldu. Ayrıca üç tane konuğum ‘’Müzik-hâl’’ de sizleri bekliyor. Bir tanesi son günlerde ortalığı yıkıyor; ilk albümü çok başarılı ama öncesi onu bakalım nereden anımsıyoruz. Diğer iki konuğum ise yıllardır özellikle sahne dünyasında göstermiş oldukları performanslar ile dinleyicisine ulaşıyor Doğrusu bu ay verimli bir ay olması için çabaladık; başka sürprizlere de açık olabilirsiniz. Ayrıca bildiğiniz üzere ‘’Şimdi 90’lar’’ isimli albüm son günlerde çok konuşuluyor. Benim de albümde bir yazım yer alıyor ama albüme ve 90’lara dair sığdıramadıklarımı bu ay sizin için ayrıca kaleme alıyorum. Ve elbette daha neler neler, birkaç güne sizlerleyiz.

Bu arada yarın gece yine OSSİ Müzik’ten yayınlanan bir albümün tanıtım gecesinde Babylon’da olacağız. Beş yıl aradan sonra ‘’Dinazor’’ isimli albümleri ile yeniden bizlerle birlikte olan Rashit albümünün tanıtım gecesini özel bir programla süsleyecek gibi görünüyor. Teoman ve k.İskender de bildiğiniz üzere albümde gruba eşlik etmişlerdi ayrıca konuk olarak başka isimlerin de orada olacağının adı geçiyor. Yalnız çok ilginç konserin başlama saati 21:30 olarak görülüyor Biletix adresinde; grubun web sitesinde 22:00 olarak geçiyor. Ulaşan davetiye de belirtilen saat ise 23:00. Var mı arttıran diyoruz :) Velhasıl Türkiye’nin ilk resmi punk grupları kendileri ve bir uğrayıp o soluğu tatmak gerek diye düşünüyoruz. Yeri gelmişken albüme adını veren şarkıyı özellikle sansürsüz olarak dinlemekten acayip keyif aldığımı söylemeden de geçemeyeceğim.
http://www.rashit.com/tr/dinozor-video adresinden dinleyin ve izleyin derim, çok eğleneceksiniz :)

Nisan ayı için şimdiden bir takvim oluşturuyorum kendime ve altını çizmeden geçmek istemiyorum. Konser mekanları içinde Balans’ı ayrı severim en başta sigara içebiliyoruz diye belki. Nisan ayı içinde iki genç müzisyenin performansı bekleyecek bizleri. İki ismi de geçtiğimiz ay sayfalarımızda konuk etmiştik ilk albümleri ile. Bora Duran ile geçtiğimiz günlerde karşılaştık ve kısa bir sohbet etme şansını bulduk. Daha önce yine aynı mekanda vermiş olduğu konserinden görüntüler de izleyince tamam dedim, kesin orada olacağım. Merak eden arkadaşlar sanatçının Facebook sayfalarından bu performanslara ulaşabilir ve 13 Nisan adına orada olmayı isteyebilir. Bir diğeri de sevgili Dehan. Albümünden yeni bir şarkıya daha başarılı bir klip çekmiş geçenlerde; keyifle izledim. Henüz duyurusunu yapmak için belki erken ama anımsatmakta da fayda var zira konser 27’sinde. Ayrıca Nisan ayı içinde Balans’ta Teoman, Levent Yüksel, Hayko Cepkin, Nil Karaibrahimgil, Sertab Erener, MFÖ gibi önemli isimlerin de sahne alacağını ayrıca hatırlatalım.

Haftanın Sürprizi: Yonca Karadağ

90’lı yılların başında Herdaim Yonca ismi ile bir albüm yapmıştı. Müziği bırakmadı ve vokal yapmaya, albümlerde söz yazarı - besteci olarak katkıda bulunmaya devam etti. Gökhan Türkmen’in ikinci albümünde ‘’Rüya’’ isimli şarkısında kendisi ile düet yapıyor. Şarkı harika, Yonca vokali müthiş, bir de Gökhan Türkmen keşke çok daha iyi bir şekilde okumuş olsa.

Cumartesi ve Pazar günü gezmelerimde D&R’lar başrolü oynadı. Ne kadar gereksiz albümün ne kadar başköşelerde olmasına tanıklık ettim bir kere daha. Toplama albümlerden bahsetmek istiyorum yine burada. Evet yapıldığı zaman iyisi yapılıyor, bizler de alıyoruz, dinliyoruz keyifle, yazarak paylaşıyoruz sizlerle. Ama bazen bu iş o kadar basite indiriliyor ki şaşıp kalıyoruz ve onları da söz etmeden geçemiyoruz. Bu da bir şekilde reklamını yapmak belki ama olsun siz nasılsa neyi dinleyeceğinizi ya da satın alacağınızı biliyorsunuz, son karar sizlerin yani. Gelelim Sony Müzik gibi bir firmanın maalesef sadece ticari amaçlı yayınladığı bu albüme. Albümün adı ‘’16 Kadın Söylüyor’’ ve öyle bir sunuluyor ki bülteni ile sanırsınız içinde divadan geçilmeyecek. Adeta rastgele seçilmiş isimler adeta rastgele seçilmiş şarkılar, herhangi bir esprisi yok. Sezen Aksu’dan ‘’Gidemem’’ ile açılan albüm Jale’den ‘’Son Geceler ile bitiyor. Atiye’de var albümde Hande Yener’de, Gülşen’de, Asya bile var. Bu şarkılar hâlâ evinize girmemiş ise zaten müzik dinlemeyi falan bırakın hani. Albüme dair son bir şey; kapak çok ama çok kötü.

Sony Müzik’ten devam edelim öyleyse ve ayın 1’inde yayınlanacak bir albüme gidelim buradan. İyi bir albüm olacağına o kadar eminim ki şimdiden heyecanlıyım dinlemek adına. Uzun zamandır yeni albümü bekleniyordu ve nihayet sessizlik bitiyor. Emre Aydın’ın yeni albümünün adı ‘’Kağıt Evler’’. On şarkılık bu albümden ilk klip ‘’Bu Yağmurlar’’a çekilmiş. Üstelik öyle böyle bir şarkı değil dinlediğimiz kadarı ile bu zira klibi de adeta bir tablo, çok başarılı bu anlamda yönetmeni Murad Küçük’ü tebrik etmek lazım. Emre Aydın’ın albümle birlikte sanırım adı artık emreaydın şeklinde yazılacak, böyle bir garip durumun içine de girilmiş. Ne olursa olsun keyifle dinlenecek, ben seviyorum şarkılarını ve dinleyicisi ile olan samimiyetini. Yeni firmasında yeni albümü ile güzel satışlar ve konserler diliyorum kendisine.

Ve son olarak aynı gün DMC etiketi ile yayınlanacak bir albüme dönelim istiyorum ama elbette uzak kalalım parantezi içinde. Zira Ferhat Göçer de geri dönüyor. Kaldı ki son albümünün bonus üstüne bonus sunulması bir yere kadardı değil mi, iyi pasta yendi ayrı. Velhasıl albümün ismi ‘’Biz Aşkımıza Bakalım’’ e bakın tabi biz de şarkılara bakalım. Albümün aranjörü Ozan Doğulu. Albümün sunumunda şu not dikkati çekiyor ki Sezen Aksu, Nazan Öncel, Sinan Akçıl ilk kez bir albümde bir araya geliyor. Nasıl yani belki üçlü olarak şu an anımsamıyorum doğrudur ama bunun ne gibi özel bir durumu olabilir ki :) Yani albümün başka hiçbir özelliği yok da bu mu var, e peki. ‘’Kızım’’ isimli şarkı duyduğumuz kadarı ile çıkış şarkısı olacakmış kaldı ki Cihan Okan’ın ‘’Karım’’ şarkısı kadar daha adından uzak durulacak bir şarkı hissine kapılıyorum eminim ki yanılmayacağım. Ayrıca kendisinin TV programlarından konserlerine birçok şarkıya birçok yorum getirdiğinize aşinasınızdır, bu yüzden tanıdık bir şarkı yorumu ile ilginizi çeker mi bilemem ama ‘’Senede Bir Gün’’ seçilmiş bu anlamda. Bahse girmek isteyen var mı? Ben çok satacağına eminim yine de bu albümünün de.

Haftanın Albüm Kapağı: Şahsenem ( +18 :)


Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:

Bu hafta şahane filmler izledim adıma ve en azından geçen haftaya göre daha iyi seçimler yaptığım kanısına vardım. Henüz sinemalarda gösterimi devam eden ‘’The Men Who Stare at Goats - Özel Kuvvetler ’’ ile aralayalım sezonu hemen. Öncelikle birçok seyircinin film ile ilgili eleştirilerini okudum ve genel kanı olarak beğenilmediğinin daha öne çıktığını gördüm ama ben keyifle izledim filmi. Bir kere izlemekten keyif aldığım dev bir oyuncu kadrosu vardı. Jeff Bridges, George Clooney, Ewan McGregor, Kevin Spacey ile daha ne olsun gibi bir durum var ortada. gazeteci Bob Wilton‘ın Amerikan ordusunda psişik askerlerin yetiştirildiği özel bir birim olduğunu öğrenmesi ve bu askerlerin en iyisi olduğu söylenen Lyn Cassady ile absürd bir maceraya balıklama atlaması anlatılıyor filmde. Delice kahkahalar atmıyorsunuz ama keyifli bir tat bulabiliyorsunuz, en azından ben yakaladım.

Bu aralar bir arkadaşım ile birlikte James Caviezel ismine kilitlendiğimizi biliyorum ve bu hafta iki film ile kendisini izlemekten son derece memnun olduğumuzu da. Öncelikle ‘’I am David - Adım David’’ fimi nicedir sırasını bekliyordu ama nedense hep erteliyordum kaldı ki neden böyle bir şey yaptım bilemiyorum. Bay James filmde başlıca rolde ama çok az görüyoruz kendisini zira küçük oyuncu Ben Tibber ile açılıyor film ve öyle de bitiyor. Bulgaristan’dan bir kominist kampından kaçan David elinde mühürlü bir zarfla verilen tavsiyeyi dinlemek üzere yola çıkıyor. Danimarka’ya ulaşması gerek ama sebebini hiç bilmiyor. Film ara ara temposunu düşürse de arada geçen ve önemsiz gibi görünen sahnelere dikkat etmek lazım zira finalini oluşturan bu kareler ile izledikten sonra pişman olmayacağınızı anlıyorsunuz. Tam haftamın filmi budur diyecek gibi hissederken bir başka film ile karşılaşıyorum ki vay canına oluyorum, neden ve nasıl daha önce izlemem. Caviezel ismine bu kez Morgan Freeman ve Ashley Judd eşlik ediyor ki özellikle Judd’u önümüzdeki haftalarda diğer filmleri ile izlemeyi istiyorum. Evet High Crimes - Büyük Günahlar’’ nefes kesici bir film. Başarılı bir savunma avukatı olan Claire ve müteahhitlik yapan eşi Tom birbirlerine deli gibi aşık, güzel bir hayat yaşıyorlarken bir anda başlarına gelen bir soygun olayı ile hayatları değişiyor. Bu olayı bir sürpriz tutuklanma takip ediyor ki Claire eşi ile ilgili bilmediği bir gerçek karşısında neye uğradığını şaşırıyor. Film boyunca sizi sürpriz üstüne sürpriz bekliyor. Özellikle finali ile adeta vay dedirten bu filmi kesinlikle kaçırmamanızı öneriyorum.


Ayrıca ‘’Ladder 49 - Ekip 49’’ daha başında tat alamayacağımı hissettirse de izlediğim bir diğer film olurken (kaldı ki filmde Brother’s & Sister’s dizisinden hayranlığım Tommy karakterindeki Balthazar Getty sürprizi yaşadım) ‘’Felon - Mahkum’’un da sınıfı geçtiğini söyleyebilirim kendi adıma. Kaldı ki bu filmde de bir soygun girişimi ve yine hapishane süreci var. Val Kilmer hayranları özellikle sevebilirler.

Bu arada geçen hafta içinde dizilerden ‘’Mentalist’’ ve ‘’Spartacus Blood And Sand’’ izlediğim çarpıcı bölümleri ile öne çıktı. Ayrıca ‘’Life’’ ilk sezonunda bu denli etkileyici değildi ama ikinci sezon bölümlerine adeta bayıldım, ‘’Castle’’ ekibi zaten mükemmel ama bu üç diziden sonra beni hangi polisiye dizi paklar bilmiyorum ve tavsiyeleri bekliyorum, zira sonlara az kaldı. Derken ‘’Damages’’in nihayet elimde bölümleri birikti ve ben üçüncü sezonuna başladım; fazlası ile beklemeye değmiş. ‘’Lost’’a, ‘’Desperate Housewives’’a, ‘’The Good Wife’’a devam. ‘’Cougar Town’’ ve ‘’Human Target’’ın elimdeki yeni bölümlerine henüz sıra gelmedi, ‘’Flashforward’’ ve dördüncü sezonu ile ‘’The Tudors’’ da başlasın artık.

Güzel, güneşli bir hafta tattık, şimdi yağmurlara kaldığımız yerden devam. Yine sımsıcak bir hafta olsun hepimize.

4 yorum:

Estar Abi dedi ki...

Bu haftaki filmlerinden sadece High Crimes'ı izlemiştim. Morgan Freeman'ın kendisinin en sevmediği filmi olarak bilinir bu film. Sonunu önceden tahmin edince pek tadı kalmamıştı ama yine de iyi bir koşturmacaydı bu film benim için.

Bir de Özel Kuvvetler, benim de izlemeyi pek istediğim bir film. Ben beğeneceğimi tahmin ediyorum.

Ferhat Göçer'in albümü ile ilgili ön fikirlerimizin tamamen aynı olduğunu farkettim:))

Kadri Karahan dedi ki...

aaa Morgan ne garip adammış yahu neden sevmemiş, üstelik süper de oynamış ...


Özel Kuvvetler yorumunu da ayrıca bekleyeceğim :) ...

Estar Abi dedi ki...

Halbuki ben onun yerinde olsam Dreamcatcher olurdu en sevmediğim filmim.

Kadri Karahan dedi ki...

O film de arşivimde var ve sırf kadrosunu sevdiğim için sırada bekletiyorum ...

Bana kalsa ''The Contract'' olurdu, içim daralmıştı o filmde yahu ...