22 Mart 2010 Pazartesi

PS - Pazartesi Sendromu

İstanbul Strings; Türkiye’deki ilk keman grubu. “ 12 songs : instrumental music vol.1 “ isimli albümleri ile dikkatleri üzerlerine çekecekler gibi duruyor. 11 üyeden oluşan grubun 12 şarkılık albümünde ‘’Sarı Gelin’’ performansına Mustafa Ceceli, ‘’Her Gün İsyanım Var Kadere’’ performansına ise Hüsnü Şenlendirici eşlik etmiş. Ceceli’yi artık her yerde görüyor olmamıza şaşırmamamız lazım bu arada. Genel olarak hareketli şarkıların öne çıktığı albümde Mozart / ‘’Küçük Bir Gece Müziği’’ ve DJ Burak Yeter’in ‘’Hicazkar Saz Eseri’’ remixi bir hayli başarılı.

2005 yılı Eurovision temsilcimiz Gülseren her zaman iyi bir sanatçı olduğunu ve asla ‘’Rimi Rimi Ley’’ olmadığının altını defalarca her yerde çizmişti de inanmamıştık. İspat etmesi için neden bu kadar bekledi bilinmez ama eşi Luis Ernesto Gomez ile bir albüme nihayetinde imza attı ve ‘’Kumbiya Turka’’ 14 şarkılık bir albüm olarak dinleyicinin karşısına çıktı. Gerek kendilerinin gerekse başka orijinal çalışmaların yanında bu albümde aşina olunan türkülerimize de rastlıyoruz. ‘’Pınar Başı’’, ‘’Telgrafın Telleri’’, ‘’Esmerim Biçim Biçim’’ gibi çalışmalar latin ritmler ile sunuluyor ve pek de burun kıvırarak bakmazsak ortada gayet iyi de bir iş var gibi duruyor. Galiba biraz fazla haksızlık yaptık Gülseren’e ve ne olursa olsun en güzeli o hâlâ bir şeyleri ispatlama peşinde, yolu açık olsun halde.



(Dün Aşık Veysel'in ölüm yıldönümüydü. Kendisini güzel bir çalışması ile ve farklı bir yorumla anmadan geçmek olmazdı.)

Ve bugün raflarda yerini almaya hazırlanan bir albüm ki ‘’Urumeli Hatırası’’ adını taşıyor. Uzunca bir aradan sonra bu albüm ile Yasemin Göksu’yu yeniden dinlemeye hazırlanıyoruz. İlk albümü ‘’Gül Kuruttum’’u 1995 yılında yayınlayan sanatçı ‘’Kalanların Ardından’’ ve ‘’Ateş Oldum’’ isimli çalışmaları ile yoluna devam etmişti. Ötesinde birçok film ve dizi müziğine sesi ile hayat veren sanatçı albümün adından Kemal Sahir Gürel, Ömer Avcı, Sunay Özgür ve Ender Akay gibi başarılı aranjörler ile çalıştığı albümünde pek tabidir ki tahmin edilen türküler mevcut. ‘’Kırmızı Gülün Alı Var’’dan ‘’Arda Boyları’’na uzanılacak bu çalışma ile birlikte sanatçı dünyanın çeşitli yerlerinde bir seri konserler vermeye hazırlanıyor.

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir albüm ile bir hayli keyiflendim. Ömür Küçükler imzalı albüm ve ‘’Bir Ömür Klarnet’’ adını taşıyor ki adından da anlaşılacağı gibi enstrümantal bir çalışma daha var karşımızda. Küçükler’in küçük yaşlarda başlayan müzik yolculuğunda daha sonra Yasemin Göksu, Okay Temiz gibi isimlerle çalışması önemli bir adım oluyor hayatında. Tek idealim dediği bu albümünde de sevilen şarkılara, türkülere yepyeni bir soluk getirmiş müzisyen. Hepsini ve daha fazlasını kendisi ile gerçekleştireceğim söyleşide okuma şansını bulacaksınız Nisan ayı içinde. Ama öncesinde merak ediyorsanız bu Çarşamba günü Life Room’da albümünün tanıtım konserinde bulunabilirsiniz. Murat Balkan ile Balkan Fiesta adı altında gerçekleşecek etkinlik kuşkusuz ki sizi balkanların o sıcak melodilerinde yerinizde oturtmayacak.


Geçen aylarda sitemizde konuk ettiğimiz Murat Tuğsuz, ‘’İZ TV Belgesel Müzikleri’’nden oluşan ‘’Şehr-i İstanbul’’ albümünün yoğun istek üzerine bir kere daha buluşmasını gerçekleştiriyor ve bu akşam saat 19:00’dan itibaren Moda Deniz Kulübü’nde bir kokteyl ile dinleyicisi ile buluşuyor. Kanun, ud, ney, kemençe ve Tuğsuz’un piyanosundan keyifli bir akşam geçirmek isteyenlere ayrıca giriş ücretsiz. Yine bu ayın ‘’Müzik-hâl’’ konuğu olan bir başka genç müzisyen Burak Canözer bizlere kurmuş olduğu Kuvars isimli grubundan bahsetmişti anımsarsanız söyleşimizde. Bu akşam saat 21:00’den itibaren Bronx’ta 5 grup sahne alacak ve bir tanesi kendileri. Her grup sahnede bir saat kalacak ve aralarında bir de yarış gerçekleşecek. Katılımcıların seçeceği bu 5 gruptan biri ‘’Tanışarock’’a katılmaya hak kazanacak ve bir de 5 şarkılık bir albüm yapılacak kendilerine. Katılırız katılamayız ama kalbimiz Kuvars ile birlikte.

Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:

Haftanın bir gününü daha önce seyrettiğim filmlere ayırma kararı verdim ve bu hafta bu anlamda nostalji kuşağımda ‘’ While You Were Sleeping - Sen Uyurken’’i seyrettim. İlk seyretmemdeki heyecanı aldım mı aldım zira 1995 yapımı bu romantik komediyi adeta ilk kez izler gibi izledim. Bir tek konusu kısmen kalmış aklımda demek ki zamanında sağlıklı bir şekilde buluşamamışız. Özetinde Sandra Bullock seyretmek istedi sanırım canım en çok ya da çok fazla uykum gelmemiş olmalı ki buna odaklandım; kim bilir belki de havada aşk rüzgarı falan vardır :) Neyse ama haftamın filmi bu değil; haftamın filmine gelince kesinlikle ‘’Fireflies in The Garden - Bahçemdeki Ateş Böcekleri’’. 2008 yapımı film ilk kez Berlin Film Festivali’nde gösterilmiş ve de olumlu tepkiler almış. Weachter ailenin dramatik hikayesini anlatan film aynı zamanda yönetmeninin de yarı otobiyografik öyküsünün taşıyormuş. Ryan Reynolds’a Julia Roberts ve Willem Defoe eşlik ediyor ki oyunculuk mükemmel, duygusallık şahane. Zira bir şeyin altını çizemeden geçemeyeceğim ama filme dair spoi falan da vermek istemiyorum ama filmin bir sahnesi bizden bir filmin (Babam ve Oğlum) fena halde eşi - benzeri ya da bana mı öyle geldi ne bilmiyorum ama sanki bu denli benzerlik şaşırtıcı ya da çok büyük bir tesadüf.

Haftanın seyretmekten keyif almadığım ama yine de sonuna kadar ne olacak diye beklediğim ve umduğumu asla bulamadığım bir diğer filmi ise ‘’Long Weekend’’. 2008 yapımı yine ve başrolünde filmi izlemem içinde bir de bir sebep olan James Caviezel var ama yanında bir o kadar da başarısız bir oyuncu Claude Karvan mevcut ki ilk kez seyrettiğim performansı beni sinir etti resmen. Filmde başka da oyuncu yok zaten, bir köpek var :) Mutlu mu mutsuz mu anlamadığımız bir çiftin hafta sonu planları altüst oluyor; olabilir ama başlarına gelen şey ne tam olarak çözemiyorsunuz zaten izlemeyin ve çözmeyi denemeyin de. Ayrıca kesinlikle Thee Daarjeeeliing Limited - Küs Kardeşler Limited Şirketi’’ isimli bu filmden de uzak durmalısınız. Birbirine yabancı üç kardeşin babalarının ölümünün ardından Hindistan’a bir tren yolculuğuna çıkmaları, falanları filanları anlatılıyor ama çok çok sıkıcı üstelik dev kadrosuna rağmen. Kimler yok ki listesinde Adrien Brondy, Natalie Portman, Bill Murray vs. ama ortada beklenen bir şey yok işte. Ötesinde 2000 yapımı ‘’The Crimson Rivers - Kızıl Nehirler’’ bu iki filmin yanında daha renkliydi. Jean-Christophe Grangé’in ilk kitabından uyarlanan Fransız yapımı film en azından beni bir yerlere sürükledi. Jean Reno faktörünü adıma unutmamam lazım elbette ki. Ötesinde eh diyebileceğim bir diğer filmde Güney Kore yapımı olan Green Chair - Yeşil Sandalye’’ ki geçkin bir kadın ile genç bir erkeğin cüretkar sahnelerinden öte bir şey getirmedi ama yine de izlenmeden geçilecek bir film değildi. Bu hafta sanırım izlediğim diziler daha keyifliydi.


Güzel ve güneşli bir Pazartesi; bahar mı geldi; dilerim öyledir. Hepimize güzel bir hafta dilerim.

Hiç yorum yok: