15 Mart 2010 Pazartesi

PS - Pazartesi Sendromu

Özlem Tekin’in en sevdiğim şarkılarından biri ‘’Yanmamışlar’’dır. O şarkıyı anımsarsanız kendisine vokal yapan bir isim vardı: Doğuş. O dönem bu durum çok enteresan gelmişti insanlara ama bir o kadar da iyi bir iş çıkmıştı ortaya. O şarkıdaki vokalinden başka hiçbir yerde, hiçbir zaman ısınamadım Doğuş’a. Onun doğduğu yerde ben battım :) Doğuş’un hayat hikayesine denk gelip dinlememe ve sonsuz samimi bulmama rağmen müziğinin bıraktığı hiçbir şeyin olmaması ama buna rağmen dünden bugüne istikrarından vazgeçmemesi ve kendisine hep dinleyici bulması enteresan bir enerji. Kim kolay kolay 12’nci albümünü yayınlıyorki bu piyasada hatta onunla birlikte çıkış gösterenlerin çoğu unutuldu bir yanda. Velhasıl 16 şarkılık bir albüm ‘’Kırık Hançer’’ ve müzik piyasasında yerini aldı. Albümle aynı adlı şarkıda Niran Ünsal düeti var ki; Ünsal’ı böyle her yerde her düette görmek pek hayra alamet değil. Bir de Cankat ile düeti var Doğuş’un; böyleleri olsun ve bizden uzak dursun ona itirazımız yok :) Albüm aldığı sipariş ile 100.000 basılmış şimdiden bu da hatırlatması.

Az ve öz işler yapmalı ki daha sağlam adımlar atılmalı. Artık senede bir albüm mantığı pek bir heyecan değil bu anlamda. Bakınız Pamela örneği. Dört yıl aradan sonra karşımızda bir ‘’Stil Zengini’’. Önceki albümleri ile de ses getiren ve çizgisinden vermediği ödün ile günden güne yükselişini sürdüren Pamela bu çalışmasında çok konuşulacak gibi. 4 tanesi İngilizce olmak üzere 12 şarkılık albümün çıkışı ‘’Say What You Want’’ ile oldu ki klibine de şarkıya olduğu gibi kayıtsız kalamayacaksınız. Can Şengün, Veyasin, Umut Kızılarslan, Erdem Kınay, Mert Tunay isimleri ile sözlerde ve bestelerde karşılaşırken bir sürpriz şarkı var ki albümde en çok ona takılabilirsiniz zira bayıldım. 90’ların sessiz sedasız ortalığı sallayan şarkılarından biri olan ‘’Ben Ölmeden Önce’’ bildiğiniz gibi eserin sahibi tarafından yorumlanmıştı bir zamanların ''9'da 9'' isimli bir karma albümünde (yine Erdemci bir solo albüm yapmıştı beraberinde) ve ayrıca bugün bile nerede duyarsak duyalım dinlemeden geçemeyeceğimiz şarkılar hanemize kazınmıştı. Fatih Erdemci ayrıca bu şarkıda Pamela’ya sesi ile de eşlik ederken bu çalışma için haftanın en iyilerinden biri diyebiliriz kesinlikle. Özlemişiz kendisini.

Haftanın Sürprizi: Bülent Ersoy - Yıllar

Bir arkadaşım iletti ve de dinlemesi keyifli geldi. Bülent Ersoy’un ‘’Yıllar’’ şarkısına bir mix yapılacağı aklınıza gelir miydi :)

Türkiye’nin önemli isimlerinin bir araya geleceği bir projenin günler öncesinden altı çizilmişti yine. Ve beklenen buluşma bu hafta gerçekleşecek ve albüm daha dikkatleri üzerine çekecek. Adı: ESİRGEME’den. Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’ndaki engelli çocuklar ve ünlüler el ele verecek ve geliri bu çocukların yaşam şartlarının iyileştirilmesi adına değerlendirilecek. Gayet güzel düşünülmüş sağlıklı bir proje. Albümün ulaşan bilgilerine bakmamız gerekirse 10 şarkı yer alıyor. Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Nilüfer, Emel Sayın, Sibel Can, Levent Yüksel, Yavuz Bingöl, Mor ve Ötesi, Yüksek Sadakat ve Olgun Şimşek projeye destek veren isimler arasında ki o çocuklarla düetler yapıyorlar ve aynı koronun içinde buluyorlar kendini. Bir anlamda da bir hayalin gerçeğe dönmesi gibi. DMC etiketi ile yayınlanacak albüm yarından itibaren yerini alacak ayrıca önümüzdeki günlerde tanıtımı için büyük bir konser gerçekleştirilecek. Bu vb. projelere her zaman, herkesin ihtiyacı var.

Birsen Tezer ismi ile sık sık sayfalarımızda karşılaşmanız mümkün. Böylesi özel müzisyenlerin hayatımıza kattıkları şeyler için bu yaptığımız az bile belki. ‘’Cihan’’ isimli albümünün tadı hala damağımızda kalmışken ve performanslarını çeşitli mekanlarda günden güne dinlemeye devam etmişken bir de sürpriz geldi kendisinden. Biriktirdiği şarkılarını ve gitarda Tunç Öndemir’i aldı yanına bu kez başka bir repertuar ile çıktı karşımıza. Geçtiğimiz günlerde ikili olarak dinleme şansını buldum kendilerini ve en az ekip performansları kadar başarılı buldum; bir kere daha ayakta alkışladım. Albümdeki şarkıların yanında bu kez Fikret Kızılok’tan tutun Bülent Ortaçgil’e, Ajda Pekkan’dan tutun Gündoğarken’e şarkılar ve de elbette latin müziğinden TSM’ne uzanan bir repertuar ki nefis bir akıcılıkta. İkilinin bu hafta iki ayrı mekanda iki buluşması daha var bu anlamda. Çarşamba günü Sakman’da, Cuma günü Kaktüs’te. Her iki etkinlikte 22:00 itibari ile başlıyor; hiç düşünmeden haftanın en iyi alternatifi olarak karşımızda duruyor.

Haftanın Şarkısı: Birsen Tezer - Sıcaklardandır

Gündoğarken’in İlhan Şeşen imzalı bu şarkısını Birsen Tezer yorumu ile ayrı seveceksiniz eminim.



İlk plağını 14 yaşında yapan ve o günden bugüne yirmi 45’lik, dokuz LP sığdıran ayrıca altı tane de filmde başrol oynayan bir isim Gülden Karabaöcek ki; sayısız hit şarkıya imza atmış en başta ‘’Sürünüyorum’’ ve ‘’Dilek Taşı’’ ile hafızalarımızda ayrı yer edinmiştir. Birçok tarzda şarkılar söylemiş olsa da arabesk - fantezi çizgisi daha öne çıkan Karaböcek’in ciddi bir dinleyici kitlesi de hep olmuştur. Şimdi onlara güzel bir haberimiz var ki sanatçı önümüzdeki günlerde kendileri ile buluşmaya hazırlanıyor. Unutulmayan hitleri ayrıca bir dönemin çok sevilen şarkılarını meyhane konsepti ile Ghetto’da seslendirecek sanatçı ve 27 Mart Cumartesi akşamını birçok kişi için unutulmayacak bir hale getirecek. Yemekli 90, ayakta 35 YTL karşılığında siz de bu heyecanı tadabilirsiniz ve yalnız konser esnasında değil öncesi - sonrası sunulacak eğlenceden de yararlanabilirsiniz. Ben de ciddi ciddi orada olmayı istiyorum; kısmetse olur.

Ne zamandır yazmak istiyordum ama hep unutuyordum. Geçtiğimiz sene 40’ncı sanat yılını 40 şarkılık bir repertuarla üç saatlik bir konserle kutlamıştı Erol Evgin. Bu sene 41. Yılında ve de 41 kere maşallah. Yıllardır dinleyicisi olan ben bu konsere çok gitmek isteyip de gidememiştim üstelik yayınlanan DVD’sini nicedir izlemek isteyip de izleyememiştim. Geçenlerde fırsatını buldum ve de baştan sona hiç sıkılmadan bir ziyafetin tam da içinde oldum. ‘’Rüya’’dan ‘’Deli Divane’’ye, ‘’Hep Böyle Kal’’dan ‘’Söyle Canım’’a, ‘’Sevdan Olmasa’’ya … Bir kere daha ne güzel şarkılardı bunlar dedim durdum ama hala çok güzel şarkılar, hala aynı sıcaktalar, aynı samimiyetteler. Evgin’in sahne performansını daha önce de izlemiştim ki kattığı pozitifliği bilirim; bir kere daha yaşadığım için o rengi çok mutluyum. EMİ Müzik etiketi ile yayınlanan bu DVD eminim arşivinizde çok özel olacak, kalacak.

Müziğin Sustuğu Yerden Alternatifler:

Geçtiğimiz hafta öncelikle hastalıklarla boğuştuğum bir hafta oldu. Yaşadığımız sendrom öncelikle birkaç gün ciddi ciddi canımı sıktı ki hiçbir şey yapmak istemedim. Bir filme başlama gücüm vardı ama bitirip bitiremeyeceğime dair söz veremiyordum kendime ki bu sebeple bir şeyler izleme hakkımı dizilerden yana kullandım ağırlıkla. Bu hafta öne çıkan dizi ‘’Spartacus Blood and Sand’’ oldu adıma. İzlediğim beşinci bölümde artık tavan yaptı heyecanım ve zaten sarsılan bedenim o dövüş sahnelerinde özellikle gitti geldi. Filmin cesur sahnelerine dokunmuyorum zira cidden ayrı bir anlatım var orada. Asla kıyaslamıyorum ama bir dönem izlediğim ‘’Rome’’ dizisinde aldığım hazzı burada da yaşıyorum. Bu arada ‘’Tudors’’u özlediğimi fark ediyorum ve yeni sezonuna çok az bir zaman kaldığını biliyorum. Son sezonu pek içime sinmemiş olsa da bir kralı çok özledim ben yine de. Laf lafı açıyor nereye bağlayacaktım durumu oraya geliyorum. Spartacus’un başrol oyuncularından Manu Bennett ile bu hafta izlediğim bir filmde daha karşılaşıyorum. Dizideki gibi hatırı sayılır bir rolü olmasa da yine dövüşün bini bin para. İzlediniz mi bilmiyorum ama ‘’The Condemned - Yaşamak İçin Öldür’’ acayip bir film. Filmin uzunca konusu şöyle: Orta Amerika'da bir hapishanede ölümü bekleyen Jack Conrad, yasadışı bir reality şovda dövüştürülmek üzere zengin bir yapımcıya satılıyor. Terk edilmiş bir adaya getirilen Conrad çok geçmeden kapana kısıldığını, dünyanın dört bir yanından getirilen dokuz mahkumla ölümüne dövüşeceğini öğreniyor. Kaçmanın mümkün olmadığını bu adada milyonlar şiddeti online olarak sansürsüz bir şekilde izleyecek oluyor internet üzerinden. Bir kişi sadece özgürlüğünü kazanacak sonucunda. Elbette böyle bir şeyin olması mümkün değil daha baştan kafada soru işaretleri ile falan başlıyorsunuz. Bunları bir yana bırakırsanız gayet temposu yüksek bir film. Yani biraz sıyrılmak için iyi gelebilir; içinizdeki dövüşçüyü serbest bırakın :)

İçimizdeki devi de o zaman serbest bırakalım. Bir diğer mutlaka izlemenizi dilediğim film ise ‘’ Beowulf And Grendel’’. İngiliz edebiyatının en eski örneklerinden biri olan Beowulf şiirinin filme uyarlanmış hali. 2005 yapımı filmde başlıca rollerde Gerard Butler ve Spencer Wilding var. Gözleri önünde babası öldürülen Grendel’in 30 yıl sonra kendince adaletini araması anlatılıyor filmde. Grendel bir dev ve yaşattıkları ile Kral Hrotgar’ı ve halkını öylesine tehdit ediyor ki tek çare kalıyor, ülkesinde bir kahraman olan Beawulf’u çağırmak ve ondan yardım istemek. Gayet masalsı, bir o kadar sürükleyici bir film izledim. Açığı bu hafta kapatacağım; bir yığın filmim var sırada.


Yukarıda da söylediğim gibi ortalıkta ciddi ciddi artık mevsimsel mi artık başka bir şey kaynaklı mı bilemiyorum ama hastalıkların kol gezdiğini görebiliyorum. O sebeple kendinize öncelikle dikkat etmenizi diliyorum. Herkese güzel ve keyifli bir hafta olsun. Bir ay daha yarılanıyor bugün; sımsıcak günlere adım adım yaklaşıyoruz. İyi keyifler.

2 yorum:

Estar Abi dedi ki...

The Condemned fena halde Ejder Kalesi'ni hatırlattı bana Bruce Lee'nin. Tabii o dönemde internet falan olmadığı için konunun o kısmı hariç:)

Kadri Karahan dedi ki...

Bruce Lee yıllar var izlemiyorum, ne çok delirirdik ona :) ...