20 Haziran 2011 Pazartesi

Müzik Dolu Bir Haftanın Ardından



Seni Sevdiğimdendir Gelirim Ben Bu Yere





Geçen haftanın yoğun temposundan mıdır yoksa ne bileyim yediklerimden midir, soğuk sular içtiğimden midir, havaların dengesizliğinden midir düşmüştüm bir kere yatağa ve kalkamıyordum. En nefret ettiğim şeylerden biridir yaz günü halsizliği ve sendromları, her ne kadar yaz yağmurlu bir hafta sunmuş olsa da bizlere genelinde yine de iyi bir şey değildir işte. Velhasıl üzerimden hala atamadığım bir haldi benimki işte ama yine de olan bitene direnecektim elbette.

Çarşamba gecesi Birsen Tezer konserini bir başka iple çekmiştim çünkü kendisi kısa bir ara verecekti ve yeni sezona kadar onu belki dinleme şansını bulamayacaktık. Önceki yıllarımdan bilirim çok özlemişimdir kısa süreli olsa da yokluğunu. Bir süredir çok özel bir dostluk yaşıyoruz Birsen ile gerçekten ayrı saklıyorum her bir tadını. Bu süre içerisinde birçok güzel anına tanık olduk hayatın. Benim kitabımın onun albümünün çıktığı noktada birlikteydik mesela, özel günlerimizde ki kaç kere onun şarkıları ile karşıladım yeni yaşımı. Şiir geceleri hazırladığım zamanlarımın da vazgeçilmeziydi Birsen. Müzik dünyasına yıllarını verdikten sonra ‘’Cihan’’ isimli albümü ile hak ettiği ilgiyi, sevgiyi alması benim için asla sürpriz olmamıştı. Onun yüreği onun sözleri, besteleri, ekibi ile bir araya geldiğinde nasıl kötü işler çıkabilirdi ki ortaya, olamazdı aksi; günden güne daha da yayılacaktı yankısı. Geçen Çarşamba Hayal Bistro’da verdiği konsere gelmeden önce şunları eklemeden geçmeyeyim. Birsen Tezer yeni bir albümün hazırlığına başladı. İki şarkı hazır bile ki tüylerim diken diken dinleme şansına ulaştım. Güz sürecinde bizlerle buluşturmayı hedefliyor. Yine aynı süreç içinde bir başka sürprizi daha olacak sizlere ki sanırım az daha beklememiz, dişimizi sıkmamız gerekecek onu açıklamam için.

Kan ter vb. haller içinde Bistro’da aldım soluğu doğrusu şu an bile oraya nasıl gittiğime inanamıyorum çünkü bir gece öncesi kalın kazaklarla, yorganlarla yatağa girdiğimi anımsayınca garip oluyorum. Bir hafta önceki konser arkadaşlarım Olcay Tanberken ve Ece Dorsay’da oradaydı. Daha beklediğimiz isimler de vardı ama gelemediler ve üzüldüklerini belirttiler. Benim kaçıncı Birsen Tezer konserim bilmiyorum ama önlerde yerimi alırkenki heyecanım hiç değişmiyor; hiç sıkılmıyorum bu sahneden, bu şarkılardan hiç vazgeçmiyorum. ‘’Değirmenler’’ ile başlayan açılışı albümden şarkılar izliyor tek tek. Elbette ki sıralamanın notunu tutamıyorum ama albümünde yer alan on şarkının tümüne bir kere sahnesinde yer veriyor Birsen onu söylemek istiyorum izlememiş olanlar için. Arada vazgeçemediği Ortaçgil şarkıları var ki ‘’Aşk Var’’ gibi ‘’Sensiz Olmaz’’ gibi; onları da ekliyor bu şahanelik içine. Konserin ikinci kısmında ise kanununu alıyor eline ve bazı TSM şarkılarına da yer veriyor; bu konserinde bir klasik ‘’Sandal’’ı da yorumluyor mesela. Bu yorumladıkları içinde ben ‘’Endülüs’te Raks’’a bitiyorum hani. Finalin değişmez şarkısı ise ‘’Çığlık Çığlığa’’ ile oluyor; şarkı birden bitiyor ya aslında orada bitmiyor oluyor bir şarkı; mesela ben eve dönene kadar o sesi yaşıyorum kafamda; bir gün yolun ortasında hayata geçiresim var bu sesimi mesela, böyle garip duygu ve düşüncelerim var.

Dün BirGün gazetesinin Pazar ekinde yazdığı gibi Ece Dorsay’ın samimi, candan, sakin ışığı ruhumuza iyi geliyor Birsen Tezer’in, nasıl gelmesin ki; öylesine dağıldık, öylesine parçalandık, öylesine kendimizde değiliz, öylesine her şey yerle bir; ihtiyacımız var böylesi toplanmalara, bütünlenmelere, böylesi bölüneceksek adam gibi bölünmelere. Onu ve sesini, şarkılarını bizimle buluşturduğu için hayata teşekkür ederiz.





İşte (B)öyle Bir Şey





Bir gün dinlenmenin ardından kendimi yine karşılara attım dayanamadım. Fikir aşamasında olup hayata geçirilmek istenen bir projenin detaylarına katkıda bulunmak için bir toplantının içinde buldum kendimi. Laf lafı açtı ve enteresan bir şey hatta çok şey çıktı ortaya ama bunun detaylarını vermem maalesef mümkün değil; şunu söyleyebilirim ki önümde olan bütün işlerden çok heyecanlandım, uzun ve bir o kadar keyifli bir süreç yaşanacak adımıza, memnuniyetle katlanacağız. Hemen ertesi günü yine dinlenmek adına çekildim köşeme ki baktım mümkün olacak gibi değil dışarısı beni çekiyor ve bir arkadaşımı aradım, dedim caddeye geliyorum; kahve içelim günlerdir içmiyorum.

Cumartesi ve güzel bir gün olması sebebi ile caddede yine iğne atsan yere düşmüyordu. Yol boyu ilerlerken D&R’ın önündeki kalabalık ilgimi çekmesin mi? Ne var ne oluyor derken bir baktık ki Erol Evgin orada ve imza günü varmış kendisinin. Geçen haftaki imza günü sendromundan daha yeni yeni kurtulmaya çalışırken sanki bu sefer durum biraz farklıydı ve o kadar yakınken kayıtsız kalmam mümkün olmazdı. İmzalatmak üzere ‘’Melih Kibar - Çiğdem Talu Şarkıları (1976-1980)’’ isimli CD’sini seçtim çünkü en Evgin şarkılarım o albümün içindeydi. Ben küçükken kimi seviyorsun en çok dediklerinde Erol Evgin’i dermişim. Bizim kuşağın böyle belli isimleri vardır mesela. Ajda Pekkan için de İlhan İrem için de söyleyebilirim bunu kendi adıma. Onların şarkıları çaldığında ya da ekrana çıktığında bir başka parlarmış gözlerim. İşte o şarkılar bu albümde peş peşe yerini almıştı bile. Gündelik hayatta o kadar çok albüm yayınlanıyor ve ardı ardına üstelik kapımızı çalıyor ki elbette atladığımız olabiliyor. ‘’İşte Öyle Bir Şey’’ benim için de işte öyle bir şey olmuş zira aldıktan sonra ve inceledikten sonra bu özel CD’yi kendime kızdım da kızdım. Her neyse o gün ben Erol Evgin’in elini sıktım ve kaşla göz arası ona dair olan duygularımı nasıl olduysa özetlemeyi başardım. ‘’Kadri Bey’e’’ yazmıyorum dedi imzalarken, yazmayın ben hiç öyle resmi söylemleri sevmem dedim, ben de dedi :) Ana kapağı da sizler için imzalattım üstüne. O günün bana beklenmedik bu sürprizi çok ama çok ayrı bir renk kattı ruhuma, eve döndüm ve bir süre bu şarkılardan hiç ayrılmadım. Bu şarkılar ki bir dönemi, bir dostluğu, bir değil bin anıyı özetliyor aslında ve ne zaman bir yerde çalacak olsa eminim ki kalp bir başka düşüyor aşka.





Budur




Akşamı hiç evden çıkmak istemediğim gibi izlemek için heyecanla filmimi de seçmişim ama durup düşünüyorum ve burnumun dibine kadar gelmiş en azından bir uğrayayım diyorum. Pendik Marintürk’e çok yakınım hatta terasım manzarasına hakim, oturup sesin oraya yansımasını da bekleyebilirim ama yapmıyorum ve oraya doğru kalabalıkla yol almaya başlıyorum. Açılışının birinci yılı olması sebebi ile Atiye’nin bir konseri olacak. Bir şekilde kendime bir yer buluyor ve konserin başlamasını bekliyorum. Aslında Atiye hakkında şarkılarından çok her şeyine dair bilgim var. Çok fazla övgüler aldığını da biliyorum ama ona rağmen zaman içinde şarkılarına dokunmayı hep erteliyorum ya da şöyle diyelim bildiğim birkaç şarkısı var ve onlarla yetiniyorum. Son albümüne adını veren şarkı ile çıkıyor sahneye. Dört kadın dansçı birlikte ve dönüşümlü olarak gece boyunca kendisine eşlik ediyor. Ardı ardına şarkılarını seslendirirken çok fazla konuşmayı tercih etmiyor Atiye ama arada elleri görmek istiyor havada o kadar. Eller ve hatta sesler eşlik etmekte gecikmiyor ona, dinleyicisini mükemmel yakalamış adete tüm şarkılarını başta gençler olmak üzere ezbere biliyor. En çok ilgiyi Teoman ile olan düeti ‘’Kal’’ ve ‘’Batum Türküsü’’ yakalıyor. Bir de finalde çıkış şarkısı ‘’Salla’’yı unutmayalım. Konserden sonra bu hayatımda verdiğim en güzel konserdi diyor Atiye seyirciye; doğruluk payının olduğunu düşünüyorum çünkü bir halk konserinin bir normal konsere ya da bir bar - club performansına göre samimiyeti her zaman daha fazladır. Güzel ağırlamış olmanın mutluluğu ile limanda kendime bir yer bulup gece kahvemi yudumluyor ve evime doğru yol alıyorum. Sahilimize bir açıkhava sineması kurulmuş ve orada da sanırım ‘’Aşk Tesadüfleri Sever’’ gösterimi yapılıyor. Ne güzel insanlar dışarıda, ne güzel yaz gibisi yok, ne güzel öyle ya da böyle birilerinin bu yorgun hayat içinde kendilerine güzel dokunuşları var. Keşke bu vb. aktivitelerle daha çok buluşmalarına imkan sağlansa, zemin hazırlansa ve bu coşku büyüse de büyüse.





Bir Başkadır Kartal Festivali





Son birkaç senedir yakın takibindeyim. Birkaç dakika ötemde, sahilinde sadece konserleri ile değil imza günlerinden çeşitli sunumlara, atölyelere, kurslara dolu dolu bir festival düzenleniyor bu zamanlar Kartal’da. Öncelikle bu tarz festivallerin yoğun katılımları oluyor ki bu da insanları biraz korkutuyor ama ben Kartal’ın seyircisini de seviyorum. Bugüne kadar izlemiş olduğum herhangi bir konserinde herhangi bir kargaşa bırakın yaşansın herkes orada bir aile gibi birbirleri ile tadını çıkartmakta bu durumun. Geçtiğimiz Cuma Edip Akbayram konseri ile açılışı gerçekleşti festivalin, onu Cumartesi Bengü, Pazar günü de Zeynep Başkan izledi ama ben hiçbirini izleyemedim.

Yakınsanız ya da yolunuz düşerse bu haftanın konser takviminden bahsetmek istiyorum. Pazartesi akşamı Moğollar sahnede olacak. Salı günü ki bu konseri kaçırmayı asla düşünmüyorum; ilk albümü ile büyük bir çıkış yapan Züleyha konseri gerçekleşecek. Çarşamba günü senfoni orkestrası eşliğinde sahnede yerini alacak isim ise Hilal Özdemir. Uzun bir süredir ortalarda olmayan Özdemir ve senfoni orkestrası nasıl bir sahne yaratacak açıkçası ilgimi çekmiyor. Ama bu konserden önce sahnede son günlerin ses getiren korolarından olan Boğaziçi Jazz Korosu performansını izlemeyi düşünebilirim. Perşembe Şehnaz Sam ve Kubat, Cuma Ayşen (uzun bir aradan sonra yeniden sahnede, bir iki mekanda sahne aldı Ayşen ama dinleme şansım olmamıştı) Cumartesi Ceza ve son gün olan Pazar Emre Aydın konserleri ile festival bu yıl adına üzerine düşen görevi tamamlamış olacak.

Pazartesi yazılarımızın konsepti değişti sanmayın. ‘’Pazartesi Sendromu’’ asla ve asla vazgeçemeyeceğim özel bir köşem ama böyle denk geliyor. Hafta sonu zaten biraz hava değişimi için İstanbul’dan uzaklaşıyorum ama bu süre içinde yine bir arada olacağımızı biliyorum. Örneğin Temmuz sayısı için sitemizin hazırlıkları devam ediyor. Sürpriz konuklarımız ile sizleri buluşturacak olmanın şimdiden heyecanını duyuyorum. Herkese iyi bir hafta diliyorum.

Hiç yorum yok: